Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.490.022
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Meşhur tarihçi, ilim ve devlet adamımız Ahmed Cevdet Paşa'nın hanımı Seniha Sultan, bir Fransız diplomatının hanımı olan Madame Simone de La Cherte ile pek çok kez mektuplaşmıştır. Bu mektuplarda, 1911'lerin Osmanlı kadınından birçok mevzuda bilgiler mevcuttur. İşte bunlardan bir tanesi:"Sevgili iki gözüm,Biz Türk kadınları, Avrupa'da hiç tanınmayız. Hatta diyebilirim ki, Çin ve Japon kadınları kadar bile tanınmayız. Halbuki Pekin ve Tokyo, Paris'e çok uzaktır. İstanbul ise çok yakındır. Bizim hakkımızda akla hayâle gelmeyecek şeyler uyduruyorlar. Ne ehemmiyeti var. Bizim esir olduğumuzu, kafes içinde birbirine rakip sayısız zevceler topluluğu hâlinde yaşadığımızı sanıyorlar. Ve nihâyet -sevgili büyük Loti'mizin yazdığı öylesine güzel fakat öylesine yanlış anlaşılan- içimizden çoğunun Latince ve eski Yunanca, cebir ve felsefebildiğini, câhil olsun, âlim olsun, bütün Türk kadınlarının, gece gündüz hiç ara vermeden "boyunduruğumuzdan" kurtulmayı, "hürriyetimizi ve itibarımızı ve kadınlık haklarımızı" elde etmeye çalıştığımızı sanıyorlar.
Yavuz Sultan Selim, 24 Ağustos, 1516 tarihinde "Mercidâbık" savaşını kazandıktan sonra Haleb'e girmiş, iki hafta sonra da oradan ayrılıp Eylül ayı sonunda Şam'a ulaşmıştı. Buradan Mısır'a geçmeden önce de 15 Aralık'a kadar Şam'da kalmıştı. Yavuz Şam'da kaldığı sıralarda, Muhyiddin Arabi Hazretleri'nin (v.638/ 1240) bir kitabında geçen "Sin Şin'a girince Mim'in kabri ortaya çıkar" şeklindeki bir ifadeyi, büyük alim Kemal Paşazade ile birlikte incelemişlerdi. Burada "Sin"in Selim'e, "Şin"ın Şam'a, "Mim"in de Muhyiddin'e işaret olduğu kanatine varılmıştı.
Zeyni Çelebi Osmanlı âlimlerinin meşhûrlarındandır. Bursa'da doğdu. 926 (m. 1520)'de Haleb kadısı iken vefât etti. Bir dersinde talebelerine buyurdu ki:
Bîçâre Abdullah Efendi Osmanlı âlim ve velîlerindendir. 1657 (H.1068) senesinde İstanbul’da vefât etti. Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin talebelerinden Ahmed Efendiden ilim ve tasavvuf yolunun edebini öğrendi. Tahsîlini tamamladıktan sonra, insanları doğru yola sevk etmek için Manisa’ya gitti. Sonra İstanbul’daki Zeyrek Câmiinde vaaz ve nasîhat etmekle vazîfelendirildi. Bilâhare Ali Paşa Dergâhına şeyh tâyin edildi. Konuşma ve hitâbet kâbiliyeti çok yüksekti. Tasavvuf yolunun ince meselelerinden bahsederdi. Vaazlarına uzaktan ve yakından çok kimse gelirdi. Onun zamânında evliyâya dil uzatan çoktu. Bir gün kürsüye çıkıp, tenkid edenleri de iknâ edecek tarzda beliğ bir vaaz verdi. Bu vaazında şunları anlattı:
Emir Gilân-ı Vâşi hazretleri evliyânın meşhurlarındandır. Buhârâ yakınlarında bulunan Vaş köyünde doğdu. Seyyid Emir Külâl hazretlerinin talebelerinden oldu. Onun dersleri, sohbetleri ve teveccühlerinin bereketi ile ilimde ve evliyâlık derecelerinde yükseldi. On dördüncü asırda yaşadı ve bu asrın sonlarında vefât etti.
Timur Han'dan sonra yerine geçen oğullarından Şahruh, babası gibi alimlerle oturup kalkmaktan zevk alırdı. Şahruh'un çevresindeki ulemadan biri de Nimetullah Efendi idi. Aynı zamanda evliyadan olan Nimetullah Efendi'nin dilinden düşürmediği bir söz vardı: "Allah haramdan kaçanı korur" (Yani kişi haramdan kaçarsa Allah ona haram yedirmez, nasip etmez, demek istiyordu.) Bu sözü sık sık tekrar eder, bununla biraz da hükümdar ve adamlarını uyarmak amacı güderdi. Şahruh da bunun her zaman mümkün olmayacağını, insanın bazen bilmeden de harama el uzatabileceğini ileri sürerdi. Şahruh bir gün sarayında özellikle Nimetullah Efendi'yi ağırlamak üzere bir ziyafet düzenledi.