Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.488.687
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
İlk defa Avrupa'da Osmanlı Devletini temsil ederek şampiyon olan ve direğe bayra ğımızı çektiren büyük güreşçimiz Kara Ahmet, 1870 yılında Deliorman'ın Hezargrad kasabasında dünyaya geldi. Bir çok güreşçi yetişen Deliorman'da, Koca Yusuf, Adalı Halil gibi pehlivanlar elinde yetişti. İlk defa 1898'de Paris'te yapılan Dünya Greko-Romen güreş şampiyonasına katıldı. Fakat Fransız basını onu küçümsüyor ve mutlaka eleneceğini iddia ediyordu. Fakat ikinici güreşinden sonra Paris'teki gazeteler şöyle haberler yazmaya başladılar:"Önüne geleni yeniyor. Bahse girseydim kaybederdim. Fiziki yapısı yeterli görün müyordu. Yalnız, bir şeyi kabul etmek gerek. Bu Osmanlı, gerçekten neşeli ve çok sempatik. Güreşten zevk alıyor. Aynı zamanda çok da kuvvetli. Bu kuvveti nereden alıyor?"
Kılıç Ali Paşa, Tophane'de yaptırmakta olduğu cami inşaatını ara sıra kontrol ederdi. Bir gün yine inşaata gelmiş, işçilerin çalışmasını kontrol ediyordu. Bir ara gözü bir ameleye takıldı. Güzel yüzlü, saf bir Anadolu çocuğu olan bu amele, sırtına kocaman bir taş almış, iskelenin basamaklarından yukarıya kadar çıkıyor, oraya varınca taşı yere koyacağına tekrar iskeleden aşağı iniyordu. Burada taşı yere koyuyor, sonra tekrar sırtına alıp yukarı çıkıp, tekrar aşağı iniyordu. Bu durumu farkeden Kılıç Ali Paşa, bu genç amelenin yanına vardı ve niçin böyle yaptığın sordu. Kılıç Ali Paşa'yı tanımayan bu genç:
"Efendi Baba, ben burada ameleyim, ücretle çalışıyorum. Üstelik bu inşaat mübarek bir cami inşaatıdır. Ben ise bu gece elimde olmayarak kirlenmişim. Şu vaziyete gusletmem icabetmektedir. Halbuki buralarda bir hamam yok, mesai de başladı. Bırakıp uzak bir yerdeki hamama gitsem, iş geri kalacak ve alacağım ücret bana helal olmayacak. Böyle kirli bir vaziyette de bu taşın cami duvarına konmasına da gönlüm razı olmuyor. Bu yüzden çok müşkül durumdayım" dedi.
Bir amelenin bu samimiyet ve sadakati Kılıç Ali Paşa'yı duygulandır dı . Kendisini tanıttı ve amelenin eline bir miktar para vererek başka bir semttteki bir hamama gönderdi. Sonra caminin mimarı Koca Sinan'ın yanına giderek:
"Mimarım, muradım odur ki, acele olarak hamam inşa oluna. Bırak cami inşaatımız biraz geri dursun. Evvel hamamı inşa ile Ümmet-i Muhammed'in istifadelerine, Allah rızası için bilâ ücret hizmete âmâde kılaım. Sonra camiyi tamamlarız" dedi ve hemen hamam inşasına başlandı. Hamamın bitirilmesinden sonra da cami inşaatı tamamlandı.
Takıyyüddin ibn-i Rezin hazretleri Şafii mezhebi fıkıh, tefsir ve hadis âlimidir. 603 (m. 1206)'da Suriye'de Hama'da doğdu. 680 (m. 1281)'de Kâhire'de vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Abdullah bin Şeyh Ali hazretleri büyük velîlerdendir. Hadramût'un Terîm şehrinde doğdu. Zamânının büyük âlimlerinden çeşitli ilimleri tahsîl etti. Tasavvuf ehli zâtların sohbetlerinde bulunup tasavvufta ilerledi. 1627 (H.1037) senesinde Yemen'in Veht köyünde vefât etti. Bir sohbetinde buyurdu ki:
Büyük âlim Sâbit-i Benâni hazretleri, sâlih zâtlardan birisi için şöyle buyurdu: Bir gün salih bir zât, arkadaşlarına; "Rabbimin beni andığı zamanı biliyorum" dedi. Arkadaşları buna hayret ettiler. "Pekâlâ, bu nasıl olur?" dediler. O da; "Ben, Allahü teâlâyı andığım zaman. Çünkü Allahü teâlâ, kul kendisini anınca, O da, kulunu anacağını bildiriyor" dedi.
Bir defâsında, bâzı kimseler gemi ile bir yere gidiyorlardı. Yolcular arasında Abdurrahmân hazretlerinin talebelerinden birkaç kişi de vardı. Bir ara, geminin tabanından bir yer delindi. Ne yaptılarsa delinen yeri tıkayamadılar. Vazifeliler çâresiz kalıp, geminin batmasından korktular. Onlardaki bu telaşı görüp, vaziyeti anlayan talebeler, hocaları Abdurrahmân bin Muhammed'den yardım istediler. O esnâda hocalarını gemide gördüler.