ŞEMSEDDİN SİVASİ HAZRETLERİ’NİN SULTAN III. MEHMED’E NASİHATİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 03 Nisan 2005

Şemseddîn Sivâsî bir gün talebelerinden Receb Efendi’yi odalarına çağırıp; "Din düşmanlarının (hıristiyanların), sınırlardaki müslümanlara baskı ve zulümleri haddinden fazla olmuş, tahammül edilemez hâle gelmiştir. İçimde onlara karşı sefere gitme arzusu belirdi." buyurdu. Bu sözü üzerine, ihtiyâr olduklarını zayıf bünyelerinin sefere çıkmaya engel olacağını ve bu husûsa dâir pâdişâhtan da herhangi bir haber gelmediğini söyledim. Bunun üzerine; "Bize işâret ve tenbih olundu ki: "Sefer hazırlıklarını tamamla! Fetih ve zafer senin için mukarrerdir." buyurdu. Ben de; "Şüphesiz ben sâdece hak dîne boyun eğip, yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a çevirdim ve ben O'na ortak koşanlardan (müşriklerden) değilim." meâlindeki En'âm sûresi 79. âyetini okudum. Bunun üzerine; "Bize müjde verildi ki yakında güçlü bir pâdişâh gazâ edip, birçok fetihlerde bulunacak ve müminlerin kalpleri de sevinçle dolacaktır." buyurdu.

Devamını oku...

KÜÇÜK KIYAMET

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 02 Nisan 2005

Hicrî 915 senesinin Rebiülahir ayının 25. Salı gecesi (l4 Agustos l509) Memaliki-Rûm denilen Amasya, Tokat, Sivas, Çorum ve havalisinde başlayıp 45 gün şiddetle devam eden depremde halk, iki ay kadar dışarda çadır ve örtüler altında kalıp hayatını devam ettirmek zorunda kalmıştı. Bu deprem, aynı şiddette İstanbul ve Edirne'de de oldu. Gerçekten, l4 Eylül l509'da İstanbul, Osmanlı tarihinin kayd ettigi en şiddetli ve hızlı depremine maruz kalmıştı. Küçük kıyamet denilen bu depremde İstanbul'da yüz dokuz cami ve mescid ile bin yetmiş ev harab olmustu. Halktan da beş bin kadar insan ölmüstü. İstanbul'un, Eğrikapı'dan Yedikule'ye kadar olan üç kat suru yıkıldığı gibi, Yedikule'den de başlayıp deniz kenarındaki İshak Pasa Semti kapısına kadar harab oldu. Bunlardan başka Fâtih Camii'nin kubbesi ve direklerinin başları çatladığı gibi imâret, hastahane ve Sahn Medreseleri'nden bazıları ile diğer medreseler den bir kısmının kubbeleri yıkıldı.

Devamını oku...

MAHMUD ŞEVKET PAŞA SUİKASTİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 01 Nisan 2005

13 Haziran 1913 Çarşamba günü saat 11.oo sıralarında Sadrazam ve Hariciye Nazırı Mahmud Şevket Paşa, bugün İstanbul Üniversitesi Merkez Binası olarak kullanılan, o zamanki Harbiye Nezareti binasından makam otomobiline binip Babıâlî’ye gelirken, Bâyezid meydanını geçip Divanyolu’na vardığı bir sırada “Sakalar Çeşmesi” denilen yerde kalabalık bir cenaze alayı yüzünden durmak zorunda kalmıştı. Tam bu sırada, tamir bahanesiyle yolun kenarına park etmiş başka bir otomobilin içinde ve dışında bulunan yedi kişi hemen tabancalarıyla ateş etmeye başladılar. Bunlar, Topal Tevfik Çerkes Ziya, Nazmi, eski Bahriye Yüzbaşısı Şevki, Teğmen Mehmed Ali, Gelenbevî Mektebi Başmubassırı Abdullah Safa ve Abdurrahman adlı kişilerdi.

Devamını oku...

