LÂ İLÂHE İLLALLAH

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 16 Kasım 2004

I. Dünya savaşının ilk yıllarında Doğu cephesinde Ruslara karşı çetin bir mücadele verildi. Bu çatışmalar sırasında bir çok Osmanlı asker ve subayı da esir düştü. Ruslar bu esirleri, sür’atle cephe gerisine, Kafkasya’ya naklettiler. İlk durak, Azerbaycan’daki Bakû şehrinin karşısındaki Najin adasıydı. Oradaki kamplarda toplananan esirler daha sonra Sibirya’ya naklediliyordu. Sibirya’da 4 uzun yıl geçti. Bu 4 yıl boyunca kamplarda konuşulan tek şey “Firar” idi. Hep onu düşündüler, konuştular, planladılar. Neticede küçük gruplar halinde kaçılma sı kararlaştırıldı. Binbaşı İbrahim Bey, Sivaslı Mülazım Ahmed Bey, Havran’lı Hamdi bey ve Sivas’lı Yedek Asteğmen Küçük Ahmet bey, beraber kaçacaklardı. Diğer arkadaşları da böyle gruplar yapmışlardı. Cuma gecesi son hazırlıklarını yaptılar. Peksimetlerini, kavurmalarını kontrol ettiler. Fakat İbrahim Bey son anda bu grubun ikiye bölünmesini teklif etti. Yakalanırlarsa, hiç olmazsa diğer arkadaşlarının kurtulması ihtimalini düşünüyorlardı. Öyle yaptılar.-Nikolinski kasabasına vardığınız zaman ekmekçi Klement size yardım edecek. Para ve rapiska (kimlik) verecek. Kendinizi belli etmeden onu bulun. Kimseyi şüphelendir meyin. Belki orada buluşuruz. Oradan da trenle ver elini Anadolum. İnşaallah vatanımıza kavuşuruz.Sonra da helallaştılar.

Devamını oku...

TÜRKLERDE NAMUS

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 15 Kasım 2004

Fransız seyyah A. de la Motraye 1727’de İstanbul’a yaptığı seyahati bir yazısında şöyle anlatır:“...Türklerin nâmuskârlığını yazmak için kendime vazîfe bilirim. Bir çok tanıdıklarımın başına geldiği gibi, dalgınlığımdan dolayı herkesten fazla benim başıma gelmiş bir hâl vardır: Bu dalgınlığıma rağmen Türk dükkânlarında hiç bir zaman tek bir meteliğim kaybolmamıştır; çünkü o gibi vaziyetlerde dükkâncılar peşimden koşturmuşlar ve hattâ eğer dalgınlığımın neticesini anladıktan sonra dükkâna dönmemişsem, unuttuğum şeyi iâde için Beyoğlu’ndaki ikâmetgâhıma kadar adam gönderip bir çok defâlar, beni aratmışlardır. Meselâ bir yelpazeci dükkânında Türklerin sıcaklarda kullandıkları yelpâzeler satılıyordu. Bir çoklarına baktım; düz deriden ve en harc-ı âlem olanlarından birini alıp parasını verdikten sonra çıkıp gittim.Bir gün tesâdüfen o dükkânın önünden geçerken yelpâzeci beni görür görmez çağırıp saatimi elime teslim etti.Ben bu Türk nâmuskârlığının daha yüzlerce misâlini sayabilirim: Bizzât kendi başımdan geçen vak’alar 30’dan fazla olduğu hâlde, bunların hiç birinde hiç bir zaman Türklerin nâmuskârlıktan ayrıldıklarını görmedim. Rumları bu bakımdan medh ü senâ edemiyeceğim için pek müteessirim...”

Devamını oku...

SAKIZ ADASININ FETHİ VE NASUHİ EFENDİ’NİN DUASI

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 14 Kasım 2004

Daha önceden fethedilen Sakız Adasını Venedikliler yeniden istilâ etmişler, oradaki müslüman halka eziyet ve işkencelerde bulunmuşlardı. Bunlara karşı Mezomorto Hüseyin Paşa komutasında bir donanma gönderildi. Bu donanma Sakız'ı almak üzere savaşa girdi. Osmanlı yiğitleri Sakız'da çarpıştıkları bir sırada, Nasûhî Efendi, Üsküdar'daki dergâhında kırk gün süren bir halvete çekildi. Kimsenin olmadığı bir odada Allahü teâlâyı zikreder, oruç tutar, namaz kılar, Kur'ân-ı kerîm okuyarak ibâdet ederdi. Bir gün yakın dostlarına; "Elhamdülillah Sakız Adası ehl-i İslâma nasîb oldu." buyurdu. Yakın dostları bugünün târihini bir yere kaydettiler. Birkaç gün sonra fetih haberi duyuldu. Aylar sonra Sakız Adasının fethine katılan gâzilerden bâzıları Nasûhî Efendinin dergâhına ziyârete geldiler. Adanın fethi sırasında, Venediklilere karşı elinde kılıç olduğu halde asker kıyâfetinde olmayan pekçok yiğitle birlikte Nasûhî Efendiyi çarpışır gördüklerini söylediler. Adanın fetholunduğu günü bildirdiler. Talebeler daha önce kaydettikleri târihle karşılaştırdıklarında bunun, bildirilen güne rastladığını hayretle müşâhede ettiler.

Devamını oku...

GALİÇYA CEPHESİNDE BİR TÜRK ÇOCUĞU

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 13 Kasım 2004

I. Dünya Savaşında 15. Kolordunun 20.Tümeni, bugün Polonya’da bulunan Galiçya’da Ruslara karşı çarpışıyordu. Bu Tümende çarpışan bir Osmanlı subayı, hatıralarında, şöyle nakleder:Daha önceden siperler, müttefikimiz olan Avusturyalıların müdafaasındaydı. Fakat şiddetli Rus taarruzları karşısında tutunamayacaklarını anlayınca, Zeotilipa çayının bir kıyısındaki siperleri bize teslim ederek geri çekildiler. Rus taarruzları çok şiddetliydi. 20. Tümenimiz orada Rusları çileden çıkaran bir müdaffa yaptı ve inatla dayandı. Fakat bizimkilerin dayanışı da ancak dokuz gün sürdü. Dokuzuncu gün öğ leden sonra, Alman obüs bataryasının gizleme ateşi altında, takriben bin metre geride önceden hazırlanmış yeni siperlere çekildik. Çekilirken bizi vurmak için eski siperlerimizi aşarak üstümüze doğru at süren süşman süvarileri, Alman bataryalarının hizasına geldikleri için hedefleri ni değiştirerek topçularımıza saldırdılar. Topçular, yakın mesafeden ve ansızın bastıran süvari birliklerine karşı ne yapabilirlerdi ki?

Devamını oku...

VARNA ZAFERİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 12 Kasım 2004

Sultan II. Murad ile Macaristan arasında imzalanan Segedin anlaşması (12 Temmuz 1444), kral Ladislas tarafından bozuldu. Maksat, Osmanlıları Balkanlardan atmaktı. Bu sebeple bir çok Avrupa devletinin katılmasıyla Osmanlılara karşı bir haçlı ordusu teşkiledildi ve harekete geçtiler. 100.000 kişilik bu ordu, Tuna’yı geçerek Bulgar istan’a girdi ve Varna’yı muhasara etti. Bu tehlikeli durum karşısında ordusunun başına geçen Sultan II. Murad, 10 Kasım 1444’de Varna limanı karşısında haçlı ordusuyla karşı karşıya geldi. Muharebe başlamadan önce Sultan Murad iki rekat namaz kıldı ve:“Yâ Rabbi! Mü’min kullarını benim günahımın çokluğundan dolayı düşman karşı sında aciz bırakma! Habibin hürmetine bizleri muhafaza et ve bizleri muvaffak eyle!” diye dua etti.

Devamını oku...

KENAN BEY

1001 Osmanlı Hikayesi

Perşembe, 11 Kasım 2004

Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlayan Osmanlı-İran savaşları, Sultan I. Ahmed devrinde de devam ediyordu. İranlılar Tebriz’i almışlar ve Kars’ı kuşatmışlardı. 15 Haziran 1604 yılında Cağaloğlu Sinan Paşa kumandasında bir ordu Kars’ı kurtarmak için İstanbul’dan yola çıktı. Beylerbeyi Osman Bey, az bir kuvvetle Kars’ı müdafaa ediyor, yar dım gelinceye kadar kaleyi düşmana teslim etmemeye çalışıyordu. Bir gece, genç subay larından biri olan Kenan Beyi yanına çağırdı ve:-Bak yiğidim! Cenab-ı Hakk’ı ve Resûl-ü Ekrem’i memnun etmenin, şecaat göster menin zamanıdır. Bir gece gizlice kaleden dışarı çıkıp düşmanın içine dalacaksın ve kaç kişiler, erzakları, topları ne kadardır, öğrenip bize haber edeceksin. Haydi göreyim seni.. diyerek uğurladı.

Devamını oku...

