1001 Osmanlı Hikayesi
• 08.11.2004
Vehbi Tülek
Bağdad sarayının geniş salonunda tek kişiden, Zülfikar Han'dan başka kimse yoktu. Geniş sedirde, ipek yastıklara yaslanmış, yıldızlı gökyüzünün derinliklerine dalmıştı. Bulunduğu yerde fenerler ve lambalar yakılmıştı. Zira, Arabistan gecelerine mahsus öyle bir mehtap vardı ki, Zülfikar Han isteseydi rahatça kitap bile okuyabilirdi. Böyle bir gecede insanın içinde neş'eden başka hiçbir şey olmamalıydı. Ama Zülfikar Han hem kederli, hem de öfkeli görünüyordu. Kendi kendine söylendi:-Olamaz, bu namertliktir. Evet, İran Şahı Tahmasb beni Bağdad valisi olarak tayin etti. Ben de hizmet diye buna "kabulümdür" dedim...Dedim ama şart koştum. Şaha o gün söylediklerimi kelimesi kelimesine hatırlıyorum: "Şahım... Müslümanlara hizmet olsun diye Bağdad valiliğini kabul ederim. Lakin siz de hak verirsiniz ki, Osmanlı'ya zarar verecek bir harekete asla iştirak etmem. Bağdad vilayetinde Osmanlı aleyhinde herhangi bir davranışa asla göz yumamam. Çünkü ben bir Türkmen aşiretine mensubum." Evet, Şah benim bu şartlarımdan belki hoşlamamıştı, ama Bağdadlılar beni Türk olduğum için sev diklerini, oraya vali olduğum takdirde şehirde bir huzursuzluk çıkmayacağını iyi biliyordu. Fakat Şah sözünde durmadı. Bağdadlılaraı Osmanlı üzerine saldırıya hazırlıyor ve saraya casuslar koyarak beni bertaraf etmeye çalışıyordu.