7 YAŞINDA HARBE KATILDIM

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 02 Kasım 2004

Çanakkale muharebeleri sırasında 7 yaşında olan ve savaşa katılan Recep Duray, daha sonra hatıralarında o günleri şöyle anlatır:“Çanakkale Savaşı başlamıştı. Köyümüz, muharebelerine cereyan ettiği bölgenin tam ortasında kalıyordu. Askerler, köyümüzün hemen üst taraflarında siperler kazıyorlardı. Kimbilir belki yarın buralar kan gölüne dönecekti. Düşman gemileri boğaza girmişler di. Köydeki herkes gibi, anam ve kardeşlerim, cephanelikten siperlere arabalarla cephane taşımaya gidiyorlardı. Ben o zaman henüz 7 yaşında olduğum için evde yalnız bırakıyorlardı. Hiç unutmuyorum; günlerden 17 Mart 1915. Evde kimse yok. Canım sıkıldı ve yandaki komşu Saliha Ninenin evine gittim. Kapı açıktı, içeri girdim. Saliha Nine, torunları Ahmet ve Üzeyir ile oturuyordu. Baktım, Saliha Nine ağlıyordu. Beni görünce:-Demin siperdekileri düşündüm. Ne mutlu onlara. Vatan borcunu ödüyorlar. Belki de şehid olacaklar. Ama biz burada otu...

Devamını oku...

KIRIMLI AHMET

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 01 Kasım 2004

93 harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının en şiddetli günlerinde, Akçaabat sokaklarında bağıran tellalın söyledikleri sözler halkın yüreğine hançer gibi saplanıyordu:-Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin! Moskof gavuru onsekiz parça harp gemisi ile gelip Sargana deresi ağzına asker döktü. Dinini memleketini seven kara Moskofa karşı silaha sarılsın. Herkes eline ne geçerse alıp gelsin!O sırada Moskoflar kıt’alar halinde kasabaya doğru ilerlemeye koyulmuşlardı. Akçaabat o tarihlerde ne kadar yerdi ki zaten! Kasabayı kır gezintisine çıkar gibi işgal edeceklerdi! Fakat kasaba dışında öyle bir mukavemetle karşılaştılar ki, büyük zayiat vererek geri çekildiler. Rus kumandanı saçını başını yoluyor:-Olamaz!...İmkansız!... bir kasaba. Çoluk-çocuk, kadın! Bunların yarısı kadar da ihtiyar. Korkak herifler. Nasıl yüz çevirirsiniz?

Devamını oku...

EDİRNE’Yİ MÜSLÜMANLARA TEKRAR İHSAN EDECEK

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 31 Ekim 2004

Muhammed Emin Erbilî hazretleri, İslâm memleketlerinin kâfirlerin eline düşmemesi için çok duâ ederdi. Mısır'da bulunduğu sırada sevdiklerinden birini ziyârete gitti. Fakat bu sırada üzüntülüydü. Ziyâretine gittiği kimse üzüntüsünün sebebini sordu. Muhammed Emin Efendi buyurdu ki: "Edirne'nin küffâr eline düştüğü haberi sana ulaşmadı mı?" O kimse dedi ki: "Efendim ne yapalım elimizden ne gelir?" Muhammed Emin Efendi; "Allahü teâlâya duâ edelim ve bu musîbetin İslâm memleketinden uzaklaşması için yalvaralım." buyurdu. Talebelerinin toplanmasını emretti. Allahü teâlânın ism-i şerîfini çok andıktan sonra hep birlikte bu musîbetin gitmesi için duâ ettiler. Muhammed Emin Erbilî hazretleri bir ara gözden kayboldu. Kısa bir müddet sonra sevinerek meclise geldi ve; "Allahü teâlâ burada bulunanların duâsını kabûl buyurdu. Edirne şehrini müslümanlara tekrar ihsân edecek." dedi. Söylediği gibi oldu. Bir müddet sonra Edirne'nin kurtulduğu haberi duyuldu.

Devamını oku...

AKÇAKOCA KALESİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 30 Ekim 2004