ŞEHZADE III. SELİM’İN KUR’ANI KERİM HATMİ İÇİN TERTİB EDİLEN MERASİM

1001 Osmanlı Hikayesi

Perşembe, 31 Mart 2005

Tesbit edilen günden iki gün önce sarayda İncili Köşk’ün önün de bulunan alana sadrazam için bir otak, şeyhülislam için bir oba, nakibü’l-eşraf ve sadreyn efendiler (Anadolu ve Rumeli kadıaskerleri) için de obalar. Yeniçeri ağası, defterdar efendi, reisü’l- küttab efendi ve çavuşbaşı ağa için çerkeler, müteferrikalar ve diğer görevliler için de on beş kadar çadır kurulup döşenmek üzere mehterhaneden gönderilir. Matbah emini ağa tarafına da yemek hazırlaması için iki–üç gün önceden tenbih edilir. Tayin edilen günden bir gün önce adı geçen zevat belirtilen vakitte sarayda kurulu çadırlarında davetiyeleri ile hazır bulunmaları için çavuşbaşı ağa tarafından davet olunurlar. İstanbul’da bulunan vezirlerin de bu törene davet edilmeleri mu‘tad dır. Davetlilerin hepsi mevsim gereği erkan samur kürk, âdi destar (sarık) ve divan bisatlı (tören eğerli) atlarıyla, ulemâ büyük merasim elbiseleri ile, selimî erbabı selimîleri ile, mücevveze erbabı da alay için mücevvezelerini beraberlerinde getirmek üzere yazılır. Gedikli müteferrikalar ve çavuşların mücevveze ve erkanlarıyle mevcut olmaları tenbih olunur. Dua için ancak Ayasofya şeyhi davet edilir.

Devamını oku...

SULTAN II. MAHMUD HAN’IN TAKDİRİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 30 Mart 2005

Sultan I. Mahmud Han, bütün saltanatı boyunca devam eden İran, Rus, Avusturya muharebelerini değerli kumandanları ile idare etti. Bilhassa hayatı muvaffakiyetlerle dolu Hekimoğlu Ali Paşa gibi yetişkin ve tecrübeli vezirleri, sadarette ve ordu seraskerliklerinde kullanarak muvaffak oldu. Sultan Mahmud Han hizmet edenleri takdir edip, kıymetli vezirlerini ufak tefek kusur ve hataları ve hatta mağlubiyetleri yüzünden derhal azil ve sair suretle cezalandırmaz ve hatalarını tashih için kendilerine imkan tanırdı. Bağdat Valisi Ahmet Paşa, İran seferleri dolayısıyla salahiyeti haricinde, izin almadan devlet tevcihatını istediği gibi yapması sebebiyle buradan alınarak Rakka valiliğine tayin olunmuştu. Bunun üzerine korkarak katledileceği vehmine kapılan Ahmet Paşa, Veziriazam Hekimoğlu Ali Paşa’ya mektup yazarak korkusunu bildirdi ve yardımını istedi. Ali Paşa bu mektubu Padişaha arzedince, Sultan Mahmud kendisine şunları yazdı:“Sadrazam tarafına gönderdiğin mektubun manzar-ı hümayunum olup, bazı fikir lere sahip olduğun anlaşılmıştır. Sen bu kadar zamandan beri seraskerlik ve tevcihat ile istediğini yapmış olmana rağmen, bundan sonra senden üstün başarılar ümid edilerek, bu hataların affolunmuştur.”Bu ferman ile Sultan Mahmud Han, Ahmet Paşanın hizmetlerini takdir ettiğini ve ufak tefek bir kusur ile en ağır cezanın verilmeyeceğini bildirerek kendisini rahatlattı.

Devamını oku...

ÖRNEK BİR MÜSLÜMAN BARBAROS HAYREDDİN PAŞA

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 29 Mart 2005

Hayatı denizlerde su üstünde geçen Barbaros Hayreddin Paşa; dinine bağlı, kâmil bir müslümandı. Geceyi üçe ayırırdı. Birinci kısmında Kur’an-ı kerim okur, ikinci kısmında ibadet eder, kalan kısmında da istirahate çekilirdi.Rumca, İtalyanca, Arapça, Rusça, İspanyolca gibi dilleri çok iyi konuşurdu. Oniki sene şeref ve zaferlerle Osmanlı’ya hizmet eden Kaptân-ı derya Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Devleti’nin sınırlarını Fas’a kadar uzattı. Beşiktaş’ta bir medrese inşa ettirdi. Serveti ile, İstanbul’un muhtelif semtlerinde hanlar, hamamlar, konaklar, evler, değirmenler, fırınlar yaptırarak, gelirlerini hayır kurumlarına ve kurduğu medresede kalan öğrenci ve muallimlerin masraflarına tahsis etti.

Devamını oku...

