Yolumuzu Aydınlatanlar • 03.03.2007
Bugünkü Irak Devleti sınırları içinde bulunan Musul'a bağlı Erbil kasabasında dünyâya gelen Muhammed Es'ad Efendi, zamânının usûlüne göre ilim öğrendi. Babası Muhammed Said Efendinin terbiyesinde yetişti. Erbil ve Deyr'deki çeşitli âlimlerden ilim öğrendi. Es'ad Efendi, güler yüzlü, tatlı sözlü, vakur bir zat idi. Çok kuvvetli bir hafızaya sahipti. Senelerce evvel görüştüğü zatı hemen tanır, konuştukları mevzuyu derhal hatırlardı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 04.03.2007
Abbas bin Muhammed el-Bağdâdi 185 (m. 801)'de doğdu 271 (m. 884)'de Safer ayının ortalarında vefât etti. Abbas bin Muhammed el-Bağdâdi, Sa'id bin Âmir ed-Dab'i, Esved bin Âmir eş-Sâzân, Ahves bin Cevâb, İshâk bin Mansûr es-Selûlû, Hüseyn bin Ali el-Ca'fi, Hüseyn bin Muhammed el-Mervezi, Hâlid bin Muhalled, Ebû Dâvûd et-Tayâlisi, Abdurrahmân bin Mus'ab el-Kettân, Abdullah bin Yezid, Yahyâ bin Ebi Bekr el-Kirmâni ve birçok âlimden ilim öğrenmiş ve hadis almıştır...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 05.03.2007
Abdülmecid Şirvâni (Mevlânâ Abdülmecid) evliyânın büyüklerindendir. Şirvan'da doğdu. Künyesi Ebü'l-Mehamid, lakabı, Nurullah'dır. Babası Şeyh Veliyyüddin Şirvan bölgesinin en büyük velisi idi.
Bu mübarek zat, devamlı insanlara vaaz ve nasihat eder, ders verirdi. "İnsanların en hayırlısı, onlara faydalı olandır" hadis-i şerifinin açık bir nümûnesi idi. Zâhiri ve bâtıni ilimlerde ilerledi. Genç yaşta Şirvan'ın Şemahı şehrine gitti ve burada ders vermeye başladı. Mevlânâ Şehkubâd hazretlerinin derslerinde kemâle eren Abdülmecid Şirvâni, hocasının vefâtından sonra onun yerine geçti. İnsanlara nasihat etmeye başladı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 06.03.2007
Ebü'l-Abbâs Ahmed Harrâr hazretleri tasavvufta kemâle ermiş, keşif ehli olmuş ve pekçok şeyleri müşâhede etmiş bir zattır. Kendisi şöyle anlatmıştır:
"Mısır'da bulunduğum sırada Kurafe yolundan geçerek evden mescide gider gelirdim. Gece vakti çıktığımda bende korkuyla karışık bir ürperti olurdu. Allahü teâlâ gözümden perdeyi kaldırıp bana kabirdeki mevtânın hâllerini görmeyi nasib etti. Nimet ve azâb içinde olan ölülerin hâllerini de görürdüm..."
Yolumuzu Aydınlatanlar • 07.03.2007
İbrâhim Zâhid-i Geylâni "Tâcüddin" İslâm âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. Babasının adı Rûşen Emir'dir. Künyesi Ebü's-Safvet, lakabı "Tâcüddin"dir. Doğum târihi bilinmeyen İbrâhim Zâhid-i Geylâni, Âzerbaycan'da bulunan Geylân nâhiyesine bağlı Siyâverû isimli köyde doğdu. 1305 (H.705) senesinde Geylân yakınlarında bulunan Lenger-i Künân denilen yerde vefât etti. Kabri oradadır.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 08.03.2007
Şehzade Ömer Faruk Efendi, Son Halife Abdülmecid Efendi'nin oğluydu. İstanbul'da, 1898'de doğdu. Almanya'da Potsdam Askeri Akademisi'ni bitirdi, ilk dünya savaşında Verdun Cephesinde savaştı, sonra Türkiye'ye döndü ve Sultan Vahideddin'in kızı Sabiha Sultan ile evlendi. Ömer Faruk Efendi, 1919'da henüz 21 yaşındayken Fenerbahçe Kulübü'nün başkanlığına seçildi. Başkanlığı, 1924 Martı'na; hanedanın bütün mensuplarıyla beraber Türkiye'den sürgüne gönderilmesine kadar devam etti...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 09.03.2007
Mekkeli müşriklerin ileri gelenlerinden olan Ubeyy ibn-i Halef, Mekke'de Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve selem) rastladıkça; "Yâ Muhammed! Benim bir atım var, her gün ona 16 ölçek darı yediriyorum, bir gün gelir onun üzerine biner seni öldürürüm!" diyordu. Peygamber Efendimiz de; "Belli olmaz, belki inşaallah ben seni öldürürüm!" buyururmuştu. Ubeyy ibn-i Halef, Uhud'da, Peygamberimizin hayâtına son vermek için and içmişti. Kardeşi Ummiyet'ibn-i Halef'in intikamını almak istiyordu. "Muhammed nerededir?" diye bağırıyordu: "Gelsin de benimle çarpışsın. Peygamber ise beni öldürür" diyordu.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 10.03.2007
Köhne Bizans düşmek üzere idi... İşte tam bu kritik zamanda ordunun arasında; "Ordu susuz kalmak tehlikesiyle karşı karşıya, kuyular boş, çeşmeler akmıyor" şeklinde bir söylenti yayılmaya başladı. Ağızdan ağıza, kulaktan kulağa yayılan bu söylenti nihâyet genç pâdişâhın kulağına kadar geldi. Sultan emretti: "Tez gidin Sakabaşını bana getirin!.."
Yüzünden nûr akan, hafif beli bükük Sakabaşı Ali Efendi sırtında kırbasıyla Fâtih Sultan Mehmed Hanın huzûruna girdi.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 11.03.2007
Ahmed Kuddusi hazretleri Anadolu velilerindendir. Ona "Kuddusi" isminin verilmesi şöyle anlatılır: Henüz ana rahminde iken Allahü tealanın "Kuddusi" ismini zikreder ve anası da bunu işitirmiş. Ahmed Kuddusi, "Kuddusiyem!" isimli şiirinin bir beytinde bunu şöyle ifade etmiştir:
Bil ana rahminde beni ki etmişem takdis A'nı/Anam işitmiştir bunu Kuddusiyem! Kuddusiyem!
Yolumuzu Aydınlatanlar • 12.03.2007
Nizamülmülk'ün asıl adı, "Ebû Ali Hasan"dır. Doğu tarihinin yazdığı en büyük devlet adamlarından biridir. O, âdil bir "Vezir-i âzam" olmakla kalmamış, üniversiteler kurmak suretiyle bilimin yayılmasına çalışmıştır. Büyük sanatkâr ve bilginleri korumuş, değerli eserler yazmış ve hükümdarlara en doğru yolu göstermiştir. Bütün bu büyük özelliklerinden dolayı ona "Memleketin nizamlarının kurucusu" anlamına gelen "Nizamülmülk" adı verildi.