OSMANLI SULTANLARININ YÜKSEK DERECELERİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 15 Ocak 2006

Sultan 1. Ahmed (1590-1617), kalbi hayatýnýn derinliði olan oldukça müttaki bir Osmanlý Padiþahýdýr. Bahti mahlasýyla Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) sevgisini ve baðlýlýðýný ifade eden çok içli þiirleri vardýr:Nola tacým gibi baþýmda götürsem daimKadem-i resmini ol bazret-i þab-i Resül'ün.Ýþte bu ince ruhlu Osmanlý sultanýnýn vefat etmeden bir gün önce huzurunda bulunan mabeynci Mustafa, Ahmed Han'ýn odada muhatabýný göremediði kimselere karþý dört defa; "Ve aleyküm selam" dediðine þahit oldu. Mabeynci, bir mânâ veremediði bu garip davranýþ larýn sebebini Sultanýna sorduðunda, Sultan Ahmed Han þu cevabý verdi:"O anda Hazreti Ebu Bekir-i Sýddýk, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali efendilerimiz geldiler ve bana; 'Sen, dünya ve ahiretin sultanlýðýný kendine toplamýþsýn. Yarýn Resulullah (sav) Efendimiz'in yanýnda olacaksýn', buyurdular."Gerçekten de bu Hak dostu, denildiði gibi ertesi gün vefat ederek sevdiklerine kavuþtu.

Devamını oku...

OSMANLI SULTANLARININ YÜKSEK DERECELERİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 15 Ocak 2006

Sultan 1. Ahmed (1590-1617), kalbi hayatının derinliği olan oldukça müttaki bir Osmanlı Padişahıdır. Bahti mahlasıyla Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) sevgisini ve bağlılığını ifade eden çok içli şiirleri vardır:Nola tacım gibi başımda götürsem daimKadem-i resmini ol bazret-i şab-i Resül'ün.İşte bu ince ruhlu Osmanlı sultanının vefat etmeden bir gün önce huzurunda bulunan mabeynci Mustafa, Ahmed Han'ın odada muhatabını göremediği kimselere karşı dört defa; "Ve aleyküm selam" dediğine şahit oldu. Mabeynci, bir mânâ veremediği bu garip davranış ların sebebini Sultanına sorduğunda, Sultan Ahmed Han şu cevabı verdi:"O anda Hazreti Ebu Bekir-i Sıddık, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali efendilerimiz geldiler ve bana; 'Sen, dünya ve ahiretin sultanlığını kendine toplamışsın. Yarın Resulullah (sav) Efendimiz'in yanında olacaksın', buyurdular."Gerçekten de bu Hak dostu, denildiği gibi ertesi gün vefat ederek sevdiklerine kavuştu.

Devamını oku...

Hâlid bin Velid (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Cumartesi, 14 Ocak 2006

Hâlid bin Velid hazretleri, 21 (m. 642) yılında Humus’ta hastalandı. Yanında silah arkadaşları vardı. Vefat edeceği sırada kılıcını istedi. Kabzasını tutarak şefkatle okşadı. Sonra:
“Nice kılıçlar elimde parçalandı, işte bu benim ölümümü görecek olan son kılıcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu Hâlid’in yatakta ölmesidir. Resûlullah’ın hiçbir Eshâbı, rahat yatağında ölmedi. Ya savaş meydanlarında veya uzak beldelerde Din-i İslâmı yayarken garib olarak şehîd oldu.

Devamını oku...

NENE HATUN

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 14 Ocak 2006

 1877 yýlý Kasým ayýnýn 7'sini 8'ine baðlayan gece, civarda bulunan iki Ermeni köyünden gizlice harekete geçen kalabalýk bir çete, sinsi sinsi yaklaþýp Erzurum'un meþhur Aziziye Tabyasý'na girmeyi baþarmýþtý. Türk-Rus harbinin kanlý ve karanlýk günleriydi; tabyayý savunan bir avuç Türk askeri derin uykuda idi. Yataklarýnda bastýrýldýlar ve uykuda kýlýçtan geçirildiler kahpece. Ve arkadan gelen Rus kuvvetleri de hiç bir mukavemet görmeksizin Aziziye Tabyasý'na yerleþtiler.Bu kahpe baskýndan yaralý olarak kurtulan bir asker, koþa koþa Erzurum'a varýp kara haberi yetiþtirdi. Minarelerden sabah ezâný yerine "Moskof Aziziye'ye girdi!" sesleri yükselmeye baþladý.

Devamını oku...

Ebû Zer-i Gıfârî (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Cuma, 13 Ocak 2006

Ebû Zer-i Gıfârî hazretleri, ilk Müslümanlardandır. Bir gün dedi ki: “Resûlullah bana, (Binalar Seldağı’na ulaştığı zaman, sen Medine’den ayrıl) diye emretmişlerdi, izin verirseniz, ben Medine’den gideyim” dedi. Hz. Osman müsaade buyurdular ve bir deve sürüsü ile, iki köle verdiler. Yetecek miktarda yiyecek ve hediyeler ile Medine-i Münevvere yakınlarındaki (Rebeze) adındaki köye gitmesini söylediler. Ailesi de Şam’dan buraya gönderildi...
Ebû Zer-i Gıfârî Rebeze’ye bir mescit yaptırdı. Vefat edinceye kadar, gelenlere İslâm dinini öğretti. Hadîs-i şerîfler rivâyet eyledi. Kalan ömrünü burada geçirdi ve orada da vefât etti...

Devamını oku...

