7 - GENÇ OSMAN DEDİĞİN BİR KÜÇÜK UŞAK

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 07 Ocak 2004

Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın fethederek yadigar bıraktığı Bağdad, 89 yıl sonra İran’ın eline geçti. Bu sırada Osmanlı devletinin başında, henüz 12 yaşında bir çocuk olan 4. Murad bulunuyordu. Annesi Kösem Sultan, Vezir-i Azamlığa Hâfız Ahmed Paşa’yı tayin etmiş ve Serdar-ı Ekrem, yani başkumandan vazifesini de vererek, Bağdad’ı İran’ın elinden kurtarmak üzere sefere göndermişti. Hafız Ahmed Paşa, 29 Mart 1626’da kalabalık bir kuvvetle Bağdad kalesi kapılarına dayandı. Ancak bütün hücumları boşa çıkıyor, bir türlü kaleyi zaptetemeye muvaffak olamıyordu. Bu başarısızlığını, padişahın, Bağdad gibi çok mühim bir şehrin ehemmiyetini kavrayamadığı için, kendisine yeteri kadar asker vermemesine bağladı ve görünüşte kendi kendini eleştiren, fakat gerçekte padişahı tenkit eden bir şiir yazarak gönderdi:

Devamını oku...

ŞAHİDLERLE İSBATI DA KAFİDİR

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 07 Ocak 2004

Fatih, İstanbul’u fethettiği zaman, burada yaşayan Rumları öldürtmemiş ve onlara inanç serbestliği vererek Patriklerini bile görev de bırakmıştı. Fakat bir müddet sonra eski Bizanslılardan bazıları İstanbul’u yeniden ele geçirmek için Avrupa’da gizli anlaşmalar yapmışlardı. Bu durum üzerine zamanın padişahı Yavuz Sultan Selim, İstanbul’daki Rumların ya Müslüman olmaları veya şehri terketmeleri ni emretti. Vezirler, padişahtan çekindikleri için bu emir karşısında ağızlarını açamadılar. Fakat zamanın  Müftisi Zembilli Ali Efendi’ye müracaat ettiler. Bunun üzerine Ali Efendi:

“Fatih İstanbul’u zaptedince Rumlara eman ve ferman vermiştir. Bu sebeple padişahın bu emrini yerine getirmek caiz değildir” dedi ve bu şekilde bir fetva yazarak Yavuz’a gönderdi. Padişah:

“Fermanı görelim!” diye itiraz etti. Zira bu ferman, bir yangında yok olmuştu. Buna karşılık Zembilli Ali Efendi: “Şahidlerle isbatı da kafidir” diyerek, bu fermanı gören yaşlı iki yeniçerinin şahidliği ile davayı Yavuz’un aleyhine neticelendirdi.

Devamını oku...

6 - TURGUT REİS'İN ESARET YILLARI

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 06 Ocak 2004

 1540 senesi Haziran ayının bir akşamıydı. Korsika adasının Gareletta limanına ufacık bir Türk filosu demir atmıştı. Beş parça gemiden oluşan filonun kumandanı Turgut Reis’di.

O zamanlar Turgut Reis’in şöhreti bütün Akdeniz yalılarını tutmuş, İspanya sahillerinin güzel kızları, Kapitan Dragot dedikleri, yaşı elliyi geçmiş bu Türk kahramanı için şarkılar söylemişlerdi. Bir kez mağrip sularına yelken açtı mı, Akdeniz sahillerini korku ve dehşet alır, İtalyan limanlarında “Kapitano Dragot geliyor!” cümlesi duyuldu mu, o ünlü denizciler kaçacak yer ararlardı. Kanuni’ye rağmen kendini Avrupa nın en büyük hükümdarı olduğunu iddia eden Şarlken, bu korkuya bir son vermek için:

-Akdeniz’in huzuru için bu müthiş Türk’ü denizlerden uzaklaştırmalı, diyordu.

