KAHRAMAN BİR TÜRK DÜŞMANI

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 09 Mayıs 2004

Kanuni Sultan Süleyman’ın son seferi Macaristan ile Avusturya sınırındaki Sigetvar üzerine oldu. Bu sefer sırasında da vefat etti. Haftalarca süren kuşatma sonunda, top ateşi altında kale duvarları delik deşik oldu ve harabeye döndü. Kaleyi savunan Avusturyalılar için artık kurtuluş yolu kalmamıştı. Bu durum karşısında Macar asıllı kale muhafızı, ölmek veya teslim olmak arasında bir tercih yapacaktı.

Devamını oku...

AHMET VEFİK PAŞANIN BASTONU

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 08 Mayıs 2004

 Ahmed Vefik Paşa, Osmanlı devletinin bunalımlı ve en zor günlerinde “Başvekil” ünvanıyla Sultan II. Abdülhamid’in yardımcısı oldu. Meşhur 93 harbini sona erdiren Edirne Antlaşması imzalanalı henüz 4 gün olmuştu. Başvekilin yeni görevine başlamasından 9 gün sonra, Sultan Abdülhamid’in iradesiyle Meclis-i Mebusan tatil edildi. 20 gün sonra Ruslar, planladıkları barış şartlarını kabul ettirmek için Ayastefanos’u (Yeşilköy) işgal etti.

Devamını oku...

ÖNCE İMTİHANA GİRİN

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 07 Mayıs 2004

Fatih Sultan Mehmed Han, fethettiği beldeleri kendi haline bırakmayarak imarına çalıştı. İstanbul’un fethinden sonra Edirne’ye geri dönerken, oğlu Bayezid’e bir saray yapılmasını emretti. Daha sonra Eyüp Sultan Camii, türbesi, medresesi, imaret ve hamamı yapıldı. Sekiz kilise, medrese haline getirildi. 1470 yılında kendi simiyle yaptırdığı caminin etrafında meşhur Sahn-ı Seman medresesini kurdu. Medreselerin açıldığı sırada koca Fatih, külliyede kendisine de bir oda ayrılmasını istedi. Fakat müderrisler: “Burada bir odanız olabilmesi için önce imtihana girin, Danişmend (Asistan) olun, tercih ettiğiniz ilim şubesinde tez yapın, eser verin, sonra müderrisliğe erişin. Ancak ilim ocağında bu şekilde makamınız olur.” dediler.Fatih Sultan Mehmed Han, bunun üzerine müderrislerin koştukları şartları gerçekleştir dikten sonra Sahn-ı Seman’da oda sahibi olabildi.

Devamını oku...

SULTAN’A KAPI AÇILMADI

1001 Osmanlı Hikayesi

Perşembe, 06 Mayıs 2004

Fatih Sultan Mehmet, mürşidi Akşemseddin'den ayrı, İstanbul'da geçirdiği günlerde Şeyh Vefa'ya fazla ilgi göstermiş, yalnızlığına onda deva aramış, fakat ikisi arasında geçen çok ince bir hesapla bu ilgisine, Şeyh Vefa tarafından bir cevap bulamamıştı. Bir rivayete göre, Sultan Fatih tam üç defa Şeyh Vefa'yı makamında ziyarete gitmiş, fakat, üçünde kendisini görmeden göremeden dönmüştür. Sultan Fatih, Şeyh Vefa'nın tekkesi önündeki demir kapıya gelmiş, fakat kapıyı kilitli bulmuştur. Bahçede ne bir kul, ne bir can... Hükümdar ârif bir kişiydi. Bunun ne demek olduğunu anladı. Rengi kül gibi solmuştu.Bu yapılan ona hükümdar olarak değil, insan olarak dokunuyordu. O, yaralıydı, dinlenecek, dertlerini dökecek bir makam, sığınacak bir yer arıyordu.

Devamını oku...

SULTAN ABDÜLAZİZ EĞER O TOPU PATLATSAYDI

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 05 Mayıs 2004

Sultan Abdülaziz’i taşıyan Sultaniye vapuru, 29 Haziran 1867 Cumartesi günü Toulon limanına girince, adeta yer yerinden oynadı. Limandaki Fransız savaş gemi erinde bulunan ve sahilin çeşitli kesimlerine konulan toplar sürekli ateşleniyor, III. Napoléon’un seçkin misafiri, kulakları sağır edici gümbürtülerle istikbal ediliyordu. O gün kaç top mermisinin havaya savrulduğu bilinmiyor. Ama büyükçe bir meydan muharebesindeki sarfiyat ölçüsünde olduğu tahmin ediliyor. Vapur ağır ağır ilerliyor, salvo ların ardı arkası kesilmiyordu.

Devamını oku...

KISMETİNDE OLANIN KAŞIĞINA ÇIKAR

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 04 Mayıs 2004

Fatih Sultan Mehmed’in sadrazamlarından Mahmut Paşa da, tarihimizde cömertliği ile ünlüydü. Mahmutpaşa Çarşısı, bu çarşının üstündeki zarif cami, ayrıca İstanbul’dan başka Ankara, Bursa, Edirne ve Sofya’daki birçok vakıf eser, onun adını günümüzde de yaşatmaktadır.Her vesile ile yoksullara yardım etmekten zevk alan Mahmut Paşa, Ramazan ayı geldiğinde kesenin ağzını büsbütün açardı. Ele konağında verdiği iftar ziyafetleri dillere destandı. Buradaki ziyafetin, başka zengin evlerinde rastlanmayan bir özelliği olduğu için... Onun sofrasında oruç açanlar, her akşam mutlaka ikram edilen nohutlu pilavın gelmesini dört gözle beklerlerdi. Dişlerine takılma ihtimali olan sert bir nesneyi yakalama ümidiyle... Çünki, Paşa, kazanlarda pilav pişirilirken, içine altınlar attırırdı. İşte bu olay, hâlâ herkesin bildiği ve kullandığı bir atasözümüzün doğmasına sebep oldu: “Kısmetinde olanın kaşığına çıkar.”

