CASUS HERŞEYİ GÖRSÜN

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 31 Ağustos 2005

Viyana seferine çıkan Osmanlı ordusu, Budapeşte önlerine gelmiş, şehri kuşatmıştı. O gün, civarda dolaşan bir yaancı yakalandı ve doğruca Veziriazam İbrahim Paşa’nın huzuruna çıkarıldı. İbrahim Paşa adama Hırvatça sordu:-Sen kimsin?-Kralım Ferdinand’ın subayıyım efendimiz.-Demek casusluk niyetiyle geldin. Ne öğrenmek istersin?-Vazifem, ordunuz hakkında bilgi toplamaktı.Yakalanan casus, en azından hapsedilir. Ama İbrahim Paşa gülerek:-Var istediğin bilgiyi topla, dedi ve emir subayına dönüp, casusa istediği her şeyin gösterilmesini emretti. Alman subayı böylece âdeta misafir muamelesi gördü. Osmanlı ordugahını baştan başa dolaştı, askeri birlikleri inceledi. Sonra tekrar huzura çıkarıldı. İbrahim Paşa onu salıverirken:-Haydi git, dedi, gördüklerini kralına anlat!... anlat ki, karşısındaki ordunun yenilmez olduğunu anlasın ve bu savaştan vazgeçsin.

Devamını oku...

RODOS’TA CASUS OSMANLI KADINLARI

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 30 Ağustos 2005

Kanuni Sultan Süleyman Han, Rodos seferine çıkmadan önce adanın savunma durumu hakkında esaslı istihbarat almıştı. Çünkü buradaki Osmanlı casusları çok iyi çalışıyor, aralıksız rapor gönderiyordu.

Osmanlı casuslarının başında, Saint Jean tarikatı Şövalyeleri’nin hizmetine girmiş, onların güvenini kazanmış bir doktor bulunuyordu. Kuşatma başladıktan sonra Osmanlı topçuları pek çok hassas noktayı havaya uçurdular. Şövalyeler ise u isabetli atışlar karşısında şüpheye düşerek araştırmaya giriştiler. Nihayet, doktoru ışıklarla işaret verirken yakalayıp öldürdüler.

Devamını oku...

FRANSIZ DONANMASININ OSMANLILARA REHİN EDİLMESİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 29 Ağustos 2005

Kanuni’nin esaretten kurtardığı Fransız kralı François ölmüş, yerine geçen II. Henri de, Alman tehdidine karşı Osmanlı himayesinin devamı için İstanbul’daki büyükelçisi Gabriel d’Aramon’u vazifelendirdi. D’Aramon, 1 Şubat 1553 günü Fransa kralı adına Osmanlı devleti ile bir anlaşma imzaladı.Bu anlaşma, tarihte benzeri görülmemiş bir sözleşme niteliğindeydi. Fransızlar, Osmanlı yardımına karşılık senede 300.000 altın ödemeyi taahüd ediyorlardı. Ancak bu para ödenince ye kadar Fransız donanması Osmanlıların elinde rehin kalacaktı. II. Henri, Kanuni Sultan Süleyman Han’ı Avrupa’nın tek imparatoru olarak tanıyor ve kendisinin de onun himayesinde olduğunu kabul ediyordu. Ayrıca gönderdiği mektupta da şöyle diyordu:

Devamını oku...

AKKA’DA DURDURULMASAYDIM BÜTÜN DOĞU’YU ELE GEÇİREBİLİRDİM

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 28 Ağustos 2005

Bu söz, Fransızlar’ın ünlü başkomutanı ve tarihin en önemli şahsiyetlerinden bir kabul edilen Napoléon’a ait. 1798 yılında Mısır’ın işgaliyle başlayan Fransız istila programı başarıya ulaşsaydı, kim bilir nerede nihayet bulacaktı. Başarıya ulaşsaydı diyoruz, çünkü Napolyon’un Doğu hakimiyeti hayali küçük bir Osmanlı kasabası önünde yok olup gitti. Bugün İsrail sınırları içinde bulunan Akka kasabası önünde. Kasabayı savunan komutan yetmişlik bir ihtiyar: Cezzar Ahmed Paşa. Ve Batılı tarihçilerin söz etmekten pek hoşlanmadığı bir hezimet. Sahi, Napolyon’u bilmeyen yok. Ama Cezzar Ahmed Paşa ismini kaç kişi biliyor?“Ey Mısır halkı! Ben buraya sizin haklarınızı korumak ve o hakları ihlâl edenleri ceza landırmak için geldim. Allah’a, onun Peygamberine ve Kur’an’a olan saygım Memlûkler’inkin den fazladır. Biz tüm müslümanların dostuyuz. Müslümanlara karşı savaş açılmasını isteyen Papa’ yı mahvetmedik mi? Yüzyıllar boyunca (Allah razı olsun) Padişah Hazretleri’yle dost, onun düşmanlarıyla düşman olmadık mı? Herkes padişahım çok yaşa diye bağırsın! Onun müttefiki olan Fransız ordusu da çok yaşasın! Memlûkler’e lânet olsun! Halka mutluluk gelsin!”

Devamını oku...

DEVLET ADAMLARINA ALTIN ÖĞÜTLER

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 27 Ağustos 2005

 Osmanlı Devleti’nin son devirlerinde, Sultan Mustafa ve Sultan III. Ahmed’in saltanat yıllarında defterdar olarak görev yapan Sarı Mehmet Paşa’nın yazdığı “Nesayıhü’l-Vüzera ve’l-Ümera” (Devlet Adamlarına Öğütler) kitabında, günümüz devlet adamlarına da ışık tutacak değerli öğütler bulunuyor:-Devlet adamları, af veya cezalandırma söz konusu olduğunda iyice araştırıp, öyle uygulasınlar ve hiçbir zaman acele etmesinler.-Kendilerine gösterilen saygıdan gurura kapılıp, büyüklük taslamasınlar.-Hükümdarın özel mallarına ve köy halkı ile kamu mallarına karşı aç gözlülük etmesinler. Kanaatkâr olup, mahşer gününü düşünsünler ve Allah’ın kahredici gazabından çekinsinler.-Serhad ağalıkları, dizdarlıkları ve alay beylikleri hak edenlere verilsin. Ölüm yahut azil gerektiren bir durum olmadıkça, bu kimseler keyfi olarak vazifeden uzaklaştırılmasın. Ayrıca, devletin ihtiyacı olmadıkça yeni memurlar alınarak hazineye yük olunmasın.-Sadrazamlar, beş vakit namazı cemaatle evlerinde kılıp, kapılarını halka açsınlar. Mal toplama sevdasıyla halka karşı kötülük, zorlama ve eziyet yapılmasın.-Kanuna göre yapılması lazım gelen işleri rüşvetle geri bırakıp, kanuna aykırı kötü bir işi işlemek kadar büyük bir günah yoktur. Devlet adamları, rüşvet gibi tedavisi zor hastalıklardan kendilerini koruyup, son derece titiz davransınlar

Devamını oku...

İNGİLİZ DESTEKLİ ÇETE İŞİ İHTİLAL

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 26 Ağustos 2005

İstanbul’daki İngiltere Büyükelçisi Sir Henry Elliot, büyükelçilik binasındaki odasının, çıkış kapısına hakim penceresinden dışarıya bakıyordu. Eski sadrazam, yeni Şûray-ı Devlet Reisi Mithat Paşa ile haberleşmelerinde aracı olan kişinin, hızlı adımlarla binadan çıkışını gözleriyle izlerken, dudaklarındaki gülümsemeye engel olamadı. Mesleğinin 35’inci yılını süren 60’lık kurt diplomata, son günlerde elde ettiği başarıların verdiği zevk, donuk mavi gözlerini adetâ canlandırmış, sinsi pırıltılarla doldurmuştu. İstanbul’da geçirdiği 9 yıl boyunca yürüttüğü çalışmalar, sonunda meyvesini vermişti. Birtakım devlet ricaliyle dost olmuş, İngiliz emellerine uygun yönetime bir türlü yanaşmayan padişahın tahtından indirilmesi yönünde, İngiltere hükûmetinin maddî, manevî her türlü desteğini bunlara sunmuştu. Yürüttüğü çalışmaları finanse etmek üzere 1875 yılı İngiltere bütçesinden tahsis ettirdiği 7 milyon İngiliz altınının işe yaradığı bir gerçekti.

Devamını oku...

OSMANLILARDA MEVLİD KANDİLLERİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Perşembe, 25 Ağustos 2005

Sultan II. Murad an, 12 Rebîulevvel 996 (10 Şubat 1588) günü bir tezkire çıkartarak:“Bu gece Server-i Kâinat, Mefhar-i Mevcûdât hazretlerinin dünyaya teşrif ettikleri gecedir. Ta’zîm ü ihtiram etmek gerektir.” Diyerek minarelerde kandiler yakılmasını emretti. Bu vesile ile camilerde ve mescidlerde mevlidler okundu, şenlikler yapıldı. Bu tarihten sonra her mevlid kandilinde aynı şenlikler, bütün Osmanlı Padişahları tarafın dan yapılmaya devam edildi. Önceleri Ayasofya’da yapılan merasimler, daha sonraları Sultan ahmed camiinde yapılmaya başlandı. Halkın büyük rağbetine mazhar olan mevlid kutlamaları zamanla bayram şekline büründü. Bazı camilerde bu gecelerde minareler arasında mahyalar kurulurdu.

