Yolumuzu Aydınlatanlar • 21.02.2007
Büyük veli Saltuk Türki hazretleri pek çok talebe yetiştirip, Allahü teâlânın dininin yayılmasına faydalı hizmetlerde bulundu. Kıpçak memleketlerniden, Sabiha denilen yerde, 1297 (H.697) yılında vefât etti. Kendisini çok seven çevre halkı, mezarının üzerine güzel bir türbe yaptılar...
Saltuk Türki'nin kerâmetleri pek meşhûr oldu. Bunlardan bâzıları Tuhfet-ül-Ervâh adlı eserde şöyle anlatılmaktadır:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 22.02.2007
Münâvi hazretleri, 1396 (H.799) senesinde Kâhire'de doğdu. Küçük yaşta Kur'ân-ı kerimi ezberledi. Ayrıca; Umde, Tenbih, Milha, Elfiye, Minhâc ve başka eserleri iyice okuyup, zihnine nakşetti. Babası ile hacca gitti. Sonra da Veliyyüddin el-Irâki ile haccagitti ve orada İbn-i Selâme, İbn-ül-Cezeri ve başka âlimlerden hadis dinledi. Kâhire'de de Şafii fıkhını öğrendi ve Şâfii mezhebi fıkıh âlimlerinin büyüklerinden oldu.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 23.02.2007
Hüseyin-i Meczub Mısır'da yaşamıştır. Doğum tarihi bilinmemektedir. Hal tercümesi hakkında da, kaynaklarda fazla bir bilgi yoktur. Çok kerametleri görülürdü. Mesela, susadığı zaman bir kuyunun başına gider; "Hüseyin susamış" der, Allahü têâlânın izni ile kuyunun suyu bir anda yükselirdi. Hüseyin suyu içtikten sonra su, tekrar inerdi.
Sohbetlerinde buyurdular ki:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 24.02.2007
Cem Sultan, 1459 yılında doğdu. Fâtih Sultan Mehmed vefât edince, babasının yerine tahta çıkan İkinci Bâyezid'e muhâlefet etti ve ona karşı mücadeleye başladı. Fakat kaybedince önce Mısır'a gitti ve tekrar Anadolu'ya döndü...
Cem Sultan, nihâyet Rodos Şövalyelerine mürâcaat etmeye karar verdi. 29 Temmuz 1482 günü, Rodos limanında karaya ayak bastı. Talihsiz şehzâde için, 12 yıl 7 ay sürecek ve sonu ölümle noktalanacak olan acı sürgün hayâtı başlamış oluyordu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 25.02.2007
Mutarrif bin Abdullah, Basra'da yaşamış, zühd, verâ ve takvâ sâhibi ve veli bir zâttır. İlim ve amel bakımından zamânın bir tânesi idi. Zamânındaki insanların hepsinden hürmet ve saygı görürdü. Sözleriyle onların hak yola kavuşmasına, nefislerinin insanı dünyâ ve âhirette felâkete götüren fenalıklarından kurtulmalarına sebeb olmuştur. Peygamber efendimizin sağlığında doğmuştur. Haccâc'ın Irak'ın idâresini ele aldığı zaman zuhur eden vebâ salgını sırasında 713 (H.95) yılında Basra'da vefât etmiştir.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 26.02.2007
Kûhistan Hükümdarı İskender bin Kâbus"un "Kâbusnâme"si çok meşhurdur. Tarih boyunca pek çok padişah, sultan ve devlet adamı tarafından birçok dillere çevrilmiştir. Bu eser, birçok edebi, tarihi ve ahlâki eserlere kaynak teşkil eder. İskender bin Kâbus "Kâbusnâme"de özetle diyor ki:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 27.02.2007
Büyük veli Alâeddin Attar hazretleri kendisi bizzat şöyle anlatır: Ben on altı yaşlarındayken Emir Kulan Vâşi hazretlerine eriştim. Gizli zikir yolundaydılar. Beni de o yolda uğraşmaya davet ettiler ve bana gizli zikir esnasında hâlimi kapalı tutmamı, benimle yan yana ve diz dize oturanların bile halimden bir şey anlamamaları gerektiğin telkin ettiler. Bu telkinde o kadar mübalâğa gösterdiler ki, eğer halk benim hâlimden bir şey sezecek olursa, bir yastık edinip ona dayanmamı ve öylece zikre devam etmemi tenbihlediler...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 28.02.2007
Abdülkerim el Irâki hazretleri, Mısır ve civarını tenvir eden, nurlandıran büyük âlimlerdendir. Bu mübarek zat, olgun ve kâmil bir veli idi. Allahü teâlânın ve O'nun dostlarının âşığı idi. Çok talebe yetiştiren bu mübareğin pek çok hikmetli sözü vardır. Talebelerine buyurduğu ve eserlerinde yazdığı bâzı kıymetli sözleri şunlardır:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 01.03.2007
Ebû Zekeriyyâ, "Ferrâ" 144 (m. 761) senesinde Kûfe'de doğup, 207 (m. 822) târihinde, Mekke-i mükerremeye giderken vefât etmiştir. Kûfelilerin en büyük nahiv, lügat ve edebiyat âlimi idi. Ferrâ aynı zamanda, fıkıh ve kelâm âlimi idi. O Mu'tezile fırkasına hiç meyletmemişti...Büyük Arap dili âlimi Ebû Abbâs Sa'leb, "Eğer Ferrâ olmasaydı, Arapça olmazdı" diyerek onun Arapça'ya yapmış olduğu hizmetleri ifâde etmiştir.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 02.03.2007
Hindistan Bâbürlü hükümdarı olan Evrengzib'in (Birinci Âlemgir Şah) 1707'ye kadar süren saltanat döneminde, imparatorluk en geniş sınırlarına ulaştı ve Hindistan'ın tamamı Türk hakimiyetine girdi. Evrengzib salih bir Müslüman, cesur bir komutan, iyi bir idareci ve yeniliklere açık bir devlet adamı idi... İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin oğlu Muhammed Mâsum Fârûki, Evrengzib'i küçük yaştan itibaren manevi terbiyesine alıp, özellikle yetiştirmişti.