Devamını oku...

HİDDET DEĞİL GAYRET

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 06 Ocak 2004

Fatih ve II. Bayezid Han devirlerinde kazaskerlik de yapan Ali Fenari Efendi, insaflılığı ve yumuşak huyluluğu ile de tanınmıştı. Bir gün medresede ders verdiği sırada, talebelerden biri hocasının sözlerine karşı laubali bir tarzda itiraza kalkışır. Müderris ona cevap vermez, şöyle gazaplı bir şekilde kaşlarını çatmakla yetinir ve yine dersine devam eder. Dersin sonunda talebeyi çağırıp bu tutumundan dolayı takdir etmekle birlikte dersin adabını hatırlatır ve sorduğu suali de cevaplandırır. Talebe büyük bir mahcubiyetle ocasından özür diler ve bu arada:

“Bu hareketimin cezası olarak ya izin veriniz başka bir müderrisin hizmetine gireyim, yahıt da bundan sonra böyle siz ders verdiğiniz sırada artık hiç ağzımı dilimi açmayayım” der. Mevlana Fenari:

“Benim sana karşı muamelem bir hiddet neticesi değil, gayret arzusu idi. Maamafih şimdiden sonra hatırına gelen sual ve itirazı hiç tereddüd ve tekellüf etmeden söyle, asla gücenmedim” cevabını verir.

Devamını oku...

5 - DOĞAN BEY VE YILDIRIM BAYEZİD

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 05 Ocak 2004

Birinci Kosova savaşı ile büyük bir hezimete uğrayan haçlılar, bunun acısını çıkarmak için yedi yıl boyunca uğraşarak büyük bir ordu daha kurdular ve 1396 yılı yaz aylarında Macaristan’dan yola çıkan kalabalık haçlı ordusu 9 Eylül günü Tuna boyunda ki Niğbolu kalesi önlerine geldi. Sayıları öyle çoktu ki, ordugâhlarında, “Gök yıkılsa mızraklarımızla tutarız” sözleri işitiliyordu. Fransız, İngiliz, İskoç, Alman, Avusturya, Venedik, Ulah gibi Avrupa’nın en kuvvetli devletlerinin asilzadeleri kumandasındaki bu son derece kalabalık ordu, bu sefer Osmanlıları mağlup edip, kesin olarak Balkanlardan atacaklarından gayet emin görünüyorlardı. Niğbolu kalesi kumandanı Doğan Bey, yanındaki üç bin askerle, ikiyüz bin kişilik orduya karşı nasıl başedeceğini düşünüyor ve çareler arıyordu. Bu sırada  Fransız birliklerinin kumandanı Mareşal Busiko kaleye bir elçi göndererek teslim olmalarını istedi ve, 

Devamını oku...

ELÇİYE ZEVAL YOK

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 05 Ocak 2004

YAVUZ Sultan Selim Han, bir yandan Mısır üzerine yürüyor, bir yandan da Memluk sultanı Kansu Gavri’ye elçiler gönderiyordu. Fakat gönderdiği elçilerin hiçbiri de geri gelmemişti. Daha sonra bu elçilerin hapsedildiğini öğrendi. Bu sıralarda Kansu Gavri’nin elçisi Moğolbey, silahıyla Yavuz’un huzuruna çıkmış ve sultanının isteklerini bildirdi.

Bunun üzerine Moğolbey’in saçı sakalı kesilerek, yağlı bir elbise giydirildi ve bir eşeğe ters bindirilerek ordugahta gezdirildi. Yavuz tekrar huzura alına Moğolbey’e:“Seni öldürmüyorum, çünki elçiye zeval olmaz. Ancak efendine söyle, elçileri salsın, kendisini de Mercidabık’da bekliyorum”

Devamını oku...