Devamını oku...

KOCA SEYİD

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 24 Ağustos 2005

18 Mart 1915 sabahı İngiliz ve Fransız gemilerinden müteşekkil düşman donanması Çanakkale boğazına girdi. Burasını kolayca geçip İstanbul’a gideceklerini düşünüyorlardı. Bu suretle Osmanlı İmparatorluğu teslim olacaktı. Öndeki zırhlılar, boğazın Anadolu ve Rumeli yakalarındaki Osmanlı tabyalarını seri ateşli ve uzun menzilli ağır toplarıyla döğmeye başladıkları sırada, düşman filosunun diğer gemileri de hücuma geçtiler. Saat 14.00’de bombardıman müthiş bir hal aldı. Sahil kasabaları ateş içinde kalmıştı. Osmanlı tabyaları kısa menzilli toplara sahip ve cephaneleri sıınırlı olduğundan düşmanın gemilerinin iyice yaklaşmalarını bekledikten sonra mukabil ateşe başladı. Fakat bu pek tesirli olmadığı gibi, düşman bombardımanının sabit hedefler üzerine yoğunlaşması na da sebep oldu. Nereden bir ateş açılsa gemiler hemen namlularını oraya çeviriyor ve ölüm kusuyorlardı.

Devamını oku...

SENİ KANUNA ŞİKAYET EDERİZ

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 23 Ağustos 2005

Kul hakkına özen gösteren Sultan Süleyman, bu konuya duyduğu titizlik nedeniyle 'Kanuni' lakabını almıştır. Budin Seferinden dönen ordu, yolların darlığı sebebiyle tarlalardan geçmek zorunda kalmıştı. Bu sırada bir köylü, elindekini padişahın atının geçtiği yere fırlatınca at ürkmüş, köylü de yakalanarak padişahın huzuruna getirilmişti. Sultan Süleyman köylüye:
            -Derdin nedir de böyle yaptın? diye sorunca, köylü:

-Biz fakir köylüleriz. Askerlerinizden bazıları, bizim yeni ektiğimiz tarlalardan geçtiler. Ya bu zararı ödersiniz, ya da sizi şikayet ederim. demiş.

Bunun üzerine Kanuni köylüye: -Peki bizi kime şikayet edeceksiniz? diye sormuş. Köylü: -Siz Kanuni değil misiniz? Sizi kanuna şikayet ederiz. deyince Sultan Süleyman çok memnun olmuş ve hemen köylülerin zararlarını hesaplattırıp zararı ödemiş.

Devamını oku...

BİR YALANLA İKİ KELLEYİ KURTARDIN

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 22 Ağustos 2005

Osmanlı hükümdarları zaman zaman memleketin dâhilî vaziyetini bizzat teftiş ve kontrol için tebdil-i kıyâfetle halk arasına karışırlardı. Sultan IV. Murad ile III. Mustafa Hânlar’ın sıkça tebdil gezdiklerini tarihler kaydederler.Sultan Mustafa Hân bir bahar günü derviş kıyâfetiyle çarşıyı pazarı dolaşmış ve yorgunluk gidermek üzere kırlara doğru yürümeye başlamış. Samatya taraflarında bir tepecik üzerinde oturmuş dinlenirken, musâhibi Nakşî’nin taşıdığı dürbünü isteyip bir müddet çevreyi temâşâ etmiş. Meğer uzaklarda bir kadınla bir erkeğin sarılıp öpüştüklerini görmesin mi!?.. Nakşî’ye seslenmiş:— Derhal git! Şu karşıdakiler kimlerdir, öğren gel!..Nakşî emri yerine getirip nefes nefese dönmüş ve:— Efendimiz, demiş, bunlar hayli zamandır birbirlerini görmeyen iki kardeş imişler. Oracıkta rastlayınca dayanamayıp sarmaş dolaş olmuşlar. Zât-ı şâhâneye de arz-ı ihlâs eylediler.Pâdişah gülmüş:— Nakşî! Yalan söyledin amma, zararı yok; bir yalanla iki kelleyi birden kurtardın, demiş

Devamını oku...