Yolumuzu Aydınlatanlar • 30.07.2008
Fas'ta zamanın itibârlı âlimlerinden olan Ebü'l-Hasen Mağribi; İmâm-ı Gazâli hazretlerinin İhyâ kitabını okuyunca "Sünnete muhâlif" diye beğenmemiş ve Müslümanların elindeki İhyâ kitaplarının toplanıp yakılmasını emretmişti. Cumâ günü yakılmasını kararlaştırmışlardı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 31.07.2008
İbn-i Asâkir hazretleri, on ikinci yüzyılda Şam'da yetişen hadis ve fıkıh âlimidir. 1105 (H. 499) senesinde Şam'da doğdu. 1175 (H.571) yılının receb ayında Şam'da vefât etti. Zamânın sultânı Selâhaddin-i Eyyûbi'nin de hazır bulunduğu cenâze namazından sonra Bâbüssagir Kabristânında defnedildi.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 01.08.2008
Haleb'de dünyâya gelen Hüseyin bin Ahmed el-Musuli hazretleri, küçük yaştan itibâren ilim tahsil etti. Zamânındaki âlim ve velilerin ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulundu. Musul'a gelip orada yerleşti. Zâhiri ve bâtıni ilimlerde yüksek bir âlim ve tasavvuf yolunda olgun bir veli oldu. Bilhassa Şâfii fıkhında âlim idi. İnsanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlattı. Onların dünyâ ve âhirette saâdet ve mutluluğa kavuşmaları için gayret etti...
Bu mübarek zatın, pek çok kerâmeti görüldü. Ömrünün sonuna doğru hac farizasını yerine getirmek için Mekke-i mükerremeye gitti ve 1506 (H.912) senesinde orada vefât etti...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 02.08.2008
Ebû Amr bin Nüceyd, onuncu yüzyılda yaşamış büyük velilerdendir. Nişâburludur. 976 (H.366) senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti... Küçük yaştan itibâren âlimlerin ve velilerin ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulundu. Ebû Osman el-Hiri hazretlerine talebe oldu. Onun sohbetleriyle yüksek haller ve kerâmetler sâhibi bir veli oldu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 03.08.2008
Kerimüddin Bâbâ Ebdâl, Hindistan'ın büyük velilerindendir. Doğum târihi belli değildir. 1640 (H.1050) senesinde vefât etti.
İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin feyz ve himmetlerine kavuştu. Misline rastlanamayan bereketli nazarlar (bakışlar) altında, kısa zamanda çok ilerledi. Hazret-i İmâm ona, insanlara doğru yolu göstermesi, bu yolda ilerlemelerine vesile olması için icâzet verdi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 04.08.2008
Mevlânâ Abdurrahmân Câmi (Molla Câmi) hazretleri Hirat'ta yetişen büyük âlim ve velilerdendir. 1414 (H.817) de İran'ın Câm kasabasında doğdu. İmâm-ı Muhammed Şeybâni hazretlerinin neslindendir...
Molla Câmi hazretleri, bir sene, Hicaz'a gitmek için yola çıktı. Her geçtiği şehirdeki âlimler onu karşılayarak, ziyâret edip, hayır duâsını aldılar. Bilmedikleri müşkillerini sorarak, verdiği cevaplara hayran kaldılar. Bağdât'ta Eshâb-ı kirâm düşmanları ile yaptığı münâzaralarda hep gâlip geldi. Bâzı insaflı olanların tövbe etmesine sebeb oldu. Uğradığı yerlerde, sultanlardan, emirlerden ve halktan pekçok hürmet, izzet ve ikrâm gördü. Daha önce vefât etmiş büyüklerin kabirlerini ziyâret etti. Medine-i münevvereye geldiğinde, Peygamber efendimize olan muhabbetini dile getiren kasideler söyledi.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 05.08.2008
Büyük veli Abdullah el-Müzeni hazretleri şöyle bir hadise nakleder: "İsrailoğullarından bir kişi mal topladı. Ölüme yaklaşınca çocuklarına "bana mallarımı gösterin" dedi. Kendisine birçok at deve köle ve başka mallar getirildi. Mallara baktığında üzüntüsünden ağladı. Ağlarken ölüm meleği onu gördü ve kendisine şöyle sordu:
- Seni ağlatan nedir? Sana bu serveti bahşedenin hakkı için ruhunu bedeninden ayırmadıkça evinden çıkmayacağım!
- Bana mühlet ver ki bu malı dağıtayım!
- Heyhat! Artık sana mühlet verilecek zaman sona ermiştir. Ecelin gelip çatmadan önce neden dağıtmıyordun?
Azrail aleyhisselam bunları söyledikten sonra adamın ruhunu kabzetti.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 06.08.2008
D ört yüz çadırlık bir beylikten devlet kuran Osman Gazi'nin sayılamayacak kadar güzel hasletleri vardı, ancak onun en güzel hasleti, cömertliğiydi. Sofrasına hiç ayırım yapmadan, çevresindeki herkesi davet ederdi. Açık sözlü ve ikna edici konuşurdu. Koyu ela gözIeri vardı. Koç burunlu, yuvarlak yüzü ve seyrek bir sakalı vardı. Sesi arslanı andırırdı. Resulullahın ve eshab-ı kiramınki gibi beyaz çatma kumaştan burma sarık takardı. Kaftanının yakası boldu. Kıyafetlerini, giydiğinin ertesi günü fakirlere verirdi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 06.08.2008
Abbasi Halifesi Mensûr'a, İmam Cafer-i Sadık'ı şikâyet eden fitneciler bir de akıl verdiler: "Bunun adamları çoktur. Seni tahttan indirip onu halife yapmak istiyorlar. Buna karşı gelemezsin, çünkü evlad-ı Resulden olduğu için adamların ona kılıç çekemez. En iyisi onu sarayına çağır ve sessizce ortadan kaldır!.."
Yolumuzu Aydınlatanlar • 07.08.2008
Abdullah Fahri Baba, Malatya erenlerinden. 1864 veya 1865 (H.1282) senesinde Harput'un Tutlu yöresinde Bozolar köyü Maho veya Mehan mezrasında doğdu. 1908 (H.1326)'de vefât etti. Vefât etmeden kısa bir müddet önce bir gün zâviyesinde talebelerinin ve sevenlerinin kalabalık olduğu bir sırada uyku hâli gibi bir hâl gelip kendinden geçti. Bu hâl bir müddet devâm etti. Sonra gözlerini açıp;
"Eyvah ben ne yaptım!" dedi. "Ne yaptınız, ne oldu?" diye sorulunca;
"Sakalımdaki su damlacıklarına bakın" diye gösterdi. İbrâhim Efendi adında bir zât su damlalarından alıp, diline dokundurdu. Sonra derhâl ağzını temizledi ve;
"Efendim bu çok acı, zehir" dedi. Bunun üzerine;