Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.486.938
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Fâtih Sultan Mehmed Han'ın oğlu Bâyezid Amasya vâlisi idi. Şehzâde Bâyezid, Çelebi Halife Muhammed Cemâleddin Efendiye çok iltifât eder, talebele rine ve dergâhına ihsânlarda bulunur, duâlarını taleb ederdi. Fâtih Sultan Mehmed Han vefâtından önce de duâ etmesi için haber gönderip, fakirlere sadaka dağıttırmıştı. Her şehzâde gibi, şehzâde İkinci Bâyezid de, babasından sonra pâdişâh olmak, kendisine veri len onca emeğe karşılıkta bulunmak istiyordu. Çünkü her şehzâde sultan olmak için yetiş tirilir, kısmetse sultan olurdu. Çelebi Halife, herkese karşı iyi niyet ve hüsn-i zân sâhibi, ilim ve tasavvuf ehli Şehzâdeyi kırmadı. Onun için duâ ve niyazda bulundu.
Penç kalesi, Süleymân Şah zamânında mücâhid gâziler tarafından alınmak istendi. Kaleyi top ve tüfekle günlerce muhâsara altında tuttular. Bu sırada yirmiden fazla gâzi, orduya azık getirmek için, Penç Kalesinin ilerisindeki Lince vilâyeti taraflarına giderlerken, yolda bol miktârda ganimet ele geçirdiler. Gaziler bu ganimetin verdiği sevinç içinde yollarına devam ederlerken, karşılarına yedi yüz kadar düşman askeri çıktı. Gâzilerin sayısı az olduğu için onlara teslim oldular. Düşman askerleri bunları alıp, Lince'ye yedi gün mesâfe uzaklıkta ve deniz kenarında bulunan Papa Suntüres Kalesine hapsettiler. Bu kalenin tâmire ihtiyâcı vardı. Bu yüzden esir müslümanları tâmir için gündüz çalıştırırlar, gece hapsederlerdi. Bu esirlerin içinde, Ahmed Zâza isminde bir zât vardı. Bu zât şöyle anlatır:
Dün, Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin, Seyfeddin isminde dört talebesi var demiştik. Bunlardan biri de Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin kahrına uğrayan Seyfeddin'dir. Yani Seyfeddin Bâlâhâne. Bu Seyfeddin ile Muhammed Pârisâ'nın amcası Hüsâmeddin Yûsuf ile Seyfeddin Hoşkan, gece-gündüz berâber sohbet edip, birbirinden ayrılmazdı...
Ebû Ca'fer Gırnatî hazretleri hadîs, kırâat, usûl ve Mâlikî mezhebi fıkıh âlimidir. Endülüs'te (İspanya) Gırnata (Granada) sehrinde doğdu. Buradaki birçok âlimin ilimlerinden istifade etti. Endülüs'ün çeşitli bölgelerine, Kuzey-Batı Afrika'daki ilim merkezlerine giderek ilim tahsil etti. Endülüs’ün çeşitli bölgelerine kadı tayin edildi. 699 (m. 1299) yılında vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Muhammed bin Aliyyân hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Onuncu asırda yaşadı. Ebû Osman Hayrî ve Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin sohbetlerinde bulundu ve onlardan ders aldı. Şöyle anlatılır: “Bir gün aklına bir suâl geldi. Düşündü taşındı, buna bir türlü cevap bulamadı. Bu suâlin cevâbını hoca Ebû Osman Hayrî’den başka kimse halledemez dedi. Bulunduğu yerden suâline cevap almak için Nişâbur’a gitti. Suâlinin cevâbını alıncaya kadar yolda hiçbir şey yemedi ve içmedi.”
Geçmiş ümmetlerde gurbete çalışmaya giden üç arkadaş, bir ara yoğun bir yağmura mâruz kalınca yol kenarındaki bir mağaraya sığınırlar. Ne var ki, karşı dağdan, düşen yıldırım sebebiyle kopup yuvarlanan bir taş gelir, içinde bulundukları mağaranın kapısına sıkışıp kalır.
İçeride bulunan üç arkadaş korkup düşünmeye başlarlar. Nasıl çıkacaklar kapanmış olan mağaradan? Biri der ki: Bu belâdan kurtulmamızın bir çâresi olabilir. O da, Rabbimizin rızâsı için yapmış olduğumuz iyilikler. Gelin bunları şefaatçı yapıp buradan kurtulmayı Rabbimizden dileyelim.