Yolumuzu Aydınlatanlar • 08.12.2007
Resulullah Efendimizin dünyayı şereflendirdiği yıllarda Arabistan'da edebiyat zirvedeydi. O yıl yazılan en güzel yedi şiir "Ukaz Panayırı"nda okunur ve Kâbe-i muazzamanın duvarına asılırdı. Bu şiirlere "Muallakat-ı seba" denirdi ki sahiplerine büyük paye kazandırırdı. O devrin en büyük Muallakat-ı seba şairlerinden biri de Züheyr bin Ebû Sülma'dır. Yazdığı bir şiirle iki düşman kabilenin reislerini övmüş ve kanlı bir kavgayı önlemiştir...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 09.12.2007
Hazret-i Ömer, Kadsiye Savaşında İran ordusu mağlup edildikten sonra, Ebu Musa el-Eş'ari kumandasında bir orduyu, İran içlerine göndermişti. İran ordusunun kumandanı Hürmüzan, İslam askeri karşısında tutunamayarak doğudaki Tüster şehrine kaçtı. Burası iyi korunan bir kaleydi. Aylarca süren kuşatmaya rağmen kale alınamıyordu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 10.12.2007
İmran el-Kasr hazretleri Allahü teala ve Resulünün muhabbeti ile yanıp kavrulan evliyaullahtandır. Hikmetlerle dolu kıymetli nasihatleri vardır. İşte onlardan bir demet:
"Allah korkusu, kalbde yerleşmiş olan bir ağaç gibidir."
"Allah korkusu, ibâdetin süsüdür."
"Düşünmeden konuşan pişmân olur. Konuşmadan önce düşünen selâmet bulur."
Yolumuzu Aydınlatanlar • 11.12.2007
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi, bir gün Konya'nın Kuyumcular Çarşısından geçerken, bir dükkândan gelen çekiç seslerinden çok etkilendi. Her çekicin vuruluşunda çıkan sesin, "Allah!.." dediğini müşâhede etti. Bu sesler, eşi bulunmaz bir haz ve dükkânın sâhibine karşı kalbinde büyük bir muhabbet hâsıl etti. Kapının önünden Mevlânâ hazretlerinin geçmekte olduğunu gören kuyumcu Selâhaddin ve çırakları, onu hürmetle selâmladılar...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 12.12.2007
İbrâhim Nehâi, Tâbiinden, yâni Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Eshâbını gören büyüklerdendir. Kûfe'de yetişen en büyük fıkıh ve hadis âlimlerindendir. İsmi, İbrâhim bin Yezid'dir. 668 (H.47)'de Kûfe'de doğdu, 715 (H. 96) senesinde orada vefât etti. Eshâb-ı kirâmdan hazret-i Âişe, Ebû Sa'id-i Hudri ve daha birçok sahabeyle görüşüp, hadis-i şerif rivâyet etti. Bu mübarek zat, İmâm-ı A'zâm Ebû Hanife hazretlerinin fıkıh ilmini almış olduğu hocalar silsilesindendir. Hadis ilminde, bilhasa fıkıh ilminde müctehid derecesine yükseldi.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 13.12.2007
İbn-i Hacer-i Mekki hazretlerinin "Fetâvâ-i Hadisiyye" isimli eserinde anlatıldığına göre, Ebû Said Abdullah, İbn-üs-Sakkâ ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni, ilim öğrenmek için Bağdat'a geldiler. Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri o zaman çok gençti. Hâce Yûsuf-i Hemedâni hazretlerinin, Nizâmiyye Medresesinde vaaz ettiğini duymuşlardı. Bunlar, onu ziyâret etmeye karar verdiler...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 14.12.2007
Abdullah ibn-i Hafif, Şafii mezhebi kelam âlimlerindendir. İmâm-ı Eş'ari'nin en meşhûr talebelerinden olup, Şeyh-i Şiraziyyin "Şirazlıların şeyhi, üstâdı" ismiyle meşhûr olmuştur...
Bu mübarek zatın bütün gıdâsı her gece sâdece yedi adet kuru üzümdü. Bedenen hafif, rûhen yüksek bir hâle sâhipti.
İbn-i Hafif hazretleri kendisi anlatır:
Gençliğimde, İmâm-ı Eş'ari hazretlerini görmek için Basra'ya gitmiştim. Basra'ya vardığımda, heybetli ve güzel yüzlü, yaşlıca bir zât gördüm. Ona, "Ebü'l-Hasan Eş'ari hazretlerinin evi nerededir?" dedim. "Onu niçin arıyorsun?" dedi. "Onu seviyorum ve görüşmek istiyorum" dedim. Bana, "Yarın erkenden buraya gel" dedi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 15.12.2007
Seyyid Yahyâ Şirvâni, küçüklüğünde fevkalâde edep ve ahlâk sâhibi bir çocuktu. Bir gün arkadaşları ile oyun oynarken, evliyânın büyüklerinden İzzeddin Halveti'nin oğlu ile Sadreddin Halveti'nin dâmâdı olan Pirzâde hazretleri onu gördüler. "Allahü teâlâ bu çocuğa, dedelerinin güzel huyunu ihsân etmiş. İnşaallah Halveti yolunun feyz ve mârifetlerine de kavuşur" diye dua ettiler...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 16.12.2007
Ca'fer-i Sâdık hazretleri, Hazret-i Ali'nin torunlarından olup, "Oniki İmâm"ın altıncısıdır. Oğlu Mûsâ Kâzım için olan nasihati pek meşhûrdur. Oğluna buyurdu ki:
"Ey oğlum, Allahü teâlânın kitâbını okuyucu, iyilikleri emredici, kötülüğü nehyedici, sana gelmeyene sen gidici, seninle konuşmayanla konuşucu ol! İsteyene ver. Gıybetten, koğuculuktan sakın. Çünkü söz taşımak, insanların kalbinde düşmanlığı artırır. İnsanların ayıplarını görme, insanların ayıplarını gören, onların hedefi olur."
Yolumuzu Aydınlatanlar • 17.12.2007
Tâvûs bin Keysân hazretleri, büyük bir hadis âlimi olup, aynı zamanda fıkıh ve tefsir ilminde de pek ileri dereceye sâhipti. Allahü teâlâya yalvarmaktan büyük haz duyan bir zâttı. Uzun zaman ayakta ibâdet etmekten yorulmazdı. Çok namaz kıldığı için, alnında "secde izi" oluşmuştu. Yatağına yattığı zaman, sağa sola döner rahat edemez, bunun üzerine kalkar sabaha kadar namaz kılar ve; "Âbidlerin uykusu, Cehennem'i hatırlamaktır" derdi. Bu mübarek zat, kırk defa hacca gitmiştir...