Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.486.433
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Meşhurdur, Osmanlı pâdişahları zaman zaman tebdili-i kıyâfet edip halkın arasına karışırlardı. Bazan da vezirlerin arasına girer, onların düşüncelerini öğrenmeye çalışırlardı. Nitekim vezirlerin hamam safâsında neler konuştuklarını anlamak için bir pâdişah, fakir kıyâfetinde gitmiş. Fakat hamamcılar:
" Şimdi olmaz, vezirler var! demişler.Bunun üzerine gariban kıyâfetindeki pâdişah:
" Ne olacak, gariban da bir kenarda oluversin, diye ısrar etmiş.
" Peki; demişler, şöyle bir kenarda yıkan, demişler. O da bakmış orada garip yaşlı bir vezir var.
" Yardım edeyim amcacığım, diyerek başlamış ihtiyarın sırtını oğmaya... Ama kulağı da diğer vezirlerde imiş. Kamufle olsun diye de:
" Ah! Vezir olmak varmış. Bak şunların haşmetli hallerine!.. dermiş. Yaşlı vezir de aslında firâset sahibi büyük bir veli imiş, ona demiş ki:
" Evlat, eğer duâ edersen, Cenâb-ı Hakk seni daha da büyük makamlara getirir; hatta hastalıklı, sırtını zamanın pâdişahına oğdurup yıkatır bile! Tabii böylece ikisinin de sırrı fâş olmuş...
Rivayet olunur ki, Sultan II. Mahmud, tebdil gezdiği bir Ramazan gününde Üsküdar'da mücerred bir kunduracının, boş örse çekiç vurarak her hamlede "Tıkandı da tıkandı" dediğine şahit olmuş. Merak saikiyle içeri girip bunun sebebini sormuş. Adamcık anlatmış: Bir gece rüya gördüm. Çeşmeler vardı. Bazılarından şarıl şarıl sular akıyor, bazılarından sızıyor, bir tanesi de tıp tıp damlıyordu. O sırada bir pir-i nurani belirdi. Ona bu çeşmeleri sordum. "-Şu şarıl şarıl akanlar, padişahımızın talihidir. Sızanlar devlet erkanından filanca paşaların ve falanca zenginlerin talihleridir. Şu damlayan da senin talihindir." deyip kayboldu. Yerden bir çöp aldım ve benim talihim olan çeşmeye yaklaştım. Çöple biraz kurcalayıp lüleyi açmaya çalıştım. Ah, ellerim kurusaydı! Filvaki çöp kırıldı ve artık eski damlalar da damlamaz oldu. O günden sonra müşterim kesildi, kazancım bitti. İflas ettim, bu hale geldim. Şimdi de talihimden şikayet ile "tıkandı da tıkandı" zikriyle boş örsü dövüyorum.
Fenayi Mustafa Efendi Osmanlı evliyasındandır. Rumeli'de, Şumnu'da doğdu. İstanbul'a gelerek Selâmi Ali Efendi'ye intisab ederek icazet aldı ve halifelerinden oldu. Beşiktaşlı Yahya Efendi türbesi civarında yaptırdığı dergâhta talebe yetiştirdi. 1115 (m.1699)'da vefat etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:
Ebü'l-Hasen Sehâvi hazretleri tefsir, hadis ve fıkıh âlimlerindendir. 558 (m. 1163)'de Sehâ'da doğdu. 643 (m. 1245)'de Şam'da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Abdülvehhâb bin Bezguş hazretleri kırâat, hadîs ve Hanbelî mezhebi fıkıh âlimidir. 543 (m. 1148) senesinde Bağdâd’da doğdu. Buradaki birçok âlimden ilim öğrenip, hadîs-i şerîf rivâyet etti. 612 (m. 1216) senesinde vefât etti. Ebû Ümâme’den (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîf şöyledir:
Adamın birisi Musa aleyhisselam'a gelerek:
- Ya Musa, ne olur dua et de hayvanların dilinden anlayayım. Bundan kendime dersler çıkarır, iyi insan olurum, dedi. Musa aleyhisselam:
- Git işine bak, bu halin senin için daha hayırlıdır, kaldıramayacağın bir
yükün altına girmeye çalışma, diye cevap verdi. Fakat adam dinlemedi ve
ısrar etti.
- Ya Musa, ne olur hiç değilse kapımdaki köpekle horozun dilinden anlayayım diyordu. Sonunda Musa aleyhisselam dua etti ve adam sevinerek evine gitti.