Yolumuzu Aydınlatanlar • 10.07.2008
Amr bin Ekvâ (radıyallahü anh) Eshab-ı kiramdandır. Kardeşi Seleme bin Ekvâ (radıyallahü anh) Biat-ı Rıdvan'a katılanlardandı. Hatta o mübarek sahabe, biat etmeden önce; Kelime-i şehadeti getirmesinden itibaren o biatı hakkıyla yerine getirmiştir. Kendisi şöyle der:
"Resulullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte yedi, Zeyd İbni Harise'yle birlikte dokuz savaşa katıldım..."
Yolumuzu Aydınlatanlar • 11.07.2008
Asil ve âlim bir âileye mensûb olan Hadramûtlu veli Ahmed bin Üstâzü'l-A'zam, ilk tahsilini babasından gördü. Küçük yaşta Kur'ân-ı kerimi ezberledi. Babası ona iyi bir eğitim ve terbiye verdi. Babasının en küçük oğlu olduğu için kardeşleri onu çok severlerdi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 12.07.2008
Muhammed Murad Remzi Kazani 1854'te, bugün Rusya içinde bulunan Tataristan Cumhuriyetinde (Kazan Ülkesi) dünyaya gelmiştir. 8 yaşına geldiğinde ise bölgenin meşhur hocalarından Molla İsmail Kaşgâri'nin talebelerinden olan dayısı Şeyh Molla Hasenüddin'in medresesine başlamış, kısa zamanda Arapça ve Farsça'yı öğrenmiştir. 18 yaşına kadar dayısının yanında Sarf, Nahiv, Mantık, Ahlak, Fıkıh ve Kelam ilimlerini okumuştur...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 13.07.2008
Abdullah bin Huzâfe es-Sehmi ve seksen kadar arkadaşı Bizanslılara esir düşmüştür... Onlara bizzat imparator tarafından dinlerinden dönmesi için çok baskı yapılır. Bilhassa Abdullah bin Huzâfe'ye... Ancak o, böyle bir dönekliği kesinlikle reddeder. Tâgiye (imparator), İslâm dininden dönüp Hıristiyanlığı kabul etmezse kazanda yakacağını söyler. O yine dönmeye yanaşmaz...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 14.07.2008
Avusturya İmparatorluğu hakimiyetinde bulunan Macar beylerinden Tökeli İmre 1673 yılında ayaklandı, sonra Osmanlı Cihan Devleti'ne sığındı. Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Budin Beylerbeyi Uzun İbrâhim Paşa'yı, Serdar (başkomutan) atayarak, Tökeli İmre'yi Orta Macaristan'ın başına geçirmekle görevlendirdi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 15.07.2008
Meymûn bin Mihrân hazretleri, Tâbiinin büyüklerindendir. Hadis ve fıkıh ilminde büyük âlim idi. Kûfe'de yetişti. Sonra Rakka'ya yerleşti. 657 (H.37)'de doğdu. 734 (H. 116)'de Cezire'de vefât etti. Halife Ömer bin Abdülaziz tarafından kâdı ve vâli olarak Cezire'ye tâyin edildi. Ömer bin Abdülaziz buyurdu ki:
"Ebû Eyyûb Meymûn bin Mihrân ve onun emsâli olan büyük âlimler, aradan gider (vefât ederlerse), halk kumandandan mahrum kalan askere döner."
Bu mübarek zat, Hasan-ı Basri hazretlerinin dostlarından idi. İlerlemiş yaşlarında bir gün, oğlu Amr ile Basra sokaklarında dolaşmaya çıktı. Baba oğul dolaşırken, yüksekçe bir yere gelirler ki, Meymun bin Mihran burayı aşacak gibi değildir. Amr babasını sırtına alarak, bu engeli aşarlar...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 16.07.2008
Yakışıklı bir yiğit olan Hasan-ı Basri, bir gün sokakta giderken çok güzel bir kadına rastlar. Onu rahatsız edecek şekilde bakınca kadın şöyle der:
- Utanmaz mısın ey delikanlı?
- Kimden utanayım?
- Şol Zât-ı Ecelli Âlâ'dan ki, gözlerin habasetini ve sadırda olan ahvali bilicidir.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 17.07.2008
Tebe-i tâbiinden olan hadis ve fıkıh âlimi Abdülvâhid bin Zeyd şöyle anlatır: Bir defâsında deniz yolculuğuna çıkmıştık. Bindiğimiz gemi fırtınaya tutuldu. Sonunda dalgalar bizi ıssız bir adaya sürükledi. İnip dolaşmaya başladık. Puta tapan bir adama rastladım. "Neden bu puta tapıyorsun. Bu ne fayda ne de zarar verir!" dedim.
"Siz kime taparsınız?" diye sorunca; "Her şeyi yaratan, her şeye kâdir olan Allahü teâlâya ibâdet ederiz" dedim.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 18.07.2008
Eshab-ı kiramın büyüklerinden Enes bin Mâlik (radıyallahü anh) anlatıyor: Ebu Ma'lek (radıyallahü anh) diye bir zat vardı. Tüccarlık yapar; ticaret için uzak bölgelere giderdi.
Yine bir gün ticaret için yola çıkmıştı. Önüne, tepeden tırnağa kadar silahlı bir eşkıya çıktı ve;
"Mallarını alıp seni de öldüreceğim" dedi. Ebu Ma'lek de;
"İşte malım, al senin olsun, beni bırak" dedi. Eşkıya;
"Benim âdetim bu. Hem mal hem can" dedi. Ebu Ma'lek;
"Madem öyle, müsaade et de namaz kılayım" dedi. Eşkıya;
"İstediğin kadar kıl" dedi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 19.07.2008
Ali Müzeyyen, meşhûr velilerdendir. Bağdât'ta doğdu. Sonra Mekke-i mükerremeye yerleşti ve 939 (H.328)'de orada vefât etti. Zamanında yaşayan evliyânın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdi, Sehl bin Abdullah ve diğer tasavvuf ehli büyük âlimlerle görüşüp sohbet etti. Tasavvufta yüksek haller sâhibi idi. Bu mübarek zat, bizzat kendi başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır: