Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.488.706
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Sultan İkinci Selim Hân'ın iki oğlundan biri olan Şehzâde Murâd, Manisa'da vâli idi. Şehzâde Murâd, Hüsâmeddin-i Uşâki hazretlerine, kendisinin sultân olup olmayacağını anla mak üzere, bir mektupla hizmetçisini Uşak'a gönderdi. Uşak'a varan haberci, doğruca Hüsâmeddin-i Uşâki'ye giderek, huzura kabûl edilmesini ricâ etti. Huzûra kabûl edilen haber ci, daha mektubu Hüsâmeddin-i Uşâki hazretlerine vermeden ve ziyâreti hakkında bir şey söylemeden, Uşâki hazretleri ona; "Git! Şehzâdeye söyle! Hemen İstanbul'a hareket etsin. Filan gün saltanat tahtına oturacaktır." dedi. Haberci, hemen Manisa'ya dönerek müjdeyi Şehzâde'ye bildirdi. Şehzâde Murâd, vakit geçirmeden İstanbul'a hareket etti. Balıkesir'e geldiğinde, Vezir-i âzam Sokullu Mehmed Paşa'nın gönderdiği elçilerle karşılaştı. Elçiler, Sadrâzamın mektubunu Şehzâde'ye verdiler. Mektubu okuyan Şehzâde, bu mektuptan babası Sultan İkinci Selim'in vefât ettiğini, Sadrâzamın ölüm haberini halktan sakladığını ve kendisini tahta çıkarmak üzere dâvet ettiğini öğrendi. İstanbul'a giderek, Hüsâmeddin-i Uşâki'nin haber verdiği zamanda, Sultan Üçüncü Murâd Hân nâmıyla tahta geçti.
Piri Mehmed Paşa, Rumeli Başdefterdarı vazifesiyle Çaldıran Muhârebesine katıldı. Beklenmeden hemen hücuma geçilmesi husûsundaki isâbetli görüşleriyle Yavuz Sultan Selim Hanın dikkatini çekti. Pâdişâh, onun görüşlerini işitince; "İşte yegane rey sâhibi bir adam, yazık ki, vezir olmamış." diyerek takdirlerini dile getirmişti.Zafer sonrasında İkinci Vezir Dukakinzâde Ahmed Paşa ile birlikte Tebriz'in zaptı ve muhâfazasıyle görevlendirildi. Bu seferden dönüşünde Üçüncü vezir oldu. Amasya'daki yeniçeri isyânı neticesinde vezâretten alındı. Üç gün sonra tekrar vezârete iâde edildi.Başlangıçta Mısır Seferine muhâlefetinden dolayı vezâretten azledilen Mehmed Paşa, Osmanlı ordusunun Mısır'a yürümesi üzerine, İstanbul Muhâfızı olarak, İskenderiye ye sevkedilecek donanmayı büyük bir titizlikle donattı. Galata ve Gelibolu'da hazırlanan altı yüz parçadan ziyâde ve pâdişâhın istediği sayıdan fazla olan bu donanmadaki gemilerin altısını top ve beşini de at gemisi olarak tanzim etmişti. Paşanın bütün bu çalışma ve gayretleri, Yavuz Sultan Selim Hanın gözünde onu veziriâzamlığa hazırlamaktaydı.
Sipehsalar (Serasker) Feridun bin Ahmed, Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin kırk yıl talebeliğinde bulunmuş bahtiyar insanlardan biridir. Hazreti Mevlana'nın şahsiyetine, velâyet gücüne ve menkıbelerine bizzat şahitlik etmiş ve yanında bulunduğu süre içinde görüp işittiklerini Farsça olarak kaleme aldığı "Risale-i Sipehsalar be Menakib-i Hüdavendigâr" adlı kitabında bir araya toplar. (Mevlana hazretleri hakkında en önemli kaynaklardan olan bu risale, 1912 yılında Mesnevi gibi Arabi'nin Füsusu'l Hikem'ini de Osmanlıca'ya aktarıp şerh eden şair, bestekâr ve hukukçu Ahmed Avni (Konuk) Bey tarafından Osmanlıcaya çevrilerek yeniden değer kazanır. Sipehsalar Risalesi, Mevlana'yı, tasavvufu, aşkı ve vecdi anlamak isteyen herkes için sağlam bir kaynak teşkil ediyor.)
Recâ bin Hayve, Tâbiinden olup, veli ve büyük bir fakihdir. 730 (H.112) târihinde vefât etti. Aynı zamanda tesirli ve fasih konuşan bir vâiz idi. Halife Süleyman bin Abdülmelik, ondan kendisine mektup yazmasını istemişti. Halife olmadan önce ve sonra Ömer bin Abdülaziz ile çok yakın dostlukları vardı. Süleyman bin Abdülmelik'e kendisinden sonra, Ömer bin Abdülaziz'i halife yapmasını, o tavsiye etmişti...
İbn-i Hafif hazretleri, zâhir ve bâtın ilminde zamânının en meşhûr âlimi ve büyük velisi idi. Dünyaya hiç değer vermezdi. Çok cömertti. Bütün malını dağıttı... Kendisi şöyle anlatır:
Mesnevi'de şöyle bir hikaye nakledilir:Musa aleyhisselam yolda bir çoban gördü. Çoban şöyle dua ediyordu:"Ey kerem sahibi Allah! Nerdesin ki sana kul, kurban olayım! Çarığını dikeyim, saçını tarayayım! Elbiseni yıkayayım, bitlerini kırayım. Ulu Allah, sana süt ikram edeyim. Elini öpeyim, ayağını ovayım." O çoban bu çeşit saçma sapan şeyler söyleyip duruyordu. Musa aleyhisselam;
"Kiminle konuşuyorsun?" diye sordu. Çoban;
"Bizi Yaradanla, bu yeri, göğü yaradanla," diye cevap verince, Musa a leyhisselam dedi ki: