Yolumuzu Aydınlatanlar • 28.12.2007
İmâm-ı Muhammed Bâkır, Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmını görenlerin zamanında yetişen en büyük velilerden ve "Oniki İmâm"ın beşincisidir. Hazret-i Hüseyin'in torunu ve İmâm-ı Zeynelâbidin hazretlerinin oğlu İmâm-ı Câfer-i Sâdık hazretlerinin babasıdır... Allahü teâlâya her gece şöyle yalvararak ağlardı:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 29.12.2007
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi selem) Dıhyetü'l-Kelbi'yi (radıyallahü anh) bir mektupla Bizans Kayserine gönderdi. Bu mübarek sahabe, orada yaşadıklarını ve duyduklarını şöyle anlatır:
"Mektup okunduğu zaman, oradakiler Kayser'in yanından çıktılar. Huzura ben alındım. Kayser, onların dini işlerini düzenleyen piskoposu çağırdı. Diğerleri onu mektuptan haberdar etmişlerdi. Bunu Kayser'in kendisi de söyledi ve mektubu ona okuttu. Piskopos ona şunları söyledi:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 30.12.2007
Uhud Savaşı Hicretin üçüncü yılında (M. 625) Medine'ye bir saat uzaklıkta Uhud Dağının eteklerinde yapıldı. Müşrikler, civar kabilelerden gelen askerlerin de katılmasıyla Mekke'de 3000 kişilik büyük bir ordu hazırladı. Bunların 700'ü zırhlı, 200'ü atlı idi. 3000 de develeri vardı. Ordunun başına Ebû Süfyan geçti. İslâm ordusu, 1000 kişi civarındaydı. 100'ü zırhlı olup, iki at vardı. Bunlardan birine Peygamber efendimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", diğerine de Ebû Bürde biniyordu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 31.12.2007
Evliyânın büyüklerinden Mâlik bin Dinâr hazretleri, gençliğinde mal mülk sâhibi, zengin ve yiğit bir zat idi. Hasan-ı Basri hazretlerine talebe olunca, bütün mallarını ve parasını, fakir talebelere harcadı. Kalbinden Allahü teâlânın aşkından başka her şeyin sevgisini çıkardı. Uzun zaman Basra'da Hasan-ı Basri hazretlerinin sohbetlerini dinledi. Bir ara hocasıyla birlikte Şam'a gittiler. Şam'da bütün vakit namazlarını Câmi-i Kebirde cemâatle birlikte kıldı. Bu vesile ile o beldenin hikmet sâhibi kişileri ile tanışıp sohbet etti. Sonra câmi odalarından birine çekilip, ibâdetle meşgûl oldu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 01.01.2008
Bir savaşta Macarlara esir düşen Rüstem Bey, dindar, yakışıklı ve zeki bir gençti. Macar kumandanı ondan hoşlandı ve hizmetine aldı. Rüstem Bey, beş vakit namazını bırakmazdı. Her işin üstesinden kolayca geldiği için kimse ibadetine karışmıyordu... Macar subayının genç ve güzel kızı, Rüstem Beye âşık olmuştu. Fakat bu hislerini kimseye söyleyemiyordu. Rüstem Beyi uzaktan takip ediyor, bilhassa namaz kılarken gizlice onu seyreder ve gözyaşları içinde; "Allahım, bana da bu Osmanlı gibi ibadet etmeyi nasip eyle!" diye yalvarıyordu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 02.01.2008
Büyük velilerden Abdullah ibni Mübarek hazretleri, bizzat kendi yaşadığı bir hadiseyi şöyle anlatır: Bir zamanlar Mekke'de birkaç yıl kıtlık oldu... Halk yağmur duasına çıktı, fakat gökyüzünde bir bulut bile görülemedi. Issız bir yerlere çekilerek orada Allahü teâlâya dua etmeye niyetlendim ve yakındaki dağlardan birinde bulunan mağaraya gittim. Tam duaya başladığım anda içeriye koyu esmer renkli bir genç girdi. İki rek'at namaz kıldı ve ardından da secdeye kapanarak şöyle dua etmeye başladı:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 03.01.2008
Şeyh Bedreddin, ilim öğrenmek istiyordu. Bu gayeyle önce Bursa, sonra Konya ve Kâhire'ye gitti. Orada büyük âlim Seyyid Şerif Cürcâni ve Aydınlı Hacı Paşa ile berâber Mübârekşâh Mantıki'den din ilimleri, felsefe ve mantık okudu. Tahsilini tamamladıktan sonra Tebriz'e giderek, Timûr Hanın huzûrunda yapılan ilmi sohbetlere iştirak etti. Daha sonra Kazvin'e giden Şeyh Bedreddin, burada doğru yoldan ayrılarak sapık Bâtınilik fırkasına girdi. Dönüşünde Memlûk Sultânı Melik Zâhir Berkuk'un oğlu Ferec'e hoca tâyin edildi. Bir müddet sonra da Anadolu'ya döndü...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 04.01.2008
Abdullah bin Sa'd, Eshab-ı kiramın büyüklerinden ve "Afrikiye" diye anılan, Kuzeybatı Afrika'nın fatihi, büyük komutan ve validir. Tam ismi, Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh bin Haris bin Hubeyb el-Kureşi el-Amiri olup, künyesi "Ebu Yahya"dır...
Abdullah bin Sa'd, Osman bin Affan'ın (radıyallahü anh) sütkardeşidir. Resulullah efendimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret etti. Ayrıca, vahiy katibiydi. Fakat ne hazindir ki Mekke'ye geri döndü ve müşriklerin arasına karıştı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 05.01.2008
Seyyid Tâhâ-i Hakkâri hazretleri, Anadolu'da yaşayan büyük velilerdendir. "Silsile-i aliyye" adı verilen, insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâda ve âhirette saâdete, mutluluğa kavuşmalarına vesile olan büyük âlim ve velilerin otuz birincisidir. Peygamber efendimizin neslinden olup Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin on birinci torunudur. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi hazretlerinin halifelerindendir. 1853 (H.1269) senesinde Şemdinli yakınındaki Nehri'de vefât etti...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 06.01.2008
Mevlânâ Sadeddin Kaşgari hazretleri, Maveraünnehir'de yetişmiş olan evliyanın büyüklerindendir. Kendilerini bir müddet ilme verdikten sonra büyük marifet cazibesine kapılır ve Mevlânâ Nizameddin Hâmuş hazretlerinin hizmet ve sohbetlerinde yıllarca pişer, gelişir; kâmil ve mükemmil, yani hem yetişen hem de yetiştiren bir büyük veli olur. Kendisini hep gizleyen bu mübarek zatın çok kerameti görülmüştür...