Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.490.021
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Sinop'ta medfûn bulunan ve Takıyyüddin Ebû Bekr Kefevi'nin talebesi olan Mahmûd Kefevi hocasının şu kerâmetini anlattı:"Gemiye binip İstanbul'a gitmek üzere yola çıktık. Ben o zaman gençtim ve bu benim ilk yolculuğumdu. Hoş bir rüzgârla dört gün gittik. Sonra şiddetli bir rüzgârla deniz kabardı. Dalgalar her taraftan vurmaya başladı. Gemide bulunanlar korku, dehşet ve ümitsizlik içinde bâzı mal ve eşyâlarını denize attılar. Bu ızdırap ve sıkıntı bana da ümitsizlik vermeye başladı. Hocam Takıyyüddin Ebû Bekr Kefevi, geminin alt katında sâkin ve telaşsız bir halde oturuyor du. Dalgaların şiddetli vuruşları gemide bulunanların ve benim korkumu iyice arttırdı. Hocam bana bakıp; "Korkma! Allahü teâlâ bizi kurtaracak ve biz Erikli Kasabasının doğu tarafındaki Hacı Baba Dergâhında kuşluk vakti oturup süt içeceğiz ve incir yiyeceğiz." buyurdu.
Osmanlı'nın son devir edebiyatçılarından olan, fakat derbeder ve serseri bir hayat sürdüğü için şiirlerini yayınlatamayan, bu yüzden de edebiyat sahasında pek tanınmayan Adana'lı Ziya Bey, Afyon Evkaf Müdürü iken, bir gün İstanbul'a geldi ve Sirkeci'de, cebi ve midesi boş bir şekilde dolaşmaya başladı. Açlık canına tak etmiş olacak ki, aç karnına düşünmektense, yok karnına başına geleceklere katlanmaya hazır olarak bir ciğer kebapçısına girdi. Kendisine esaslı bir ciğer ziyafeti çektikten sonra kebapçıya seslendi:-Bak usta, cebimde tek kuruş yok. Bu durumda herhalde döveceksin beni. Hadi elini çabuk tut, hesabımı gör de gideyim.-Yağma yok, dedi kebapçı, seni dövmekten ne kazancım olacak. Ama mutafağa geç, üç gün boyunca bulaşıkları yıka da ödeşelim.Adam dediğini yapacak. Kurtuluş yok. Ziya Bey bunu anlayınca hemen kalemini çıkardı ve bir kağıt parçası bularak yazdığı şu beyti, garson yamağına verip, o civardaki otellerden birinde kalan bir arkadaşına gönderdi:Dağladı aşçı diliyle, ciğerim yâresiniCiğerim pâresi, gel ver ciğerin pâresiniAz sonra para geldi ve Ziya Bey de bulaşık yıkamaktan kurtuldu.
Ebû İshak es-Sebi hazretleri tabiinden olan hadis ve kıraat âlimidir. 34 (m. 654)'de Kûfe'de doğdu. Abdullah ibn-i Abbas, Berâ bin Âzib, Abdullah bin Amr bin Âs, Muâviye bin Ebû Süfyân (radıyallahü anhüm) gibi sahâbilerden hadis rivayet etti. Kendisinden de İbn-i Sirin, Zühri ve Katâde bin Diâme hadis rivayet etti. 127 (m. 745)'de vefat etti. Şöyle nakletmiştir:
Hüseyn Fethî Şîrâzî hazretleri hadîs ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 814 (m. 1411) senesinde İran’da Şîrâz’da doğdu. Mekke, Medine ve Kâhire’ye giderek büyük âlimlerden ilim tahsil etti ve icazet alarak talebe yetiştirdi. 895 (m. 1489) senesinde vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Elhâc Ahmed Hilmi Efendi, Osmanlı Devletinin son devresinde yetişen âlim ve evliyâdandır. Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî hazretlerinin talebeleri arasına girdi. Hocasından Hâlidiyye kolundan icâzet aldı. Sonra İzmit'te Fevziye, Taşıçılarbaşı ve Yeni Cumâ câmilerinde imâm ve hatiplik yaptı. 1916 (H.1335) senesi İzmit'te vefât etti.
Zamânın sultânı Melik Zâhir Mücirüddin, bir defâsında Abdullah el-Acemi hazretlerinin köyüne gitmişti. Abdullah el-Acemi bahçelerde bekçilik yapıyordu. Melik onu bir bahçe içinde görüp:
"Ey Genç! Bize tatlı bir nar getir." deyince, bulunduğu bahçedeki bir nar ağacından nar koparıp götürdü. Melik kesip tadına baktı ve; "Bu nar ekşi sen nasıl bekçisin narın ekşisini tatlısını ayırd edemiyorsun?" dedi.
Abdullah el-Acemi kendisine âid olmayan meyvelerden hiç yemediği için, ekşisini tatlısını bilmiyordu. Melik'in sözleri üzerine hem üzüldü hem de mahcûb oldu. Gidip bir ağacın altında namaza durdu ve iki rekat namaz kılıp şöyle duâ etti: "Yâ Rabbi bana hangi narın tatlı olduğunu bildir, gidip Melik'e vereyim..."