ÇAL ÇOBAN ÇAL

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 11 Ocak 2006

Yıldırım Bayezid Han’ın en sevdiği oğlu Ertuğrul, Sivas’da vali olarak bulunuyordu. Timur Han bütün İran’ı ele geçirip bir kasırga gibi Doğu Anadolu’ya girdi. Osmanlı Devletinin o zamanki en uzak noktası Sivas idi. Timur, hızla Sivas’ı kuşattı ve teslim olmasını istedi. Fakat şehrin kumandanı olan Ertuğrul bunu reddedince şiddetli bir kuşatma başladı. İçeriden elde ettiği adamları, şehrin kapılarını gizlice Timur askerine açınca, Sivas Timur’un eline geçti. Ertuğrul ise bir avuç askeriyle çarpışa çarpışa şehid oldu. Bu haber Yıldırım’a ulaşınca acılar içinde kaldı. Bir yandan Ertuğrul gibi bir oğul, diğer yandan Sivas gibi bir kalenin kaybı onu çok sarstı. Bu yüzden efkar dağıtmak için arasıra Uludağ sırtlarına doğru gezintiye çıkıyordu. Yine birgün yanında veziri olduğu halde dağ eteklerine çıkmıştı. Biraz sonra, koyunlarını otlağa salmış, sırtını bir ağaca yaslamış bir çobanın, kavalıyla içli havalar çaldığını duydular ve oraya yöneldiler. Bir müddet gözyaşları içinde onu dinledikten sonra Yıldırım Bayezid Han:“Çal çoban çal...Keyif de senin, rahat da senin. Kaybettiğin neyin var ki. Sivas gibi kalen mi gitti, Ertuğrul gibi oğlun mu öldü? Çal çoban çal...”

Devamını oku...

Sa'îd bin Cübeyr (rahmetullahi aleyh)

Meşhurların Son Sözleri

Salı, 10 Ocak 2006

Devrin valisi Haccâc bin Yusuf, yakın adamlarından birini on kişi ile birlikte Sa’îd bin Cübeyr’i çağırmaya gönderdi. Onu getirmeye giderlerken, bir râhibin kilisesine vardılar. O râhibden Sa’îd bin Cübeyr’i sordular. Râhib onlara yol gösterdi. Gidip, Sa’îd bin Cübeyr’i “radıyallahü anh” secdede buldular. Selâm verdiler. Başını secdeden kaldırdı ve nemâzını bitirip, selâmlarını aldı. “Haccâc seni çağırıyor”, dediler. Allahü teâlâya hamd ve senâda bulundu, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” tehıyyât okudu. Sonra onlarla birlikte Haccâc’ın yanına gitmek üzere yola çıktı...

Devamını oku...

YANLIŞ GELEN TELGRAF

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 10 Ocak 2006

Süleyman Nazif Bağdat Valisi’dir. Bir gün III. Ordu Kumandanı Hafız İsmail Hakkı Paşa’dan bir telgraf alır. Telgrafı okuyunca birden rengi atar. Şaşkınlığından kolları iki yana yığılır kalır. Etrafındakiler telaşlanıp çok kötü bir haber olduğunu sanırlar. O sırada Nazif gayet alaycı bir şekilde mırıldanır:-Acayip, böyle emir olur mu?Telgrafta şu cümleler yazılıdır: “Onbin okka şeker ile bin okka çayın yirmidört saat içinde tedarik edilerek sevki...”Süleyman Nazif hemen bir kağıt ve hokka ister. Bir cümle de o yazar ve telgrafı getiren zata uzatır:-Götür bunu hemen Paşa’ya tellesinler.Cevabi telgrafta şunlar yazılıdır: “Çin İmparatoruna yazmış olduğunuz telgrafın yanlışlıkla vilayetimize gelmiş olduğu ma’ruzdur

Devamını oku...

