Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.486.386
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Lütfi Paşa, Yanya beyi idi. Lütfi Paşanın hayır ve hasenât yapmakla tanınan zevcesi Şâh Sultan, Ya'kûb Efendinin büyük bir zât olduğunu bilir; hürmet, muhabbet ve edeb gösterirdi. Bu günlerde Lütfi Paşanın İstanbul'a gelmesi lâzım olunca, yola çıkacakları sırada Şâh Sultan, Ya'kûb Efendiye o zamanlarda İstanbul'da bulunan büyük zâtları sordu. O da, İstanbul'da Merkez Efendiye tâbi ve talebe olmalarını söyledi. Lütfi Paşa İstanbul'a gelip, vezir-i âzam oldu. Şâh Sultan, Merkez Efendi ve talebelerine çok alâka gösterdi. Ya'kûb Efendi ile Merkez Efendinin birbirlerine olan muhabbetlerini İstanbul'a gelince daha iyi anladı. Dâvûdpaşa Mahallesinde, güzel bir câmi ve bir de hânekâh (dergâh) yaptırıp, sonra fermân ile Ya'kûb Efendinin İstanbul'a gelmesini temin ederek, bu yaptırdığı dergâhta yerleşmesini sağladı. Ya'kûb Efendi bu hânekâhda on sekiz sene kalıp, İslâma hizmet eyledi. Merkez Efendi, Kocamustafapaşa'da, Ya'kûb Efendi Dâvûdpaşa'da, aralarında muhabbet ve yakınlık ile, insanlara çok hizmet edip, yüzlerce talebe yetiştirdiler. Talebeler bâzan dergâhın birine, bâzan diğerine giderek, bu büyük zâtların vesilesiyle, ilim ve velilikte çok yüksek derecelere ve üstün makamlara kavuştular.
Sultan 1. Ahmed (1590-1617), kalbi hayatının derinliði olan oldukça müttaki bir Osmanlı Padiþahıdır. Bahti mahlasıyla Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) sevgisini ve baðlılıðını ifade eden çok içli þiirleri vardır:Nola tacım gibi baþımda götürsem daimKadem-i resmini ol bazret-i þab-i Resül'ün.Ýþte bu ince ruhlu Osmanlı sultanının vefat etmeden bir gün önce huzurunda bulunan mabeynci Mustafa, Ahmed Han'ın odada muhatabını göremediði kimselere karþı dört defa; "Ve aleyküm selam" dediðine þahit oldu. Mabeynci, bir mânâ veremediði bu garip davranıþ ların sebebini Sultanına sorduðunda, Sultan Ahmed Han þu cevabı verdi:"O anda Hazreti Ebu Bekir-i Sıddık, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali efendilerimiz geldiler ve bana; 'Sen, dünya ve ahiretin sultanlıðını kendine toplamıþsın. Yarın Resulullah (sav) Efendimiz'in yanında olacaksın', buyurdular."Gerçekten de bu Hak dostu, denildiði gibi ertesi gün vefat ederek sevdiklerine kavuþtu.
Sene 1514... Osmanlı ordusu İran'a doğru ilerlemekte... Ancak karşılarına çıkan bir ordu yok... Sultan Selim Han, Safevi hükümdarı Şâh İsmail'e bir mektup gönderdi. Özetle şöyle diyordu: "Erzincan dağ ve tepelerine gelmeme rağmen, sende hâlâ hiçbir hareket yok... Ölümden korkanların kılıç kuşanması ve ata binmesi münâsip değildir... Eğer sende bir parça gayret varsa karşıma çık!.."
Hüseyin Hamevi hazretleri Suriye'deki evliyânın büyüklerindendir. 1106 (m. 1694)'de Şam'da vefât etti. Cenâze namazını Şeyh Abdülgani Nablüsi hazretleri kıldırdı. Bir talebesine yazdığı mektûbunda buyurdu ki:
İbn-i Hallâl hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh ve tefsir âlimidir. 773 (m. 1371) senesinde Bağdad’da doğdu. Bağdad’da babasından ve daha başka âlimlerden ilim öğrendi. İlim öğrenmek maksadıyla daha başka şehirlere de giderek, oralarda bulunan âlimlerden ilim aldı. 834 (m. 1430) senesinde Kâhire’ye gitti. Orada birçok kimse ondan ilim öğrendiler. Sonra Cizre’ye gitti. 836 (m. 1433) senesinde orada vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Fatih Sultan Mehmed Han'ın başveziri Mahmûd Paşa, evinde bir dâvet tertib etti. Dâvete, hurûfi yolunda olan sapıklar da çağırıldı. Fahreddin Acemi de perde arkasına saklanmış, onları dinliyordu. Sohbet ilerleyince, Mahmûd Paşa, kendilerini çok sevdiğini ve her dertlerini çekinmeden kendisine açabileceklerini söyledi. Vezirin bu aşırı sevgi ve muhabbetinden dolayı onu kendisinden zanneden bu kimseler, fırkalarının iç yüzünü anlatmaya başladılar. "Her testi içine konulanı sızdırır" sözü gereğince sapıklıklarını ve küfürlerini açıkladılar. Hattâ:"Allahü teâlâ (hâşâ) Fadlullah'a (Hurûfilik bozuk yolunun kurucusu olup, 1393 senesinde Timûr Hanın oğlu Mirân Şah tarafından öldürülmüştü.) hulûl etmiştir." dediler.