Osmanlı devletinin kuruluş yılları. Orhan Gazinin silah arkadaşları, İzmit ve civarını ele geçirmişti.  Buralara Anadolu içlerinden göç eden Türkmen boyları yerleştiriliyordu. Böylece Anadolu’nun Türkleşmesi daha geniş alanlara yayılıyordu. İzmit havalisinde ele geçirilemeyen tek kale, Karadeniz sahilindeydi. Çok sarp bir yerde kurulu olduğu için zaptedilmesi çok zordu. Fakat buranın tekfuru zaman zaman Türk köylerine saldırıp gençleri esir alıyor, kadınlara saldırıyordu. Orhan Gazi, yaşlı Akça Koca’ya burasını zaptetme emrini verdi. O sırada Akyazı’da bulunan Akça Koca, hemen harekete geçti ve gün doğmadan kaleye ulaştı. Kaledekiler henüz uykudaydılar. Hemen gazileri kale kapılarına taksim eden Akça Koca, 20 arkadaşıyla birlikte kalenin büyük kapısı önünde pusuya yatıp beklemeye başladı. Güz doğduktan sonra kaledekilerin bir kısmı tarlalara gitmek üzere kaleden çıkmaya başladılar. Açılan kale kapıları, onlar için büyük bir fırsattı. Kaleden çıkanların arkası kesilince Akça Koca, arkadaşlarına hücum emrini verdi ve kapılar kapanmadan kaleden içeri girmeyi başardılar. Hemen kılıçlarını çekip Allah Allah” nidalarıyla yeri göğü inletmeye başladılar. Herkes kaçıyor, saklanacak yer arıyordu. Akça Koca, Tekfurun konağını buldu ve adamı kıskıvrak yakaladı. Tekfur için yapılacak bir şey kalmamıştı. Gazilerden aman diledi ve kaleyi terketmek için izin istedi. Kalede herkes sevinçliydi. Çünkü tekfurun zulmünden kurtulup Osmanlı adaletine kavuşmuşlardı. Bu kaleye daha sonra, burasını fetheden Akça Koca’nın ismi verildi ve ona yurtluk olarak tahsis edildi.

Devamını oku...

BURAK REİS

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 29 Ekim 2004

Sultan II. Bayezid Han devri. Venediklilerle deniz savaşları yıllardır sürüyor. Kaptan-ı Derya Gedik Ahmet Paşa, Yunanistan’ın batısında bulunan, fakat Venediklilerin en önemli üslerinden biri olan İnebahtı kalesini denizden kuşattı. Donanmasının sancak fırkasına Kemal Reis, iskele fırkasına da Burak Reis kumanda ediyorlardı. Kale kumandanı Zoanomorti, teslim olması için gönderilen habere karşılık:-Venedik donanması neredeyse imdadımıza yetişir. Eğer bu donanmayı yenecek kadar güçlüyseniz, kaleyi size hemen teslim ederim, dedi.

Devamını oku...

SİNAN REİS

1001 Osmanlı Hikayesi

Perşembe, 28 Ekim 2004

Akdeniz’de Barbarosların hakimiyet kurmaya namzet olduğu seneler. Türk korsanlar, Hristiyan gemilerine göz açtırmıyorlar. Bir Rodos Galisi (Büyük savaş gemisi), Malta açıkların da bir Türk kalyonu ile karşılaştı. Amiral, üzerlerine doğru hızla gelen bu kalyondakilerin kim olduğunu aklına bile getirmeden gevrek gevrek gülmeye başladı:-Bunlar da pek acemi çaylaklara benziyorlar. Üzerimize geldiklerine göre kim olduğumuzu bilmiyorlar galiba!Aynı anda Türk kalyonunda Sinan Reis, İlyas Reis ve arkadaşlarını şehid eden Amirali yıllar sonra karşılarında gördükleri için Allah’a şükürler ediyorlardı. Rodoslular, Türk gemisine iyice yaklaştıklarında, ön ve kıç kamaralarda dolaşan, mizane ve trenketedeki başları sarıklı ve mendilli insanları gördükten sonra:-Bunlar Türk denizcileri!.. Zorlu bir mücadele olacağa benzer... demekten kendilerini alamadılar.

Devamını oku...

LÜTFİ PAŞA VE YA’KUB EFENDİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 27 Ekim 2004

Lütfi Paşa, Yanya beyi idi. Lütfi Paşanın hayır ve hasenât yapmakla tanınan zevcesi Şâh Sultan, Ya'kûb Efendinin büyük bir zât olduğunu bilir; hürmet, muhabbet ve edeb gösterirdi. Bu günlerde Lütfi Paşanın İstanbul’a gelmesi lâzım olunca, yola çıkacakları sırada Şâh Sultan, Ya'kûb Efendiye o zamanlarda İstanbul'da bulunan büyük zâtları sordu. O da, İstanbul’da Merkez Efendiye tâbi ve talebe olmalarını söyledi. Lütfi Paşa İstanbul’a gelip, vezîr-i âzam oldu. Şâh Sultan, Merkez Efendi ve talebelerine çok alâka gösterdi. Ya'kûb Efendi ile Merkez Efendinin birbirlerine olan muhabbetlerini İstanbul’a gelince daha iyi anladı. Dâvûdpaşa Mahallesinde, güzel bir câmi ve bir de hânekâh (dergâh) yaptırıp, sonra fermân ile Ya'kûb Efendinin İstanbul’a gelmesini temin ederek, bu yaptırdığı dergâhta yerleşmesini sağladı. Ya'kûb Efendi bu hânekâhda on sekiz sene kalıp, İslâma hizmet eyledi. Merkez Efendi, Kocamustafapaşa’da, Ya'kûb Efendi Dâvûdpaşa'da, aralarında muhabbet ve yakınlık ile, insanlara çok hizmet edip, yüzlerce talebe yetiştirdiler. Talebeler bâzan dergâhın birine, bâzan diğerine giderek, bu büyük zâtların vesîlesiyle, ilim ve velîlikte çok yüksek derecelere ve üstün makamlara kavuştular.