Ubeyd bin Hâris (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Pazartesi, 09 Ocak 2006

İslam ordusuyla müşrik ordusu Bedir’de karşı karşıya geldi... İlk karşılaştıklarında; mü’minler, müşrikleri az, müşrikler de mü’minleri az ve zayıf görerek her iki taraf da çarpışmağa isteklenmiş ve heveslenmişti...
Resûl-i ekrem efendimiz, meydana çıkıp Müslümanların saflarını düzeltti. Bâzıları saftan ileri çıkmışlardı. Sanki, düşman üzerine ilk önce biz gideceğiz diyorlardı...

Devamını oku...

SARAYDA BİR DOĞUM

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 09 Ocak 2006

 Baron de Tott, Sultan III. Mustafa zamanında askeri danışman olarak görev yapmış bir subay. 1755 yılında geldiği İstanbul’u dünyanın merkezi olarak görür. Aslen Macar asıllı olan Tott’un Türkiye’de geçirdiği yıllarını kaleme aldığı Fransızca seyahatnamesi çok beğenilmiş, defalarca basılmıştır. Seyahatnamesi için Tott şöyle der: “Ben Türklerin arasında 23 yıl yaşamış olmak sıfatıyla bu millet hakkında daha doğru şeyler yazabileceğime inanmış bulunuyorum.” Baron de Tott’un İstanbul’da bulunduğu 1759 yılında, padişah III. Mustafa’nın ilk çocuğu doğar. Bu doğum, o vakte kadar hiçbir şehzade ve sultan için düzenlenmemiş biçimde şenliklerle kutlanır. Çünkü III. Mustafa’dan önceki iki padişahın çocuğu olmamıştır. Tott, sultanın doğumunu bakın nasıl anlatıyor:

Devamını oku...

Bilâl-i Habeşî (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Pazar, 08 Ocak 2006

Peygamber efendimizin vefâtından sonra Bilâl-i Habeşî ayrılık acısına tahammül edemez olmuş ve artık bir daha ezan okumamıştır. Resûlullah’a olan muhabbetiyle her gün yanıp tutuşuyor, gözyaşı döküyordu. Sonra da Medine’de kalmaya tahammül edemediği için Şam’a gitmeye karar verdi. Hz. Ebû Bekir kalmasını arzu edince, “Yâ Ebâ Bekir sen beni âzad etmemişmiydin? Eğer kendin için âzad etmişsen kalayım, Allah için âzad etmişsen müsâade et gideyim” dedi. Hz. Ebû Bekir “İstediğin yere gidebilirsin” diyerek müsâade etti. Böylece Şam’a gidip orada yerleşti...

Devamını oku...

HIRKA-İ SAADET MERASİMİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 08 Ocak 2006

Topkapı Sarayı’nın Hırka-i Saâdet dâiresinde bulunan Peygamber efendimize ve yakınları na ait olan Mukaddes Emânetler, Osmanlı Devleti zamanında her Ramazan ayının 15’inde ziyâret olunurdu. Bu ziyâretten birkaç gün önce Mukaddes Emânetler’in bulunduğu taht odası nın temizliği büyük bir hürmetle yapılır, padişah başta olmak üzere Has oda ağaları Mukaddes Emânetleri Taht Odasından Revân Odasına taşırlardı. Bu taşıma esnasında pâdişah da Has oda ağaları gibi hizmette bulunur, herhangi bir sebeple bu törende bulunamazsa maiyetinden birini gönderirdi. Ayın 14’ünde merasimde bulunacaklara dâvet tezkereleri gönderilirdi. Dâvetliler ertesi gün öğle namazından sonra Bâbüs-saâde’ye gelerek sadrazamı beklerlerdi. Sadrazam Bâbü’s-sa’âde’ye geldiği zaman Silâhdar ağa tarafından karşılanır, Silâhtar ağa sadrazamın sağına, Has oda başı da soluna geçerdi. Şeyhülislâmın da yanına birer Has oda ağası gelirdi. Sadrazam ve şeyhülislâm yanlarında bulunan ağalarla birlikte Bâbüs-saâde’den içeri girerler, Arz Odası geçildiği zaman, Bâbüs-saâde önünde bulunan davetliler de protokol sıralarına göre Hırka-i Saâdet’in ziyaret olunacağı yere gelirlerdi. Burada herkes ayakta dururdu. Hırka-i Saâdet sandığının karşısında aşir okuyacak olan birinci ve ikinci imamlarla ayakta duramıyacak kadar ihtiyarsa Şeyhülislâmın oturmasına müsaade edilir. Aşir okunduktan sonra padişah Hırka-i Saâdet sandığını açar. Başta sadrazam ve şeyhülislâm olmak üzere diğer dâvet olunanlar protokol sıralarına göre teker teker gidip Hazret-i Peygamberin Hırkası’na yüz sürerlerdi. Bundan sonra hazır bulunan şeyhlerin herbiri sandığın karşısında yer alırlar, duâ ederlerdi.

