Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.489.350
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Yavuz Sultan Selim Han, şehzadeliğinde Trabzon valisiydi. Osmanlı Devletinin komşusu İran'daki Safevi hükümdarı Şah İsmail'in kendileri için büyük bir tehlike teşkil ettiği ni yakından anlamış ve bunu defalarca İstanbul'a bildirmişti. Bununla da kalmayıp, İran'ın durumunu ve şahı daha yakından görmek için kıyafet değiştirip, gezici bir derviş gibi gizlice ve tek başına, uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra İran'ın başkenti Tebriz'e geldi. Şah İsmail, satranca pek meraklı ve oyunun namlı bir ustasıydı. Her gün birkaç parti saranç oynar ve sosyal durumuna bakmadan kim isterse tereddütsüz karşılaşırdı. O güne kadar kendisini mat eden çıkmamıştı. Tabii, şaha olan korkunun da bunda payı vardı.
Fâtih Sultan Mehmed Hân'ın babası Sultan II. Murad Hân devrinde, bir gün sadrâzam askere mûtad ulûfesini dağıttıktan sonra, padişahın huzuruna girmiş ve durumu şöyle rapor etmişti:"Devletlû Hünkârım, asâkir-i hümâyuna ulûfesini dağıttık. Ancak bir miktar akçe arttı. Ferman buyurursanız, ihtiyat akçesi olarak hazine-i hâssaya koyup saklayalım..." Sadrâzam, paranın artması haberine padişahın sevineceğini umuyordu. Fakat yanıldığını anlamakta gecikmedi. Sultan Murad Hân bu durumdan memnun olmamıştı. Zira o güne kadar ulûfe dağıtıldıktan sonra geriye para kalmazdı. Şimdi kaldıysa bunun bir sebebi olmalıydı. Bu yüzden sadrâzama şu sözleri söyledi:"Lala, her zaman ulûfe dağıtırken geriye akçe kalmaz iken, bu sefer fazla gelmesinin sebebi ne ola ki? Herhal Defterdârım bize yaranmak, gözümüze girmek için halktan fazla akçe toplamış, hazinede her zamankinden fazla akçe cem' eylemiş. Padişah'a yaranmak için halka zulmeden, tebaanın malını zorla elinden alan bir Defterdâr bize gerekmez..."Bu sözlerden sonra, Sultan Murad Hân Defterdârı'nı derhal vazifeden aldı. Zira 'Zulm ile âbâd olanın, kahr ile berbâd olacağı' hakikatine gönülden inanıyor, halkına elinden geldiğince adâlet ile muâmele etmeye çalışıyordu
Kutb-i Rabbâni hazretleri evliyanın meşhurlarındandır. İsmi, Muhammed olup 1260 (H. 658)'de Hindistan'ın Pânipüt şehrinde doğdu. Küçük yaşta Şerefüddin Ebû Ali Kalender hazretlerinin terbiyesine verildi. 1363 (H.765) yılında orada vefât etti. Birçok kıymetli eser de yazdı. "Fevâid-ül-Füâd" kitabında şöyle buyurmaktadır:
Ahmed bin Muhammed Fûreki hazretleri Eş'ari mezhebi kelâm âlimidir. 408 (m. 1017)'de İran'da Nişâbur'da doğdu. İbn-i Fûrek'in torunu olup nisbesini ondan almıştır. Kelâm ilmini Ebü'l-Hasan el-Kazzâz'dan tahsil etti. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'le birlikte Bağdat'a gitti ve Nizamiye Medresesi'nde dersler verdi. 478 (m. 1085) Bağdat'ta vefat etti. Bir dersinde buyurdu ki:
İsmâil Necâti Efendi, Kastamonu'nun Safranbolu kazâsının Oğulveren köyünde 1839 (H.1255) senesinde doğdu. Tasavvufta hocası, Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevi hazretleridir. Hocasının ikinci halifesi olup, onun vefâtından sonra 1911 senesinden itibâren Gümüşhâneli Dergâhı şeyhliği ona verildi ve vefâtına kadar bu vazifeyi yürüttü. Çok âlim ve sâlih insan yetiştirmiştir. İlk İstanbul Müftülüğü vazifesi de ona verilmiştir. 1921 (H.1338) senesinde İstanbul'da vefât etti. Kabri, Süleymâniye Câmii avlusundadır.
İsmâil Necâti Efendi, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Zamanın Şam valisi bir gün, Emeviyye Câmii'ne girdi. O sırada içerde Şam'ın büyük âlimi Şeyh Said el-Halebi, cemaate ders anlatıyordu. İbrahim Paşa gelip Şeyh Said'in yanına oturdu. Ayaklarını uzatmış olan Şeyh, valinin gelmesine rağmen hiç aldırış etmedi. Bu vaziyet valiyi çok kızdırdı ve hemen câmiden ayrıldı.Vali köşküne geldiğinde, dalkavuklar etrafını çevirerek onu şeyhe karşı kışkırtırlar. Onların sözlerinin tesirinde kalan vali, Şeyh'in hemen yakalanıp kendisine getirilmesini emreder. Fakat askerleri gönderdikten biraz sonra da, yaptığı bu işten pişman olur. Çünkü bu hareketinin, başına birçok gâileler açacağını düşünür ve o kararından vaz geçer. Kendi kendine, onu yakalatmak yerine, ona hediyeler göndermeyi düşünür.