Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.490.835
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Kânûni Sultan Süleymân Hânın kadıaskerlerinden Mirim Kösesi diye meşhûr olan Muhammed Efendinin hizmet ve sohbetlerinde bulunup, ilmi yüksek derecelere kavuştu. Bu sırada dünyâdan ve dünyâ makamlarından yüz çevirip, tasavvuf ehlinden Sofyalı Bâli Efendinin dergâhına gidip, ona talebe oldu. Hizmetinde ve sohbetinde uzun müddet kalıp, feyz aldı. Tasavvufta yükselip, insanları Allahü teâlânın yüce dinine dâvet etmek ve Resûlullah efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem güzel ahlâkını öğretmekle meşgûl oldu. Allahü teâlâya muhabbetinden dolayı, dünyâya hiç önem vermez oldu. Onun bu durumunu anlayamayan bâzıları pâdişâha şikâyet ettiler. Pâdişâh meselenin tahkik edilmesini emretti. Tahkikat için İstanbul'a geldi. Tahkikat sonunda berâat etti ve hakkındaki ithamlardan kurtuldu.
Şemseddin Sivâsi bir gün talebelerinden Receb Efendi'yi odalarına çağırıp; "Din düşmanlarının (hıristiyanların), sınırlardaki müslümanlara baskı ve zulümleri haddinden fazla olmuş, tahammül edilemez hâle gelmiştir. İçimde onlara karşı sefere gitme arzusu belirdi." buyurdu. Bu sözü üzerine, ihtiyâr olduklarını zayıf bünyelerinin sefere çıkmaya engel olacağını ve bu husûsa dâir pâdişâhtan da herhangi bir haber gelmediğini söyledim. Bunun üzerine; "Bize işâret ve tenbih olundu ki: "Sefer hazırlıklarını tamamla! Fetih ve zafer senin için mukarrerdir." buyurdu. Ben de; "Şüphesiz ben sâdece hak dine boyun eğip, yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a çevirdim ve ben O'na ortak koşanlardan (müşriklerden) değilim." meâlindeki En'âm sûresi 79. âyetini okudum. Bunun üzerine; "Bize müjde verildi ki yakında güçlü bir pâdişâh gazâ edip, birçok fetihlerde bulunacak ve müminlerin kalpleri de sevinçle dolacaktır." buyurdu.
Yûnus bin Meysere, Tâbiinin büyük hadis âlimlerindendir. Şam'da yaşamıştır. Âmâ idi. Birçok âlimden ilim öğrenip, hadis-i şerif rivâyet etmiştir... Hazret-i Muâviye'den (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadis-i şerifte: "Hayır kalbe sükûnet verici, şer ise çarpıntı doğurucudur" buyurulmuştur.
Ebül-Kâsım Semerkandi hazretleri Hanefi fıkıh âlimlerindendir. 556 [m. 1161] senesinde vefât etti. (Câmi'ul-fetâvâ) kitabı meşhurdur. Bu kitabında diyor ki:
Hakim Senâi hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 1071 (H.464) senesinde Afganistan'da doğdu. 1140 (H.535) senesinde orada vefât etti. Zamânının âlimlerinden okuyup üstün bir dereceye yükseldi. Horasan'a geldiğinde Yûsuf-i Hemedâni hazretlerinin sohbetlerine katılıp talebesi olmakla şereflendi. Tevhid, ilâhi bilgiler ve hakikatlerle ilgili şiirler söyledi. Feridüddin-i Attâr, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi, Sa'di Şirâzi ve Hâfız gibi kendisinden sonra gelenler şiirlerinden istifâde edip nazireler yazdılar. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri kendini Senâi'nin tâbilerinden saydı ve; "Attâr ruh, Senâi de onun iki gözü idi. Biz Attâr'ın ve Senâi'nin izinde yürüdük" demiştir.
Bâyezid-i Bistâmi yağmurlu bir havada Cumâ namazına gitmek için evinden çıktı. Sağnak hâlde yağan yağmur, yolu çamur hâline getirmişti. Yağmur bitinceye kadar bir evin ihâta duvarına dayandı. Çamurlu ayakkabılarını duvarın taşlarına sürerek temizledi. Yağmur yavaşlayınca câmiye doğru yürüdü. Bu sırada aklına bir mecûsinin duvarını kirlettiği geldi ve üzülerek;