Yolumuzu Aydınlatanlar • 12.03.2009
İmâm-ı Şibli hazretleri şöyle bir hadise anlatır:
Komşularımdan birisi vefât etmişti. Rü'yâmda onu gördüm. Allahü teâlânın ona nasıl muâmele ettiğini sordum. Bana şöyle dedi: "Ey Şibli! Başıma çok korkulu işler geldi. Hesaba çekilip suâl sorulurken çok sıkıntı çektim. Kendi kendime; bu sıkıntı ve musibet bana nereden geldi? Hâlbuki ben, Müslüman olarak rûhumu teslim ettim diye düşünürken, bana şöyle dendi:
Yolumuzu Aydınlatanlar • 13.03.2009
Hasan Sekkâf, tasavvuf büyüklerindendir. Yemen diyârında bulunan Terim beldesinde yaşamıştır. Doğum târihi tesbit edilememiştir. 813 (m. 1410) senesinde vefât etti. Zamanındaki evliyânın büyüklerinden olan Hasan Sekkâf'ın baba ve dedeleri de kendisi gibi âlim ve evliyâ zâtlar idi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 13.03.2009
Muhyiddin Magnisavizâde, zamanının âlimlerinden okudu ve Molla Hüsrev'in ders verdiği Ayasofya Medresesi'ne talebe oldu. Medresenin en üst bölümündeki odasında, geceler boyu kandilini yakar, ders çalışırdı ve çalışması sabah namazına kadar sürerdi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 15.03.2009
Ahi Evrân (Mahmûd bin Ahmed) 567 (m. 1171) yılında, İran'da Batı Azerbaycan taraflarındaki Hoy kasabasında dünyâya geldi. Memleketine nisbetle "Hoyi" denildi. İmâm-ı Fahrüddin Râzi'den çeşitli ilim dallarında ders, Ahmet Yesevi hazretlerinin talebelerinden de feyz aldı. Şihâbüddin-i Sühreverdi hazretlerinin sohbetlerinde bulundu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 16.03.2009
Dün bahsettiğimiz gibi, Ahi Evran, beş yıllık tutukluluk süresini bitirdikten sonra Denizli'ye gitti. Bir müddet sonra Sadreddin-i Konevi hazretlerinin isteği üzerine, diğer ulemâ ile birlikte Konya'ya döndü. Konya'da bir müddet ikâmet edip, Müslümanları irşâd ile meşgûl oldu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 16.03.2009
Muhammed Nasûhi Efendi, 1647 (H.1057) senesinde doğdu ve 1718 (H.1130) senesinde İstanbul'da vefât etti. Kabri Üsküdar, Doğancılar'da Nasûhi Dergâhı bahçesindedir...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 18.03.2009
Yine böyle bir Mart ayı... Çanakkale Savaşı bütün şiddetiyle devam etmektedir... Müstahkem Mevki Komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa bir gece çok enteresan bir rüya görür. Rüyasında kulağında yankılanan ses şöyle demektedir: "... Deniz üzerine bak! Denize doğru nazar eden Cevat Paşa dalgalar arasında çiçeklerle bezenmiş pırıl pırıl "Kef" ve "Vav" harflerini görür. Heyecanla uyanan Cevat Paşa, rüyaya bir anlam veremez...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 19.03.2009
Kefevi Hüseyin Efendi, aslen bugünkü Kırım'da bulunan Kefe'dendir. 1010 (m. 1601)'da Mekke'de vefât etti...
Memleketinde zamânının âlimlerinden akli ve nakli ilimleri tahsil etti. Daha sonra İstanbul'a gelip Medine-i münevvere kadısı Dâvûd-zâde Efendi'nin hizmetinde bulunup, ilim tahsil etti ve onun yanında mülâzım (stajyer) olarak vazife yaptı.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 20.03.2009
Kâf-zâde Abdülhay Efendi, Osmanlı âlimlerinden ve şâirlerindendir. "Kâf-zâde" diye meşhûr olmuştur. Babası, Birinci Sultan Ahmed Hân zamânı âlimlerinden, Kâf-zâde Feyzullah Efendi'dir. Ebüssü'ûd Efendi'nin dâmâdı olan Ma'lûl-zâde Efendi'nin torunudur. 998 (m. 1589) senesinde İstanbul'da doğdu. 1031 (m. 1622) senesinde İstanbul'da vefât etti. Zincirlikuyu'da dedesi Ma'lûl Emir Efendi Mektebi bahçesinde defnolundu.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 21.03.2009
Hâşim-i Keşmi, Hindistan'da yetişen evliyânın büyüklerindendir. Küçük iken, Hân-ı Hânân Abdürrahim'in sohbetinde bulundu. Bunun vâsıtası ile Hâce Bâki-billah'ın sohbeti ile şereflendi. Bu hocasının vefâtından sonra, İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin sohbeti ve hizmetine kavuştu.