VALİDE SUYU

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 10 Kasım 2004

Sultan II. Osman zamanı. İstanbul’da Hacı Mehmed Efendi isminde bir tüccar vardı. Günün birinde, dinine bağlı bir hanım ile evlenmek istedi. Fakat alacağı hanımın şu üç şartı kabul etmesini istiyordu:1-Sırtına giydiği siyah örtü, öldükten sonra tabutunun üstüne örtülecek2-Beş vakit namazını zamanında eda edecek, velev ki ben yemeksiz kalayım3-Cenâb-ı Hak evlat verir de ölürse, üzerindeki gelinlik ile benim önüme gelecek ve müjdeleyecekBu şartlarla talip olduğu birinci hanım, ilk ikisini kabul etti ve üçüncüsünü kabul etmedi. İkinci olarak istediği hanım da ilk iki şartı kabul etmedi. Nihayet üçüncü olarak is temeye gittiği hanım, bu şartların üçünü de kabul etti ve Mehmed efendi onunla evlendi.

Devamını oku...

VALİDE SUYU

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 10 Kasım 2004

Sultan II. Osman zamanı. İstanbul’da Hacı Mehmed Efendi isminde bir tüccar vardı. Günün birinde, dinine bağlı bir hanım ile evlenmek istedi. Fakat alacağı hanımın şu üç şartı kabul etmesini istiyordu:1-Sırtına giydiği siyah örtü, öldükten sonra tabutunun üstüne örtülecek2-Beş vakit namazını zamanında eda edecek, velev ki ben yemeksiz kalayım3-Cenâb-ı Hak evlat verir de ölürse, üzerindeki gelinlik ile benim önüme gelecek ve müjdeleyecekBu şartlarla talip olduğu birinci hanım, ilk ikisini kabul etti ve üçüncüsünü kabul etmedi. İkinci olarak istediği hanım da ilk iki şartı kabul etmedi. Nihayet üçüncü olarak is temeye gittiği hanım, bu şartların üçünü de kabul etti ve Mehmed efendi onunla evlendi.

Devamını oku...

SULTAN II. ABDÜLHAMİD VE YAVUZ SULTAN SELİM HÂN’IN TÜRBEDÂRI

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 09 Kasım 2004

Yavuz Sultan Selim Han’ın türbedarlarından biri, bir oğlan çocuğunun dünyaya gelmesini çok istiyordu. Bu yüzden hâmile bulunan hanımının bir isteğini iki etmiyordu. Ancak hanımı o sabah, kendisinden kiraz istemişti. O da, hâmilelerde bu gibi isteklerin olacağını zâten biliyordu. Lâkin kirazın henüz çıkmaya başladığı bu günlerde, çok pahalı olduğu da muhakkaktı. İmkânsızlıklarına rağmen, ümit vererek evden ayrılmıştı. Şimdi türbeyi süpürüyor, hem de bunu düşünüyordu. Akşam eve varınca hanım, “kiraz aldın mı?”diye sorarsa, ne diyecekti. İçinden her türlü fikir geçiyor, fakat bir türlü çıkış yolu bulamıyordu. Çünkü pahalı kirazı alacak parası yoktu. Tam bu esnâda, elindeki süpürgenin sapıyla, yıllardır hizmetini gördüğü Yavuz Sultan Selim Hân’ın sandukasına vurdu ve şöyle söylendi:

Devamını oku...

BAĞDAD’IN FETHİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 08 Kasım 2004

Bağdad sarayının geniş salonunda tek kişiden, Zülfikar Han’dan başka kimse yoktu. Geniş sedirde, ipek yastıklara yaslanmış, yıldızlı gökyüzünün derinliklerine dalmıştı. Bulunduğu yerde fenerler ve lambalar yakılmıştı. Zira, Arabistan gecelerine mahsus öyle bir mehtap vardı ki, Zülfikar Han isteseydi rahatça kitap bile okuyabilirdi. Böyle bir gecede insanın içinde neş’eden başka hiçbir şey olmamalıydı. Ama Zülfikar Han hem kederli, hem de öfkeli görünüyordu. Kendi kendine söylendi:-Olamaz, bu namertliktir. Evet, İran Şahı Tahmasb beni Bağdad valisi olarak tayin etti. Ben de hizmet diye buna “kabulümdür” dedim...Dedim ama şart koştum. Şaha o gün söylediklerimi kelimesi kelimesine hatırlıyorum: “Şahım... Müslümanlara hizmet olsun diye Bağdad valiliğini kabul ederim. Lakin siz de hak verirsiniz ki, Osmanlı’ya zarar verecek bir harekete asla iştirak etmem. Bağdad vilayetinde Osmanlı aleyhinde herhangi bir davranışa asla göz yumamam. Çünkü ben bir Türkmen aşiretine mensubum.” Evet, Şah benim bu şartlarımdan belki hoşlamamıştı, ama Bağdadlılar beni Türk olduğum için sev diklerini, oraya vali olduğum takdirde şehirde bir huzursuzluk çıkmayacağını iyi biliyordu. Fakat Şah sözünde durmadı. Bağdadlılaraı Osmanlı üzerine saldırıya hazırlıyor ve saraya casuslar koyarak beni bertaraf etmeye çalışıyordu.

Devamını oku...