Devamını oku...

SADRAZAMI TERSLEYEN ADAM

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 03 Mayıs 2004

III. Osman’ın son, III. Mustafa’nın ilk Sadrazamı Koca Ragıp Paşa ile dönemin ünlü hiciv şairi Haşmet yakın dost idiler. Bir Ramazan ayının son günü akşama doğru Vezneciler semtinden geçerken Haşmet, Sadrazamı Kuyucu Murad Paşa türbesine soktu. Orada görev li türbedarın son derece sinirli bir adam olduğunu, onu kızdırarak biraz eğlenmelerini teklif etti. Türbedar, gelen ziyaretçileri görünce heyecana kapılıp koşturdu, temennalar etti ve boynunu eğip ellerini kavuşturdu. Ragıp Paşa hafifçe kaşlarını çatarak konuştu:“Bak türbedar efendi! Burada yatan zat, devletin en yüksek kademesine çıkmış, gazi ve mücahid bir vezirdir. Ona hizmette kusur etmemeli, sandukasına, kavuğuna, sarığına ziyade ihtimam göstermelisin!”

Devamını oku...

DİŞ KİRASI REKORU

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 02 Mayıs 2004

Eski Ramazan iftarlarının bize mahsus güzel âdetlerinden biri de “diş kirası”dır. Misafirler, hane sahibine veda ederken bir miktar para veya hediye verilerek uğurlanırlar. Diş kirası denilen bu hediyenin zarif gerekçesi, ağzınızı iftar sahibinin damak zevkine kiralamış olmanızdır. Tabii işin doğrusu, Ramazan ayının cömertlik ve hayır duygularını şahlandırması dır.Sultan Abdülaziz’in sadrazamlarından Yusuf Kamil Paşa, cömertliği ile ünlüydü. 1868 yılı Ramazan ayının 8. gününe rastlayan 3 Ocak günü, bugün Edebiyat ve Fen fakültelerinin bulunduğu yerdeki konağında verdiği iftar yemeğine, Sultan Abdülaziz teşrif ettiler. Sadece kuş sütünün eksik olduğu ziyafetten sonra, diş kirası olarak, altın bir tepsiye tepeleme yığılmış kağıt tomarları padişaha takdim olundu. Bunlar, Kamil Paşanın sahip olduğu bütün mam ve emlakin senet ve tapularıydı. Ancak bu diş kirası tekliften öteye geçmedi. Çünkü Sultan Abdülaziz, “Bunlar makbulüm oldu. Yine size veriyorum. Her hali niz ve ef’âl ü akvaliniz mahzuziyetimi mucib olmaktadır” sözleriyle tepsiyi ve içindekileri iade etti. 

Devamını oku...

RUMELİ HİSARI VE FATİH

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 01 Mayıs 2004

Fatih Sultan Mehmet  Rumeli hisarını yapmağa karar verdiği zaman, Bizans İmparatorlu ğu topraklarında yapılacak bu kale için, usulen İmparatordan müsaade istenmişti. İmparator, kalenin yapılmasını istemiyor, fakat müsaade etmese dahi yapılacağını da biliyordu. Onun için, aklınca kurnazlık yaparak padişaha bir haber gönderdi:“Kalenin yapılacağı yer Galata’ya aittir. Galata ise bizim değil, Frenklerin idaresi altında bulunuyor.  Bu işe biz razı olsak bile, kalenin yapılması Frenklerle aranızın açılmasına sebep olur. Bu yüzden bu fikirden vazgeçmek lazımdır.”Padişah bu cevaba şöyle bir karşılık verdi:“Bizim maksadımız, İmparatorun hatırına saygı göstermiş olmak için önce müsaade almak ve sonra bu işe başlamaktı. Madem ki yer İmparatorumuzun idaresi altında değildir, o zaman mesele kalmaz. Çünkü Frenklerin hatırına bu kadar saygı göstermek bizim için lazım değildir. İcabederse onlara kendimiz cevap verebiliriz.”Bu cevaptan sonra Fatih hemen harekete geçti ve hemen kalenin planları hazırlanarak, Zağanos Paşa ile Çandarlı Halil Paşa’ya havale edildi. Gece gündüz çalışılarak dört ay gibi kısa bir sürede bitirilen koca Rumeli hisarı, o devrin en sağlam kalesi oldu.

Devamını oku...

II. ADÜLHAMİD’İN VERDİĞİ SENET

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 30 Nisan 2004

Ahmed Reşid Beyin hatıralarında naklettiği, Sultan II. Abdülhamid’e ait bir vak’a:Padişah, kendisine bağlılıklarından, sadakatlerinden emin olduklarının mütalaaları na ve itirazlarına değer verir, onları dikkat ve alaka ile dinlerdi. Makul bulduklarını yerine getirmekten adeta haz duyar, onları takdir ve taltif ederdi. Bunlardan biri de Hazine Kahyası Şevki Bey idi.

Devamını oku...