Yolumuzu Aydınlatanlar • 22.01.2007
Abdullah bin Muhammed el-Osmâni, Mısır'da yaşayan evliyanın büyüklerindendir. Hazret-i Osman'ın soyundan geldiği söylenir. Bu sebeple kendisine "Osmâni" nisbesi verilmiştir. Doğum tarihi hakkında bir bilgi yoktur. Kahire'de yaşamış ve orada vefat etmiştir.
Bu mübarek zat, haramlardan son derece sakınırdı. Bu sebeple Kahire'deki el-Hakim Camii'nde itikaf ederdi. Abdullah bin Muhammed el-Osmâni, hikmetli sözleriyle ve nasihatleriyle meşhurdur. İşte size o güzel sözlerden bir demet:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 23.01.2007
Mısır'da Tanta şehrinde yaşamış olan evliyanın büyüklerinden Seyyid Ahmed Bedevi hazretleri uzun boylu, buğday tenli idi. Her an Allahü teâlâyı düşünür, O'nun muhabbetinin ve heybetinin tesiri ile kendinden geçerdi. Kırk gün ve daha ziyâde bir şey yiyip içmez ve uyumazdı. Gözlerinin karası, bir ateş koru halindeydi. Yüzünde çiçek hastalığından kalma bir eser olarak üç nokta bulunuyordu. Biri sağ, biri de sol yanağında olup, diğeri de burnunun yukarı kısmındaydı. Küçüklüğünden beri başına şal sarar, yüzünü de iki nikapla örter, böyle gezerdi. Zaten yüzünü bu şekilde Afrika bedevileri gibi örttüğü için kendisine "Bedevi" deniyordu.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 24.01.2007
Ebussuud Carihi, Mısır'da yaşamış olan evliyanın büyüklerindendir. Doğum tarihi bilinmiyor. Mısır'da birçok âlimden ders alarak ilim ve tasavvufta yüksek derecelere erişti. Halktan ve devlet adamlarından çok hürmet gördü. Herkes onun duasını almak ve himmetine kavuşabilmek için dergahına gelir, tamirat işleriyle uğraşırdı...
Ebussuud Carihi hazretleri, yer altına bir sığınak yapmıştı. Ramazan ayının başında oraya girer ve ibadetle meşgul olurdu. Yalnızca Kadir Gecesi bir tas su içerdi. Çok kerametleri görülmüştü. Bazen kendisini bir hal kaplar ve uzun zaman kendine gelemezdi.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 25.01.2007
Osmanlı Devletinin ikinci sultânı olarak tahta geçen Orhan Gâzi, Alâeddin Paşayı vezir tâyin etti. Devlet Merkezi Yenişehir'den Bursa'ya nakledildi. Anadolu içlerinde ve Batıda yıldırım süratiyle fetih hareketlerine girişildi. Askeri, idâri faâliyetlere ağırlık verilip, iktisâdi müesseseler kuruldu. Aşiret kuvvetlerine ilâveten "yaya" denilen piyâde sınıfı orduya dâhil edildi. Orhan Gâzi, 1327'de Bursa'da gümüş akçesini bastırdı. Tâyinlerde bulunup, Akça Koca'ya Kandıra, Kara Mürsel'e İzmit Körfeziningüneyi ve Abdurrahmân Gâzi'ye de yeni fethedilen Aydos ve Samandıra'nın idâresi verildi. Bu kumandanlar, bulundukları mevkilerde fetihlerle de vazifeliydiler.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 26.01.2007
Abdullah bin Abdülaziz, (Ebû Osman el-Yuneyni) Şam'da zamânının âlim ve velilerinden ilim ve feyz alarak yetişti. Zühd sâhibi, dünyâya düşkün olmayan, hep iyiliği emreden, kötülükten sakındıran, Allahü teâlâyı bir an unutmayan, kerâmetler sâhibi bir zât idi. Ba'lbek vâlisi kendisini ziyâret ettiğinde, ona adâletle davranmasını nasihat ederdi.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 27.01.2007
Behâeddin Zekeriyyâ, (Muhammed bin Kutbüddin) çocuk yaşta ilim tahsiline başladı. On iki yaşında Kur'ân-ı kerimi ezberledi. Bağdât'a gelip o zamânın büyük velilerinden Şihâbüddin-i Sühreverdi hazretlerinin talebelerinden oldu. Evliyâlık yolunu, insanlara anlatmak için hocası tarafından icâzet verilerek memleketi olan Mültân'a gönderildi.
Behâeddin Zekeriyyâ, büyük velilerden Feridüddin-i Genc-i Şeker ve Hâce Kutbüddin-i Bahtiyâr Kâki hazretleri ile aynı zamanda yaşamışlardır. Birbirlerini çok severlerdi ve birbirlerine çok bağlı idiler.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 28.01.2007
Kayyûm-i Cihân Muhammed Seyfullah hazretleri, 1743 (H. 1156) senesinde Hindistan'da doğdu. Bu mübarek zatın, daha çocukluğunda kerametleri görülmeye başladı. Önce babasının tedrisinde yetişti. Onun vefatından sonra ağabeyi Şah Gulam Muhammed onu yetiştirip icazet verdi. Kırk yaşında iken Kâbil'e gitti. Oradaki insanları irşad etti. Daha sonra tekrar Delhi'ye döndü.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 29.01.2007
İmâm-ı Begavi hazretleri, ilim öğrenmek için bütün Maveraünnehir illerini gezdi. Fıkıh, hadis, tefsir, kıraat ve edebiyat öğrendi. Birçok âlimden ders aldı ve kendisi de çok âlim yetiştirdi. Haram ve şüphelilerden çok sakınır, talebe yetiştirmekten kalan zamanını ibadetle geçirirdi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 30.01.2007
Büyük âlim İbn-i Sem'un hazretleri, 912 (H.300) senesinde Bağdad'da doğdu. 997 (H.387)'de orada vefat etti. Bütün ömrü insanlara vaaz ve nasihatle geçti. Hikmetli sözleriyle meşhurdur. Buyurdu ki:
"Yüce Allah'ı seviyor musun?" diye sana sorsalar, sükût et. Zirâ eğer, hayır, dersen imanın gider. Evet, dersen, hareketlerin O'nu sevenlerin hareketlerine benzememektedir. Onun için sahtekâr olursun!"
"Allah'ın öyle kulları vardır ki, Allah'ın azametinden kalpleri parça parça olur, sonra biter; yine pârelenip tekrar biter. Ve bu hâl yaşadıkları müddetçe devam eder. Kulun, azâmet-i ilâhiye karşısındaki korku ve saygısı, ilâhi mârifetten nasibi miktarında olur!"
Yolumuzu Aydınlatanlar • 31.01.2007
Muhammed Kudsi Bozkıri, halk arasında "Memiş Efendi" lakabıyla tanınırdı. Bu keramet ehli zat, 1852 (H.1269) senesi Muharrem ayının on üçünde, salı günü, yetmiş bir yaşında iken Seydişehir yakınlarında Çavuş köyünde vefât etti. Aynı yerde defnedildi...
Muhammed Kudsi Bozkıri Efendi, uzun süre Karacahisar'da feyz saçtı. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etti. O belde insanlarının kendisine çok ilgi göstermesi, bâzı kimselerin hasedine yol açtı. Hattâ kendisini tüfekle öldürmeye kalkıştılar. Ama Allahü teâlânın izniyle, bir kerâmet olarak kendisine doğru tutulan tüfek yana çevrildi. Bu kerâmeti meşhûr olunca, Karacahisar'da duramaz oldu. O zaman Üçpınar kasabasına hicret etti...