PİŞMEMİŞLER CELVETİ OLAMAZLAR

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 28 Mart 2005

Sultan I. Mahmud devrinde Ruslarla yapılan bir savaşta, Celveti dervişlerinden Molla Mehmed esir düşer. Diğer Osmanlı esirleriyle birlikte cephe gerisine götürülür. Bir müddet sonra esirler bir meydan da ictima edilir. Rus kumandanı General Plotanof, esirleri tek tek süzerken, Derviş Mehmed’in önünde durur. “Sen kimsin, hünerin nedir, ne iş yaparsın” gibi sorular sormaya başlar. Tercüman tarafın dan Derviş Mehmed’e izah edilen sorular üzerine: “Ben Hazret-i Üftade dergahının dervişiyim ve o varlığa bağlıyım. Celvetiye müntesibi olanlar suda boğulmazlar ve ateşte yanmazlar.” Şeklinde cevap verir.

Devamını oku...

SULTANIM ÖZÜR DİLERİZ

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 27 Mart 2005

İhtiyar Sultan Abdülhamid Han, mushaf-ı şerifi üç kere öptü başına koydu ve kendi elleri ile yaptığı zarif dolaba bıraktı. Sonra edeple eğilip seccadesini topladı. Cebinden kehribar tesbihini çıkardı, sedire ilişip cama yaklaştı. Beylerbeyi Sarayı’nın arka tarafına bakan bu kuytu odanın seyre değer bir manzarası olduğu söylenemezdi. Hem gecenin bu vakti ne görülebilirdi ki? Ama o beş yıldır bakmakta olduğu avluya aşinaydı. Çiçekler bakımsız, çınarların dalları çıplak ve ıslak olmalıydı. Oynaşan gölgeler onu hatıralara çağırdı. Evet, şaşırtacak kadar hareketli geçen saltanat yıllarından sonra, bitmek bilmeyen sürgün hayatı başlamıştı. Tahttan indirildiğinden bu yana tam sekiz sene geçmişti. Üç koca yıl Selanik’te Alatini Köşkü’nde kalmış sonra Beylerbeyi Sarayı’na yollanmıştı. Şimdi iyi yürekli annesi Tir-i Müjgân Sultan’ın yaşadığı ve öldüğü mütevazı odadaydı.

Devamını oku...

SULTAN ABDÜLHAMİD’İN HAL’İ

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 26 Mart 2005

Sultan Abdülhanid Han’ı hal’ için saraya gelen Hâl heyeti karşısında sultanın vakur ve soğukkanlı tutumunu hadisenin canlı şahidi kızı Ayşe Sultandan dinleyelim: 'Cevat Bey içeri girerek Millî Meclis'ten heyet geldiğini haber verdi. Babam 'Buyursunlar' dedi. Başkâtip önde olarak gelen heyet içeri girdi. Dört kişi idiler. Babamın karşısına sıra ile durup kısa birer selâm verdiler. Babam mukabele etti. Gelenler Arnavut Esat Toptanî, Laz Arif Hikmet Paşa, Ermeni Aram Efendi ve Yahudi Karaso Efendi idi. Başta duran Esat Toptanî yekten, -Millet seni azletti, dedi. Babam metin ve gür bir sesle, -Zannedersem hâl'etti demek istiyorsunuz. Pek âlâ!. Buna gösterilen sebep nedir, diye cevap verdi.

Devamını oku...

SULTAN ABDÜLAZİZ İNİTHAR MI ETTİ, ŞEHİD Mİ EDİLDİ?

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 25 Mart 2005

30.5.1876 tarihinde hal’ edilen ve yıllarca ikamet ettiği Dolmabahçe Sarayı yağma edilen Sultân Abdülaziz, görevden alındıktan sonra Hüseyin Avni Paşa’nın adamları tarafından Topkapı Sarayı’na nakledilmiştir. Burada ölüm korkusuyla büyük sıkıntılar çeken ve kendisine bakım yapılmayan Sultân Abdülaziz, yeni Padişah’a hitâben kendisinin Çırağan Sarayı’na nakli için insanı hüzne boğacak manalarda tezkireler kaleme almıştır. Bunun üzerine Çırağan Sarayı’nın üst tarafında V. Murad için yapılan dairelere getirilmiştir. Burada da ölüme terkedilmiş gibi bakımı yapılmayan Sultân Abdülaziz’in hayatından bıktığı ve hatta ölümü arzuladığı doğru olabilir. Ancak intihar ettiğine inanmak mümkün değildir.

Devamını oku...