Yolumuzu Aydınlatanlar • 10.08.2006
Dimitrofçalı Muslihuddin Efendi, ilim tahsilinden sonra, memleketinde sanat ile meşgûl oldu. İnsanlara bildiklerini öğretir, yanlışlıkları düzeltir, garip ve kimsesizlere yardımda bulunur, herkese iyilik ederdi...
Muslihuddin Efendinin birçok talebesi vardı. İcâzet verdikleri bu mübârek kimseler, Timeşvar ve Belgrat gibi serhat boylarında gâzilere yardım ederler, ahâlinin Müslüman olması için gayret gösterirlerdi. Onlardan birinin asker arasında mevcudiyetinin hissedilmesi, gâzilerin mâneviyatlarını yükseltir, zaferin kazanılmasına sebep olurdu.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 11.08.2006
Muhammed Erzincâni hazretleri bir yaz günü sabah namazından çıkınca, talebelerine; -Erzincan'a inmek dileriz. Sevdiklerimizden arzu eden bizimle gelsin, buyurdular. Kırk talebesiyle hareket edip, Erzincan'a geldi. Doğruca Câmi-i Kebire gidip halvete girdiler ve câmide kırk gün ibâdetle meşgûl olmak istediler. Talebeleri onun bu hâline şaşıp;
-Efendim, şimdi hasat mevsimidir. Erbaine ve halvete girmek için münâsip midir? diye arz ettiler.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 12.08.2006
Teğmen Muzaffer'in alayında kamyon ve otomobil lastiği ile diğer birtakım malzemelere ihtiyaç vardı. Bunlar ise ancak İstanbul'dan sağlanabilirdi. Muzaffer Teğmen, becerikli bir İstanbul çocuğu olduğundan, karagâh, gerekli malzemenin temin ve mübâyaasına onu memur etti...
Muzaffer Teğmen, hemen yola çıktı ve aradı, uğraştı, nihayet Karaköy'de bir Yahûdi'de istediklerini buldu. Malzemeyi bulmuştu, fakat para yoktu. Eli boş dönemezdi, bir çaresini bulmak lâzımdı. Tüccar Yahûdi'ye dedi ki:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 15.08.2006
Barbaros Hayreddin Paşa, Büyük Osmanlı Kaptan-ı deryasıdır (amirali). 1466 yılında doğdu. Asıl adı Hızır'dı. Din ve devlet yolunda yaptığı büyük işlerden dolayı Yavuz Sultan Selim Han tarafından, "dine hayrı dokunan" manasına gelen "Hayreddin" ismi verildi.
Barbaros Hayreddin Paşa, âlim ve cesur bir komutandı. İri yapılı ve kumral tenliydi. Saçı, sakalı, kaşları ve kirpikleri çok gürdü. Doğu Akdeniz kıyılarındaki milletler tarafından; havuç rengine çalan kırmızı sakalından dolayı "kızıl sakallı" manasına gelen "Barbarossa" diye tanınmaktadır...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 15.08.2006
Orhan Gazi, son derece dindar, adaletli ve tebaasına kendisini sevdirmesini çok iyi bilen bir Padişahtı. Bizzat halk içine girer, onlarla yemek yer ve dertleşirdi. Hareketlerinde çok hesaplı davranır ve hiç telâş etmezdi. İznik'i fethettiği zaman Hristiyanlara göstermiş olduğu insanca muamele, dillere destan olmuştu.
Orhan Gazi'nin her yönden büyük bir insan olduğunu sadece Türkler değil, birçok yabancı tarihçiler dahi tasdik etmişlerdir.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 16.08.2006
Âbid Nazar, 1877 (H.1294) yılında şu anda Türkmenistan Cumhûriyeti içinde bulunup o zaman Buhâra Emirliğine bağlı olan Kerki şehrinin Kızılayak köyünde dünyâya geldi. İlk tahsilini âlim bir zât olan babasının da yardımıyla burada tamamladı. Sonra, küçük yaşına rağmen, tahsilini devâm ettirmek için Buhâra'ya gitti. Burada birçok âlimden çeşitli dallarda ders alarak, talebelikte en yüksek dereceye ulaştı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 17.08.2006
Asırlardır harp meydanlarında gayr-i müslimlerle karşılaşmış yiğitlerimiz, ilk defa 19. asırda, sulh zamanında "diyar-ı Frengistan"da gayri müslim pehlivanlarla güreş tutmuşlardır. Avrupa ve Amerika'da güreşerek dünyaya nam salan pehlivanlarımızın en meşhuru Koca Yusuf'tur... Koca Yusuf pehlivan, ulemâların; Müslümanların maddeten de güçlü olduklarını isbat etmenin bir cihad olduğu yolunda fetvalarını ve dualarını alarak Avrupa ve Amerika'ya gitmiş oralardaki bütün meşhur pehlivanların sırtını yere vurarak "Cihan Pehlivanı" unvanını almıştır.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 19.08.2006
Abdülfettâh-ı Bağdâdi Akri hazretleri, 1778 (H.1192) senesinde doğdu. Kendilerine Silsile-i aliyye adı verilen âlim ve evliyânın en meşhurlarından olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi hazretlerinin sohbetlerinde yetişip olgunlaştı. Onun emriyle İstanbul'a gelip senelerce insanlara hak yolu öğretmek vazifesiyle meşgul oldu. 1865 (H.1281) senesi Muharrem ayının dokuzuncu Cumâ günü vefât etti. Kabr-i şerifi Üsküdar'da Eski Vâlide Câmiinden Karacaahmed Mezarlığına çıkan yol ile Selimiye Bağlarbaşı Caddesinin kesiştiği köşedeki Şeyhül-islâm Ârif Hikmet Beyin kabristanındadır.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 20.08.2006
Seyyid Yahyâ Şirvâni hazretleri, küçüklüğünde fevkalâde edep ve ahlâk sâhibi bir çocuktu. Bir gün arkadaşları ile oyun oynarken, evliyânın büyüklerinden İzzeddin Halveti'nin oğlu ile Sadreddin Halveti'nin dâmâdı olan Pirzâde hazretleri onu gördüler. Çocuğu bir müddet seyrettikten sonra, birbirlerine;
-Allahü teâlâ bu çocuğa, dedelerinin edebini, olgunluğunu ve güzel huyunu ihsân etmiş. Duâ edelim de, Halveti yolunun feyz ve mârifetlerine de kavuşsun, dediler. El açıp cenâb-ı Hakk'a yalvarıp, uzun uzun duâlar ettiler...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 21.08.2006
Muallim Naci, 1850 yılında İstanbul'da doğdu. Son devir Osmanlı müelliflerindendir. Asıl adı Ömer'dir. Babasının ölümü üzerine dayısının yanına Varna'ya gitti. Orada medrese öğrenimi gördü. Varna Rüştiyesi'nde öğretmenlik yaptı. Sait Paşa'nın özel kâtibi olarak Rumeli ve Anadolu'nun birçok kentini dolaştı. İstanbul'a geldi. Memuriyetten istifa etti. Tercüman-ı Hakikat gazetesinde edebiyat sayfasını yönetmeye başladı. Başka gazetelerde çalıştı. Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i Hukuk'ta edebiyat öğretmeni olarak çalıştı...