1001 Osmanlı Hikayesi
• 18.12.2003
Vehbi Tülek
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde başından geçen bir vakayı şöyle anlatır:"İstanbul'dan bazı mektupları hamil olduğum halde ulak olarak hareket ettim ve Gebze, İznik, Eskişehir üzerinden Akşehir'e yaklaştım. Sarplık içinde menzil beygirlerinin ağır yürüyüşü yüzünden o gece dağda kaldık. Sabah namazı için abdest alırken, alaca karanlıkta dağın içinden, cenk kıyafetleriyle heybetli bir süvari çıkageldi. Ama atı ve kendisi bitap... Hemen hakir (Evliya Çelebi):-Bu iyiye alamet değildir, düşüncesiyle endişelenmekle beraber, korku belası onu yanıma davet ettim. Bütün zebun görünüşüne rağmen yeri sarsan adımlarla yaklaştıysa da, kahvaltı soframıza oturmak istemedi. Ama ben:-Elbette bir lokmamızı yemelisin, deyince razı oldu. Sofra başına geçince, hemen sö zü açıp:-Dünya-Ahiret kardeşim ol...Devletten düşmüş bir yiğide benzersin. Atların dahi ze bun olmuş. Nerelisin? Adın nedir? Dediğimde şöyle cevap verdi: