Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.491.416
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Sultan Birinci Mahmûd Hanın İran üzerine ordu gönderdiği sırada, Mehmed Emin Tokâdi hazretleri bir sabah vakti talebelerinden İshakzâde Yahyâ Efendinin evine gitti. Mübârek gözleri âdetâ kan çanağına dönmüştü. "Benim için bir oda ayırınız!" dedi. Sonra kendisi için ayrılan odaya girip, orada tefekküre, murâkabeye başladı. O gün ikindi namazı vaktinde abdest ve namaz için dışarı çıktı. Talebesi; "Bir mikdâr yemek yeseniz münâsib olurdu efendim." deyince; "Yok Yahyâ Efendi. Ben senden yemek isteyecek vakti bilirim." buyurup, tekrar odasına girdi. Ertesi gün ikindi vaktine doğru neşeli bir halde dışarı çıkıp; "Elhamdülillah! Allahü teâlâ duâlarımı kabûl buyurdu. Şu anda Mahmûd Han zafere ulaştı. Sultan Mahmûd'dan çok ikrâm gördüm. Şimdi de ona duâ ederek zafere ulaşmasına vesile olduk. Böylece hakkını ödedik. Bu günü bu saati bir yere yazınız." buyurdu.Daha sonra Sultan Mahmûd'un zafere ulaştığı haberi geldi. Tam Mehmed Emin Tokâdi hazretlerinin zafere ulaştığını müjdelediği gün ve saate rastlıyordu.
Uzun seneler İngiltere'nin İstanbul'daki büyükelçisi olan Lord Paul Ricault, Sadrazamın daveti ile Eylül 1663'de Uyvar seferine gözlemci olarak katılmıştı. Sefer sırasında gördüklerini şöyle anlatır:"Gerek Veziriazamın, gerekse diğer büyük kumandanların otağ larına çadırdan ziyade saray demek doğru olur. Muhteşem ve harikul âde süslemeleri, çeşitli oda ve daireleri ile saraylardan fazla masraf edilmişti. Bu seyyar saraylar ve ağır kazıkları, parçalar halinde menzil den menzile taşınıyordu. Osmanlı ordusu günde 5-6 saat yürüyordu. Daha fazla yürüyüşe cebri yürüyüş denir ki, fevkalade hallerde olur. Ordu ağırlıklarını at, katır ve develer taşır. Otağ kurucular ordudan daima bir menzil önde giderler. Otağ sahipleri bir menzile gelince otağlarını kurulmuş bulur lar. Her otağ çifttir. Biri kullanılırken diğeri bir menzil sonrasında kurulmaktadır. Sanıyorum bu muhteşem otağları Osmanlılar, ne kadar zengin ve kudretli olduklarını gösterip, düşmanın gözünü korkutmak için kullanıyorlar.
İbrâhim Bikâ’î hazretleri Şâfii mezhebi fıkıh ve tefsir âlimlerindendir. 809 (m. 1406) senesinde, Suriye’nin Bikâ’ kasabasında doğdu. Şam, Kudüs’e ve Kahire’ye giderek nahiv ve fıkıh ilimlerini okudu. 885 (m. 1480) senesinde Şam’da vefat etti. Kitâb-ül-Müvânese adlı eserinden bazı bölümler:
Seyyid Murâd-ı Münzâvî hazretleri İstanbul'da medfûn bulunan en büyük üç evliyâdan biridir. 1644 (H.1054) senesinde Buhârâ'da doğdu. Henüz üç yaşında iken ayakları felç oldu. Fakat ayakları sağlam olanlardan daha çok dünyâyı dolaştı. Tahsîl yaşına gelince Keşmîr'e gitti. Sonra Kâbe-i muazzamayı ve Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret etti. Sonra Hindistan'a gitti. Silsile-i aliyye büyüklerinden olan Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretlerine talebe oldu. Sohbetleri ve bereketli nazarları ile kemâle geldi. İcâzet aldı. Sonra Bağdât'a, Kâhire'ye, Şam'a gitti. Nihayet İstanbul'u teşrif etti. Eyyûb Sultan hazretlerinin kabri civârında ikâmet etti. Bir ara Bursa'ya gitti. Bir müddet Bursa'da ikâmetten sonra, tekrar İstanbul'a döndü. Beş defa hacca gitti. 1719 (H.1132) senesinde İstanbul'da vefât etti.
Büyük velilerden Abdullah ibni Mübarek hazretleri, bizzat kendi yaşadığı bir hadiseyi şöyle anlatır: Bir zamanlar Mekke'de birkaç yıl kıtlık oldu... Halk yağmur duasına çıktı, fakat gökyüzünde bir bulut bile görülemedi. Issız bir yerlere çekilerek orada Allahü teâlâya dua etmeye niyetlendim ve yakındaki dağlardan birinde bulunan mağaraya gittim. Tam duaya başladığım anda içeriye koyu esmer renkli bir genç girdi. İki rek'at namaz kıldı ve ardından da secdeye kapanarak şöyle dua etmeye başladı:
Beni İsrail zamanında salih bir kimsenin üç tane oğlu varmış. Bir gün o zat ağır hastalanır ve artık hayatından ümid kesilince büyük oğlu, küçük kardeşlerini çağırır ve:
- Ey kardeşlerim, pederimizin epeyce malı var. Fakat bugün kendisinin hizmeti ise ağırdır. İsterseniz sizler malına varis olun ve hizmetini bana bırakın, der.