4 - BİR ŞEHİDİMİZİN SON MEKTUBU

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 04 Ocak 2004

2 Haziran 1916’da Kolağası (Yüzbaşı) Mehmet Tevfik, Çanakkale harbinde bir İngiliz mermisi ile yaralanmış ve şehid olmadan önce şu mektubu yazmıştır:

Sebeb-i hayatım, feyz-i refikim
Sevgili babacığım, valideciğim;

Arıburnunda ilk girdiğim müthiş muharebe de sağ yanımdan ve pantolonumdan hâin bir İngiliz kurşunu geçti. Hamdolsun kurtuldum. Fakat, bundan sonra gireceğim muharebeler den kurtulacağıma ümidim olmadığından, bir hatıra olmak üzere şu satırları yazıyorum.

Devamını oku...

BEN GELİR BORCUMU ÖDERİM

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 04 Ocak 2004

1458’de Trabzon Rum İmparatorluğu tahtına oturan David Komnen, Osmanlılara verdiği vergiyi kestiği gibi evvelce verilenleri de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey vasıtasıyla geri istemişti. Trabzon Rum Devletine kendi haraçgüzarı gözüyle bakan Hasan Bey, bu devletin Osmanlı nüfuzu altına girmesini istemiyordu. Bunun için 1460 senesinde yeğeni Murad bey başkanlığında bir heyeti İstanbul’a göndererek bu vergi meselesini görüşmek istedi. Fakat Osmanlı Hükümdarı Fatih Sultan Mehmed, gelenlere şu cevabı vererek geri gönderdi:

“Haydi siz gidiniz, ben kendim gelir borcumu öderim”Bundan sonra sefer hazırlıklarına başladı ve Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ı Otlukbeli savaşında mağlub etti ve daha sonra da Trabzon üzerine yürüyüp bu devleti Osmanlı topraklarına kattı.

Devamını oku...

3 - İSTANBUL'UN FETHİ (MANZUM HİKAYE)

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 03 Ocak 2004

Yıl bin dört yüz elli üç, mevsim bahar, ay Nisan
Geldi Bizans önüne genç Padişah Mehmed Han
    İstanbul önlerinde kurdu karargahını
    Ümit ve iştiyakla sürüyordu atını 

Devamını oku...

BU HÜKÜMDAR KEMAL VE TEDBİR SAHİBİDİR

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 03 Ocak 2004

Kanuni  Sultan Süleyman 1522 senesi Aralık ayında Rodos adasını fethetmişti. Şövalye lerin kumandanı olan Üstad-ı Azam L’isle Adam, maiyetindeki en büyük şövalyelerle birlikte Kanuni Sultan Süleyman‘ın huzuruna  kabul edildi. Üstad-ı Azam, Cihan Padişahının huzuruna çıkmadan önce 24 saat Otağ-ı Hümayunun kapısında bekle tildi. Bu bekleyiş sırasında yanındaki şövalyelere:

“Bu hükümdar, gençliğine rağmen kemal ve tedbir sahibidir.” Demek suretiyle Kanuni hakkındaki fikrini belirtti. Osmanlıların hanedan rengi olan al renkle döşenmiş Otağ-ı Hümayuna girince, som altından tahtta oturan genç padişahı gördü ve hemen ayaklarına kapandı. Nezaketi ile tanınan Kanuni, Üstad-ı Azama kalkmasını işaret ettikten sonra, kahramanca yaptığı müdafaadan dolayı tebriklerini bildirdi. Daha sonra padişah, kaleye girdi ve şehri gezdi.

Bu günlerde Hristiyanlık aleminde Noel kutlanıyordu. Papa II. Hadrianus, Roma’da Saint Pierre kilisesinde Noel ayinini icra ederken kilisenin saçağından bir taş düştü ve Papa’nın ayaklarına doğru yuvarlandı. Kardinaller bu hadiseyi, aylardan beri kuşatması devam eden Rodos’un düşmesine yorumladılar ve bir süre sonra bu haber Roma’ya ulaştı.

Devamını oku...