Yolumuzu Aydınlatanlar • 09.04.2006
Ahmed Sebti hazretleri münzevi bir hayat sürüyordu. Bir gün Halife Harun Reşid oğlu Ahmed Sebti'nin yanına gidip dedi ki: -Ey oğul, sen beni rezil rüsvay ettin. İnsanlar, senin benden uzakta bir hayat sürmenden dolayı beni suçluyorlar!
O da, babasına şöyle cevap verdi:
-Ey babacığım, ben seni rüsvay etmedim. Fakat senin yüzünden ben rezil oluyorum! Harun Reşid;
-Bu nasıl oluyor, diye sorunca, havada uçan kuşları gösterip, onları çağırmasını istedi. Harun Reşid kuşları çağırınca, kaçıştılar. Kendisi işaret edince, uçup önüne geldiler. Babasına;
-Görüyorsun ki, senin sesinden kaçıyorlar. Benim ise bir işaretime geliyorlar, dedi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 10.04.2006
Tozkoparan İskender, okçuluk tarihimizin en büyük kemankeşi sayılır. İmparatorluğun çeşitli illerinde 10 ayrı rekor kırmış ve bunların hiçbiri daha sonra aşılamamıştır. En uzun rekorunu, gündoğusu havasıyla atılan Arkurı Menzili'nde 1281.5 gezle kırmıştır. Bu 846 metrelik uzaklık, bir dünya rekorudur...
Bir gün, İran'dan Bahtiyar adında bir pehlivan gelip, Padişahın yanında sert yaylar çekmiş ve büyük hünerler göstermiş. Padişah da;
-Bizde buna gâlip gelecek kimse yok mudur? deyince,
-Pâdişahım bir nice gün izin verin tedârik olunur, demişler.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 11.04.2006
Büyük âlim Mahmûd Kefevi hazretleri, bir gece rüyâ ile mânâ âleminde Resûlullah efendimizin huzûr-ı şeriflerine girdi. Mecliste hazret-i Ebû Bekir, hazret-i Ömer, hazret-i Osman ve hazret-i Ali ile Eshâb-ı kirâmdan bâzıları da hazır bulunuyorlardı. Edebe riâyet ederek onlara selâm verdi. Her zaman kıldığı namazın tâdil-i erkânını efendimize arz etmek için önlerinde kıbleye karşı namaza başladı. Hazret-i Ali, Mahmûd Kefevi'nin bu davranışına karşı çıkıp "böyle yüksek bir meclise katılmayıp, nâfile namaz kılmak edebi terk etmek değil midir?" diye dokunaklı söz söyledi.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 12.04.2006
Akçakoca, Sakarya mıntıkasına ve İzmit taraflarına yaptığı akınlarla buralarda bazı kaleleri fethetmiş, Ayan Gölü (Sapanca) çevresini de alarak, orasını kendisine karargah yapmıştı. Daha sonra Ermeni Pazarı ve Kandıra'yı zaptetmiş ve aşiret beylerinden Konuralp ile Aydos ve Samandıra'yı almışlardır. Samandıra Kalesi Akçakoca'ya mülk olarak verilmiştir. İzmit ile Üsküdar arasındaki bütün Türk muvaffakiyetleri bu Akçakoca ile Gazi Abdurrahman'ın faaliyetleri sayesinde temin edilmiştir.
