Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.488.215
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Yıldırım Bayezid zamanında alına Selanik, Ankara savaşı sırasında Venedikliler tarafından bir hile ile ele geçirilmişti. Sultan II. Murad, padişah olduğunda, önce pürüzlü işleri halletmekle uğraştığından bu meseleye eğilememişti. Nihayet Rumeli işlerine ağırlık verme imkanını buldu ve 1426 senesinde Ayasluğ'a geldi. Burada Midilli, Sakız ve Rodos şövalye leriyle, daha önceden devam eden anlaşmaları yeniledi. Buraya gelen Venedik elçilerini ise kabul etmeyerek geri çevirdi. Daha sonra Edirne'ye dönen padişaha Venedikliler yeni ibr elçi heyeti göndererek anlaşma yapmak istediler. Bunun üzerine Sultan II. Murad onlara şu karşılığı verdi:
"Selanik babamdan kalma mülkümdür. Büyük babam Bayezid, pazusunun kuvvetiyle Rumlardan almıştır. Siz ise İtalya'dan gelmiş Latinlersiniz. Buralara sokulmanızın sebebi nedir? Ya arzunuzla oradan çekilirsiniz, yoksa hemen geliyorum!"Bunun üzerine Venedikliler Selanik kalesini hemen boşaltarak Osmanlı askerine teslim ettiler.1914'ün Kasım ayında İngiltere ve müttefikleri Osmanlı İmparatorluğuna savaş açtı. Britanya İmparatorluğu , Avustralya ve Yeni Zellanda'nın Anzak birliklerini de savaşa çağırdı. Bunun üzerine kıtanın dört bir yanına gençleri cepheye davet eden afişler asıldı.1914 yılı sonunda on binlerce Anzak, gemilere doluşup yola koyuldular. Hiç bilmedikleri bir ülkeye, hiç tanımadıkları yaşıtları ile savaşa gidiyorlardı. İşte o günlerde Osmanlı padişahı ve Halife Sultan Reşat, imparatorluğa savaş açan düşmanlara karşı dünyanın her yanındaki müslümanlara cihad çağrısı yaptı. Bu çağrı okyanuslar aşarak, Avustralya'da yaşayan iki Müslüman'a kadar ulaştı.
Zünnûn-i Mısri, Güney Mısır'ın Sudan'a yakın sınır bölgesinde yaşayan Nûbe kabilesindendir. 772 (H.155) târihinde doğdu. 859 (H.245) târihinde Mısır'da vefât etti. Eshâb-ı kirâmdan Amr bin Âs hazretlerinin yanına defnedildi...
Zünnûn-i Mısri hazretlerinin hocası, Mâliki mezhebinin imâmı, Mâlik bin Enes hazretleridir. Muvattâ'yı bizzat kendisinden okudu ve fıkıh ilmini ondan öğrendi. Mânevi ilimleri Şeyh İsrâfil hazretlerinden öğrenip kemâle ulaştı. Fakat hâlini bilmeyen pekçok kimse, ona düşman oldu ve vefâtına kadar değerini anlayamadı...
Ebû Tâhir Ahmed ibn-i Sivâr hazretleri Kıraat âlimidir. 412'de (m. 1021) Bağdat'ta doğdu. Zamanın büyük âlimlerinden hadis ve kıraat ilmi tahsil ederek Irak'ın şeyhülkurrâsı oldu. 496'da (m. 1103) Bağdat'ta vefat etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Ebü'l-Hayr Fârûki hazretleri, Hindistan'ın büyük velilerindendir. 1856 (H.1272) senesinde Delhi'de doğdu. Dedesi, büyük âlim Abdullah-ı Dehlevi'nin halifesi Ahmed Said-i Fârûki'dir. Küçük yaşta Mekke ve Medine'ye giderek buralarda ilim tahsilini tamamladı ve tekrar Delhi'ye döndü...
Fakir bir genç, padişahın kızına aşık olmuş. Bu ümitsiz sevdasını gidip o beldenin meşhur dervişine anlatarak yardım dilemiş. Derviş: "Evlâdım, şehrin girişinde tam yol ağzında otur, kim ne derse desin sadece 'Allah' diye cevap ver." demiş. Fakir genç, denileni yapmış. Günlerce, aylarca şehrin girişinde başka hiçbir kelime konuşmadan "Allah" demiş. Derviş, yiyeceğini, içeceğini her gün getiriyormuş. Zamanla "Allah" diyen genç halk arasında meşhur olmaya başlamış. Nihayet bir gün padişah da genci merak etmiş. Dervişten, genç hakkında bilgi istemiş. Derviş, gencin devrin büyüklerinden olduğunu söylemiş. Padişah, kalkıp genci ziyarete gitmiş. "Kimsin? Derdin ne? Ne istersin?" demiş ise de, genç, padişaha karşı da "Allah" demekten vazgeçmemiş. Başka tek kelime konuşmamış. Derviş akşam gencin yanına gelmiş. "Padişah sana "Kızımı vereyim" diyene kadar, sen ondan sakın ola ki bir istekte bulunma!" diye tembihte bulunmuş. Nihayet bir gün padişah gelip: "Ne istiyorsun, istiyorsan seni kızımla evlendireyim." deyince, genç, dervişin şaşkın bakışları altında "Yok" demiş. Artık onu da istemiyorum. Ben başka birisinin hatırı için Allah dedim, Allah devrin padişahını ayağıma getirip, benim gibi miskin bir gence kendi kızını teklif ettirdi. Eğer Onun hatırı için Allah deseydim kim bilir ne olurdu? Ben bundan böyle Ondan başkasını anmıyor, ondan başkasını istemiyorum.