Yolumuzu Aydınlatanlar • 30.04.2012
Saçaklı Şeyh hazretleri, Gaziantep velilerinden olup, asıl ismi Ebûbekir'dir. Maraş'ta doğdu. Doğum târihi belli değildir. İlk tahsilini doğduğu yerde yaptı. Şeyh Abdülgani Nablüsi'den hadis, tefsir ve tasavvuf ilmi öğrendi ve icâzet aldı. Tahsilini tamamladıktan sonra memleketine döndü ve talebe yetiştirmeye başladı. Antep ile Maraş arasındaki bir yolculuğu sırasında 1732 (H.1145) senesinde vefât etti. Her iki şehir halkı arasında cenâzenin kendi şehirlerine defnedilmesi husûsunda ihtilaf çıktı. İşin uzamaması için bir hakem tâyin edildi. Hakem; "Cenâze hangi şehre yakınsa oraya defnedilmesi uygundur" deyince, cenâzenin her iki şehre olan uzaklığı ölçüldü. Antep'e daha yakın olduğu anlaşılınca, Antep mezarlığına defnedildi.
Saçaklı Şeyh hazretleri, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 21.06.2008
Ahmed Sârbân hazretleri, Tekirdağ-Hayrabolu'da doğdu. 1545'te yine aynı şehirde vefât etti. Ahmed Sârbân, küçük yaşta ilim öğenmeye başladı. Daha sonra Yeniçeri Ocağında "26. Orta"yı meydana getiren "Deveci Ortası"na kaydoldu. Çalışkanlığı ve zekâsı sâyesinde Devecibaşılığa kadar yükseldi. Kânûni Sultan Süleymân Hanın Irakeyn Seferine Sârbânbaşı, yani "Devecibaşı" olarak katıldığından bu lakapla tanındı.
Yine bu seferde, orduda gönül ehli Pir Ali Sultan adında mübarek bir zât vardı. O, Ahmed Sârbân'ı gördüğü anda ondaki ilme karşı kâbiliyet ve istidâdı sezdi. Kendisine pekçok nasihatlerde bulundu. Ahmed Sârbân sefer dönüşü görevinden ayrılarak kendisini tamâmen Pir Ali Sultan'ın sohbetlerine verdi ve onun muhabbet halkasında eridi. Gönlünden dünyâ ve makam sevgileri silindi gitti...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 22.06.2008
Zamanın padişahının kızına sevdalanan Garip Ali adında saf bir genç, kafasını bir oraya vuruyor olmuyor, bir bu yana vuruyor olmuyordu... Onu seven ve acıyanlar "Sen bir de Ali Heyti hazretlerine git be Ali'm" dediler. O da, umutsuz, biçare Ali Heyti hazretlerine vardı, meramını anlattı. O mübarek de dinledi ve;
-Ali, ben ne dersem yapmaya razı mısın, Padişahın kızına ulaşabilmek için, dedi. Garip Ali gözlerini dört açarak dedi ki:
- Efendim, siz bu işi hâlledin, ne dilerseniz yaparım, uğruna her şeye hazırım.
-Ben ne dersem yapacaksan bu iş olur; hem de itirazsız...
Ali derhal kabul etti bu şartı.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 23.06.2008
Dün bahsettiğimiz gibi, Ali Heyti hazretleri hemen Garip Ali'nin bulunduğu mağaraya gitti ve ona: -Evladım, Padişah maiyetiyle senin yanına geliyor. Sana ne teklif ederse etsin sakın kabul etme! Ancak kızının zevceliğini teklif ederse hemen kabul et, dedi.
Garip Ali gelişmelerden memnundu. Demek ki sevdiğine kavuşmak üzereydi!..
Yolumuzu Aydınlatanlar • 24.06.2008
Büyük veli Ahmed bin Ebü'l-Havâri hazretleri başından geçen ibret verici bir hâdiseyi şöyle nakletmiştir: Bir gün çöle gitmiştim. Araplar develerini koşturuyorlardı. Onlar bu işle meşgûl olurken köylü bir Arap köşeye çekilmiş Allahü teâlâyı zikrediyor ve kendi hâlinde oturuyordu. Dikkatimi çekti yanına gittim. Selâm verdim selâmımı aldı. Biraz konuştuktan sonra bana; "Allahü teâlâyı zikretmek en lezzetli şey ve şifâ verici bir iştir. Şaşıyorum, insanlar nasıl boyun büküp, yalvarmazlar! Halbuki ölüm onların peşinde, onları tâkib ediyor. İnsanlar ise tehlike ve musibetler içinde. Buna rağmen boş şeylerle meşguller" dedi.
"İnsanlar hangi musibetler ve hangi tehlikeler içinde?" diye sordum:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 25.06.2008
Bâki Efendi, on altıncı asrın büyük âlim ve şairlerindendir. Devrinde "Sultânü'ş-Şuarâ" lâkabıyla anılan, şöhreti daha sonraki asırlarda da devam eden ve bugün divan şiirinin en büyük 5-6 üstadından biri olarak kabul edilen Bâki'nin ası adı Mahmud Abdülbâki'dir. Fatih Câmii müezzinlerinden Mehmet Efendinin oğludur...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 26.06.2008
Şeyh Dehkan Killeti, Maveraünnehir'deki yaşamış olan evliyanın meşhurlarındandır. Menkıbeleri Reşahat isimli eserde anlatılır. Doğum ve vefat tarihleri hakkında bir bilgi yoktur. Buhara'da yaşamış ve orada vefat etmiştir...
Hakim Tirmizi'nin naklettiği bir hadiste belirtildiği gibi, evliyânın bir kısmı İbrahim aleyhisselam, bir kısmı Mûsâ aleyhisselam, bir kısmı İsâ aleyhisselam, bir kısmı da Muhammed aleyhisselamın fıtrat ve meşrebinde olur. Mahmûd İncirfagnevi hazretleri, Tabakat kitaplarının ifadesine göre, mânâ ayağı Hazreti Mûsâ'da olan, O'nun fıtrat ve meşrebinde bulunan bir veliydi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 27.06.2008
Abdurrahmân Cevzi, Hanbeli fıkıh âlimidir. 1114'te doğup, 1202'de Bağdat'ta vefat etti. "Ebül-ferec ibni Cevzi" adı ile meşhurdur. Tefsir, hadis ve Hanbeli fıkıh ve tarih bilgilerinde derin âlim idi. Yüzden fazla kitap yazdı. "El-mugni" tefsiri meşhurdur...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 28.06.2008
Râbi bin Huseym, Tâbiinin büyüklerindendir. Kûfe'de yaşamıştır. Kıymetli nasihatleri vardır... Bir gün oğlu dedi ki:
-Babacığım! Annem sana güzel bir tatlı yaptı, hemen getireyim mi?
-Getir evladım, dedi. Çocuk onu getirmek için odadan çıkınca kapıyı bir dilenci çaldı. Adam, elbiseleri yırtık, orta yaşta, salyası çenesine akmış birisiydi. Hazreti Râbi;
-Onu içeri alın, dedi.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 29.06.2008
Ebu Müslim Buhâri hazretleri, Horasan Hükümdarının kumandanı idi. Onunla birlikte Merv şehrine geldiler. Oranın halkına şöyle bir soru sordu:
- Şehrinizde hiç "hakim" var mıdır ki, ehl-i hikmet ola? Halk da;
- Vardır, fakat Mecûsi'dir, dediler.