Akçakoca'nın vefatı 1326'dan sonra olup kabri Kandıra'da bir tepe üstündedir. Bunun adına nisbetle İzmit vilayetine "Kocaeli" denilmiştir.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 14.04.2006
Ebû Yahyâ eş-Şâmi hazretleri, gazalara katılır, cihad ederdi. Şamlıların âlimlerinden olup, Mekhûl'ün akranıdır, yani ilim bakımından onun gibidir. Hadis ilminde "sika" bir âlimdir. Ümm-üd-Derdâ, Recâ bin Hayve, Ubâde bin Şâmid'den hâdis-i şerif rivâyet etti. Ondan da Rebia bin Yezid, Said bin Abdülaziz, Evzâi, Yemân bin Adiy gibi âlimler, hadis-i şerif rivâyet edip, ilim öğrenmişlerdir.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 15.04.2006
Seyyid Behâeddin Buhâri hazretleri, Muhammed Bâbâ Semmâsi ile Emir Külâl'in talebesidir. 1318 (H.718) senesinde Buhârâ yakınındaki Kasr-ı Ârifân'da doğdu. 1389 (H.791)'da aynı yerde Rebi'ul-evvel ayının üçünde Pazartesi günü vefât etti...
Behâeddin Buhâri hazretlerinin konuşmaları Peygamber efendimizin konuşması gibi tane tane idi. Konuştuğu kimseye yönünü dönmüş olarak konuşurdu. Kahkaha ile gülmez, tebessüm ederdi. Kimseyi küçük ve hakir görmez, dâimâ güler yüzle karşılardı. Ancak celâllendiği zaman kaşları çatılırdı. Bu zamanda heybetinden karşısında durulmaz olurdu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 16.04.2006
İzzeddin Türkmâni hazretleri, Mısır'da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1424 (H.828) senesinde Meraga'da vefât etti. Dergâhındaki bahçeye defnedildi.
Bu mübarek zat hâfız olup, Kur'ân-ı kerimi çok güzel okurdu. Bir gün birisi içinden; "İzzeddin Türkmâni hazretleri acabâ beni de okutur mu?" diye geçirdi ve talebelerin arasına karıştı. Sonra birisi gelip kendisini İzzeddin Türkmâni hazretlerinin çağırdığını haber verdi. O da varıp onun huzûruna çıktı. Ona; "Kur'ân-ı kerimi öğrenmek ve okumak lâzımdır. Hatırına getirir lâkin öğrenmezsin?" buyurdu. Sonra okutmaya başladı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 17.04.2006
Sultan Genç Osman, ordunun başında Hotin Seferine çıkıyordu... Bizzat padişahın katılması, orduya büyük bir moral kaynağı olmuştu. Fakat genç padişahın hiç savaş tecrübesi yoktu. Budin Beylerbeyi Karakaş Mehmet Paşa'nın çok cesur ve tecrübeli bir kumandan olduğu, bu savaşta onun tecrübelerinden istifade edilmesi gerektiği padişaha arz edildi. Bunun üzerine Mehmet Paşa hemen Hotin'e çağrıldı. Zaten o da böyle bir davet bekliyordu. Hemen emrindeki kuvvetlerle birlikte yola koyuldu. Sultanın huzuruna çıkınca:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 18.04.2006
Haçova Meydan Savaşı bütün şiddetiyle devam ediyordu... İlk günkü çarpışmalardan bir netice alınamadı. Ertesi gün savaş yeniden şiddetlendi. Sultan lll. Mehmed Han'ın Otağ-ı Hümayunu, bataklığı gören bir tepeciğin üzerinde kurulmuştu. Sultan, beyleri ve paşaları yanında olduğu halde savaşı takip ediyordu. Öğleden sonra bataklığın geçilmesi esnasında öncü birlikleri olan Kırım atlıları bozulup geri çekilmeye başladılar. Ön saflardaki bu bozgun arkalara da çözülme olarak yansıdı. Fırsattan istifade eden düşman, Sultanın otağına saldırdı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 19.04.2006
Zamanının bir tânesi olan Ebû Bekr-i Şibli, İmâm-ı Mâlik hazretlerinin "Muvattâ"sını ezbere bilirdi. Takvâ sâhiblerinin tâcı, birçok riyâzetleri ve kerâmetleri ile evliyânın reisi, akıl âleminin meş'alesi idi. Pekçok âlimden hadis-i şerif dinlemiş ve nakletmiştir. Öğrenmek hususundaki şiddetli arzusu dinmek ve tükenmek bilmezdi.