MÜSLÜMANA DÜNYADA RAHAT YOK

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 13 Ocak 2006

Bütün ömrünü mücadele ile, cihad ile geçiren Barbaros Hayreddin Paşa’nın kendi hatıratında geçen şu hadise dünyanın “rahat” yeri olmadığını göstermesi bakımından ibret vericidir:“Cezâyir’i ve çevresini fethettikten sonra, kendi kendime, “Elhamdülillah, Allahü teâlânın yardımı ile nerede düşman varsa yola getirdik, bize baş kaldıracak düşman bırakmadık. Gazâ yoluna da tekneleri göndererek boş bırakmadık. Artık biraz da kendi rahatımıza bakalım” dedim.O gece bir rü’yâ gördüm. Rü’yâmda ak sakallı, nûrânî yüzlü bir zât dedi ki, “Yâ Hayreddin! Yalan dünyada rahat olmaz. Rahat, Cennet-i a’lâda olur. Seferlere devam et! Sana müjdeler olsun ki, adanın fethi yakındır. Cenâb-ı Hakkın yardımı seninledir.”

Devamını oku...

Abdullah bin Cahş (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Perşembe, 12 Ocak 2006

Abdullah bin Cahş hazretleri orta boylu, çok yakışıklı bir zât idi. Peygamber efendimizi pek ziyade severdi... Hicretin üçüncü senesinde yapılan Uhud Harbinde büyük kahramanlıklar gösterdi. Bu mübarek yiğitliğin sembolüydü. Sa’d bin Ebî Vakkas hazretleri, Uhud Harbinde Hz. Abdullah bin Cahş ile arasında geçen konuşmayı şöyle anlatır:
-Uhud’da savaşın çok şiddetli devam ettiği bir andı. Birdenbire yanıma sokuldu, elimden tuttu ve beni bir kayanın dibine çekti ve şunları söyledi:
-Şimdi burada sen duâ et, ben “âmin” diyeyim. Ben de duâ edeyim, sen “âmin” de!

Devamını oku...

Habbâb bin Eret (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Çarşamba, 11 Ocak 2006

Eshab-ı kiramdan olan Habbâb radıyallahü anh, koruyucusuz olmasına rağmen, Müslüman olduğunu açıklamaktan çekinmemişti. Kureyşli müşrikler onun İslâma girdiğini duyunca, ona işkence ve eziyet etmeye başladılar. Çıplak vücuduna demir gömlek giydirip, en sıcak günde, Ramdâ’da, vücudunun yağı eritilircesine, güneş altında tutulduğu da olurdu. Güneşten kızgın hâle gelmiş, ya da ateşle kızdırılmış olan taşa, çıplak sırtı bastırıldığı hâlde, söyletmek istedikleri küfrü gerektiren sözleri, ona söyletemezlerdi! O büyük bir îmânla;
-Allah birdir, Muhammed aleyhisselâm O’nun Peygamberidir, diye haykırırdı.

Devamını oku...

ÇAL ÇOBAN ÇAL

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 11 Ocak 2006

Yıldırım Bayezid Han’ın en sevdiği oğlu Ertuğrul, Sivas’da vali olarak bulunuyordu. Timur Han bütün İran’ı ele geçirip bir kasırga gibi Doğu Anadolu’ya girdi. Osmanlı Devletinin o zamanki en uzak noktası Sivas idi. Timur, hızla Sivas’ı kuşattı ve teslim olmasını istedi. Fakat şehrin kumandanı olan Ertuğrul bunu reddedince şiddetli bir kuşatma başladı. İçeriden elde ettiği adamları, şehrin kapılarını gizlice Timur askerine açınca, Sivas Timur’un eline geçti. Ertuğrul ise bir avuç askeriyle çarpışa çarpışa şehid oldu. Bu haber Yıldırım’a ulaşınca acılar içinde kaldı. Bir yandan Ertuğrul gibi bir oğul, diğer yandan Sivas gibi bir kalenin kaybı onu çok sarstı. Bu yüzden efkar dağıtmak için arasıra Uludağ sırtlarına doğru gezintiye çıkıyordu. Yine birgün yanında veziri olduğu halde dağ eteklerine çıkmıştı. Biraz sonra, koyunlarını otlağa salmış, sırtını bir ağaca yaslamış bir çobanın, kavalıyla içli havalar çaldığını duydular ve oraya yöneldiler. Bir müddet gözyaşları içinde onu dinledikten sonra Yıldırım Bayezid Han:“Çal çoban çal...Keyif de senin, rahat da senin. Kaybettiğin neyin var ki. Sivas gibi kalen mi gitti, Ertuğrul gibi oğlun mu öldü? Çal çoban çal...”

Devamını oku...

Sa'îd bin Cübeyr (rahmetullahi aleyh)

Meşhurların Son Sözleri

Salı, 10 Ocak 2006

Devrin valisi Haccâc bin Yusuf, yakın adamlarından birini on kişi ile birlikte Sa’îd bin Cübeyr’i çağırmaya gönderdi. Onu getirmeye giderlerken, bir râhibin kilisesine vardılar. O râhibden Sa’îd bin Cübeyr’i sordular. Râhib onlara yol gösterdi. Gidip, Sa’îd bin Cübeyr’i “radıyallahü anh” secdede buldular. Selâm verdiler. Başını secdeden kaldırdı ve nemâzını bitirip, selâmlarını aldı. “Haccâc seni çağırıyor”, dediler. Allahü teâlâya hamd ve senâda bulundu, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” tehıyyât okudu. Sonra onlarla birlikte Haccâc’ın yanına gitmek üzere yola çıktı...

Devamını oku...