Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.490.640
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Sultan Orhan Gâzi, âlimleri, evliyâyı görüp gözeten bir zât-ı muhterem idi. O mübârek kimse,birgün Alâeddin Esved hazretlerini ziyârete gitti. Onun mahalline vardığında, Alâeddin Esvedhazretleri nâfile namaz kılmakta idi. Orhan Gâzi, avluda bekledi. Bu sırada farz namaz vaktigeldi. Orhan Gâzi ve orada bulunan Alâeddin Esved'in talebeleri namaz için hazırlandılar.Namazın sünnetini kıldılar. İkâmet okununca, Kara Halil imâmete geçti. Cemâata namazıkıldırdı. Alâeddin Esved de, odasından çıkıp namaza katıldı. Namazdan sonra bir müddetsohbet ettiler. Orhan Gâzi edeble dinledi. Sonra başını kaldırıp;"Seferde ve hazerde, ahâli arasında vâki olacak hâdiselerde hükmedip, hak ile bâtılı ayırmak,şer'i hükümleri beyân etmek için bir hâkim-i samedâni lâzımdır. Talebenizden birini benimile sefere gitmek için tâyin etseniz." deyip, merâmını arzetti.
Bir gün Azapkapı'da... Keyif bu ya Hatice Turhan Sultan, İstanbul'u dolaşmaktan çok hoşlanır. Yanına sadık nedimesini alır, güzergahı arabacıya bırakır. İhtiyar faytoncu Valide Hanım'ın huyunu iyi bilir. Daha ziyade fukaranın içine sürer ve gezi bir garip gönlü yapılarak sonlanır. İşte yollarının Azapkapı'ya çıktığı günlerden birinde, boyu büyüklüğünde destiyi sürükleyen minik bir kız dikkatini çeker ve dizginlere asılır. Arabanın perdesi belli belirsiz aralanır ve bir çift meraklı göz küçük kıza takılır. Kızcağız güç halle destiyi kucaklar, lüleye dayar. Alttan diziyle destek verip doldurur ama indirmesi çok zordur. Nitekim beklenen olur, ağır desti yalağa çarpar ve parçalanır. Minik kız kısa bir şaşkınlığın ardından kırıkları toplamaya başlar. Bir yandan içli içli ağlar, bir yandan dizini döve döve ağıt yakar.
Muhammed Emin Efendi, büyük âlim ve evliyânın meşhurlarından Seyyid Fehim Arvâsi hazretlerinin on mübârek oğlundan ikincisidir... Arvas Medresesinde meşhur müderris Molla Muhammed Merhum'un yanında okumuş, mantık ilmini, babasının icâzet verdiği talebelerinden meşhûr Molla Mahmûd Sûri hazretlerinden tamamlamış, diğer bütün ilimleri mübarek babası Seyyid Fehim Arvâsi hazretlerinden okuyarak, feyz almış, az zamanda "Allâme" sıfatıyla şöhret kazanmıştır. Babasından tasavvufta mutlak hilâfet ile şereflenmiş, irşâda mezun buyurulmuştur. Zâhiri ve bâtıni ilimde yüksek derecelere kavuştuktan sonra çok mükemmel hizmetler yapmış, pekçok âlim ve veli yetiştirmiştir...
Şeyh Abdülhay hazretleri, Hindistan evliyâsındandır. 1582 (H.990) senesinde doğdu. İlim tahsiline başladıktan sonra, büyük âlim İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin sohbetlerine katıldı ve talebesi olmakla şereflendi ve mânevi birçok ilimlere kavuştu...
Talha bin Ubeydullah hazretleri, İlk imâna gelenlerden ve aşere-i mübeşşeredendir. "Talha, ile Zübeyr, Cennette komşularımdır" hadis-i şerifi ile medhedildi...
Bu mübarek sahabi, son derece sevimli idi. Orta boylu, geniş göğüslü, yakışıklı bir zattı. İsraf ve aşırılığa kaçmadan iyi giyinirdi. Onun ahlâkının güzelliğine bir misâl olarak şu hadise anlatılır:
Sinop'ta medfûn bulunan ve Takıyyüddin Ebû Bekr Kefevi'nin talebesi olan Mahmûd Kefevi hocasının şu kerâmetini anlattı:"Gemiye binip İstanbul'a gitmek üzere yola çıktık. Ben o zaman gençtim ve bu benim ilk yolculuğumdu. Hoş bir rüzgârla dört gün gittik. Sonra şiddetli bir rüzgârla deniz kabardı. Dalgalar her taraftan vurmaya başladı. Gemide bulunanlar korku, dehşet ve ümitsizlik içinde bâzı mal ve eşyâlarını denize attılar. Bu ızdırap ve sıkıntı bana da ümitsizlik vermeye başladı. Hocam Takıyyüddin Ebû Bekr Kefevi, geminin alt katında sâkin ve telaşsız bir halde oturuyor du. Dalgaların şiddetli vuruşları gemide bulunanların ve benim korkumu iyice arttırdı. Hocam bana bakıp; "Korkma! Allahü teâlâ bizi kurtaracak ve biz Erikli Kasabasının doğu tarafındaki Hacı Baba Dergâhında kuşluk vakti oturup süt içeceğiz ve incir yiyeceğiz." buyurdu. Gemici lerin hesâbına göre seksen mil yolumuz kalmıştı. Ebû Bekr Kefevi hazretleri sükûn ve vekar içinde tatlı ve güzel sesiyle Kehf sûresini okumaya başladı. Biz rahatladık ve korkumuz kalma dı. Halbuki dalgaların vuruşları hâlâ devâm ediyordu. Nihâyet Allahü teâlâ bizi, hocam Ebû Bekr Kefevi hazretlerinin duâsı bereketiyle kurtardı. Gecenin sabahında Erikli sâhiline çıkıp doğruca Hacı Baba Dergâhına ziyârete gitti. Biz de onu tâkib ettik. Hep birlikte oturduk. Hocamız Kur'ân-ı kerim okuyor biz de dinliyorduk. O sırada dergâhın çevresinden bir kadın iki elinde birer çanak ile çıkageldi. Kapları önümüze bıraktı. Biri süt, diğeri incirle doluydu. Şeyh Ebû Bekr Kefevi tebessüm ederek bize baktı ve; "Bismillah ile yiyiniz!" buyurdu. Biz besmele ile yedik. Hocamın bu kerâmetine şâhid olduğumuz zaman, 1542 (H.949) senesiydi."