Devamını oku...

Abdullah bin Mes'ud (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Cumartesi, 07 Ocak 2006

Abdullah bin Mes’ud, Peygamber efendimizin müşaviri olup, her zaman Peygamberimizin huzuruna hatta evine girmeye izin verilmiş, eshâbın seçilmişlerinden, Cennetle müjdelenmişlerden idi. Hep Resûlullahın yanında bulunarak Kur’ân-ı kerîmi iyi öğrendiği gibi pek çok da hadîs-i şerîf dinlemiş, ezberlemiş ve nakletmiştir.

Devamını oku...

KANUNİ'NİN BELGRAD KADISINA GÖNDERDİGİ FERMAN

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 07 Ocak 2006

Kanuni Sultan Süleyman, 1389 yılında Kosova Savaşı ile fethedilen Arnavutluğa bağlı, Belgrad Bölgesiínde yaşayan halkın haklarının korunması için, 1558 yılında Belgrad Kadısına gönderdiği "İnsan Hakları Fermanı"nda şöyle buyurmaktadır:Devlet askerleri (Sipahiler), biçilmeyip el ile yolunan ottan zorla vergi alırlar imiş, kaldırdım. Askerler, ev yakınında bulunan bağ, bahçe ve bostanlardan yemeklik için üretim yapanlardan para almak isterler imiş, almasınlar, yasakladım. Boş yerlere tarla açanlardan, ihya edenlerden vergi alınmasın. Nehir üzerlerindeki dolap ve karaca değirmenler, yeni
yapılmış olsalar dahi fazla vergi alınmasın. Askerler, tarla ürünlerini satmak için, halka pazar yerine götürmelerini isterler imiş, pazara götürülmesin, teklif dahi edilmesin. Askerler boyunduruk hakkı diye vergi almasınlar. Askerler savaşa gitseler, geride kalan mallarını köy halkından güvenilir adamlar korusunlar. Yeni evlenen yeniçerilerden ‘gerdek hakkı' diye vergi
alınır imiş, bundan böyle alınmasın. Savaş esnasında bile askerler eve girip arı kovanlarına dokunmasınlar ve yerleştiği yerde, evleri önünde, sancakları altında kendi geçimleri için ürettikleri arı kovanından dahi vergi alırlar imiş. Onu dahi göresin. Başka kovanlık
olmayıp, evleri yanında ve sancakları altında olan kovandan dahi vergi aldırmayasın. Kovan hakkı bahanesi ile askerler savaş esnasında bile bu bahaneyle evlere girmekten men eylensin. Bu husus için şikayet ettirmeyesin.

Devamını oku...

Ebû Talha el-Ensarî (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Cuma, 06 Ocak 2006

Resûlullahın âhirete irtihalinden sonra, Eshab-ı kirâmın her biri, onun ayrılık acısına dayanamayarak başka şehirlere hicret etmişlerdi. Hz. Ebû Talha da, ayrılık acısıyla Şam’a gitti. Burada uzun müddet kaldı. Medine’ye dönüp, Resûlullah’ın kabr-i şerîfini ziyaret etmek arzusu her geçen gün fazlalaşmasına rağmen, ancak Hz. Ömer’in şehid edilmesine yakın bir zamanda gelebilmişti...

Devamını oku...