Devamını oku...

İSTANBUL’DA ÜÇ GECE

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 26 Ekim 2004

Birinci Dünya Savaşında yedek subay olarak askere alınan ve Kafkasya cephesinde savaşan Hüseyin Kadri bey, daha sonraları İkdam gazetesinde neşredilen hatıraların dan birinde, başından geçen şu hadiseyi nakleder:Kolordu kumandanı bir gün beni çağırdı ve gizli bir vazife için üç günlüğüne İstanbul’a göndereceğini söyledi. Bunu duyunca nasıl sevindiğimi anlatamam. Evden ayrılalı iki seneden fazla olmuştu. Validemi, hemşiremi ve uzun zamandır haber alamadığım nişanlımı görecektim. Trabzon’a kadar araba ile geldikten sonra buradan, İstanbul’a gidecek olan bir gemiye bindim. Nihayet bir gece vakti özlediğim memleketime kavuştum. Fakat, Galata rıhtımında karaya çıktığımda bana buraları bir değişik geldi. Evimiz Vefa’da idi. Hemen bir araba bulup eve geldim. Gittikçe artan bir heyecanla kapıyı çaldım. Ses yok... Acaba bu saatte nerede olabilirler? Bilhassa hizmetçimizin sokak kapısının önünde ki odada yattığını bildiğim için, kapının çalındığını duymamaları bana acaip geldi. Tekrar çaldım, yine ses yok.

Devamını oku...

BALTACI MEHMED PAŞA VE ÜNSİ HASAN EFENDİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 25 Ekim 2004

1711 senesi Vezîriâzam olan Baltacı Mehmed Paşa bir müddet sonra Moskova seferine tâyin edilmişti. Sefere çıkmazdan önce duâ için nice kere Şeyh Ünsî Efendiyi dâvet etti. Ünsî Efendi özürler bildirip, dâvetine gitmedi. Vezir Mehmed Paşa; "O halde biz onun yanına gideriz. Gece kapısı açık olsun." diye haber gönderdi. O gece tebdîl-i kıyâfet edip yatsıdan sonra dergâha geldi. Vezir tevâzu gösterip Ünsî Hasan Efendinin ellerinden öptü. Huzûrunda edeb ile oturdu. Sonra da; "Efendim! Benim babam da Halvetî tarîkatının önde gelen büyüklerindendir. Bana duâ ediniz. Kerem ve himmet ediniz. Ömrümde sefer nedir, asker idâresi ve sevki nedir bilmem. Sizin duâ ve yardımlarınıza muhtâcım. Yoksa ben bu işin ehli ve erbâbı değilim. Bu işin hakkından dahi gelemem." dedi. Bunun üzerine Ünsî Hasan Efendi ona; "Moskof kâfirlerinin mağlub olacağını, aman dileyeceğini, hor ve hakîr olacağını, sulh isteyeceğini, başından sonuna olacak şeyleri açıkça bildirdi. Baltacı Mehmed Paşa üç saat kadar orada kalıp, sonra edeb ile ayrıldı. Ertesi gün evde bulunan hanımlar, Hasan Efendinin vezîriâzama olan sözlerini etrâfa söylediler. Hakîkaten bir zaman sonra dedikleri meydana çıktı.

 

 

Devamını oku...

ZEYNEP KADIN

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 24 Ekim 2004

-Ana yetiş, kapı çalınıyor!-Üstüme iyilik sağlık, bu saatte kim olsa gerek-Belki Hasan’dan bir haber geldi, içim öyle diyor, yetiş ana!Gelinin bu sözü üzerine Zeynep Kadın telaşla yerinden fırladı ve sokak kapısına koştu. Gelen, köyün ihtiyar zaptiyesi Osman Efendi idi. –Osman efendi, mektup mu var?-Evet, fakat doğrudan sana değil, hele başını ört de azıcık mescide kadar gel, sana söyleyeceklerimiz var.Zeynep kadın, Osman Efendinin bu şekilde çağrışından az çok meşum bir haberin kokusunu almakla beraber, metanetini kaybetmedi. Fakat ortalığı telaşa vermedi. Çünkü gelini dokuz aylık hamileydi ve evin iç kapı eşiğinde, karanlıkta onları dinliyordu. -Ana kimmiş, ne varmış?-Hiçbir şey yok, Osman efendi gelmiş, mektup var diyor. Mescide kadar gidip İmam efendiye okutacağız.

Devamını oku...