ÂLİM SADRAZAM FÂZIL MUSTAFA PAŞA

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 21 Aralık 2005

Haziran 1680’de vezir olan Fâzıl Mustafa Paşa, 1683’te Niğbolu sancağı da verilmek sûretiyle Silistre (Özü) vâlisi ve Lehistan serdarı oldu. Lâkin veziriâzam Kara Mustafa Paşanın katli üzerine bu da gözden düşerek aynı yıl serdarlıktan azlolunup, emekli edildi. Kendisine Azaz ve Kilis sancakları arpalık olarak verildi. 1684 sonlarında Sakız muhâfızlığına gönderilen Mustafa Paşa, 1686’da Boğaz muhâfızı olup, kapıkulu ocaklarının cephede isyânı ve İstanbul’a hareketleri sırasında sadâret kaymakamlığıyle İstanbul’a dâvet olundu (1687). Bu sırada pâdi şah bulunan Sultan Dördüncü Mehmed Hana karşı orduda bir isyan hareketi meydana gelmişti. Bu isyan ateşinin önüne geçilemediğinden, ordu daha İstanbul a girmeden alınan tedbirlerle Dördüncü Mehmed Han hal edilip yerine kardeşi İkinci Süleymân Han pâdişah yapıldı.

Devamını oku...

Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Salı, 20 Aralık 2005

Ebû Saîd el-Hudrî hazretleri, Eshâb-ı kirâmın fakihlerindendir. Babası, Medine’de İslâm’ın tebliği başladığında Müslüman olmuş, bu vesileyle Ebû Said de Müslüman bir aileden dünyaya gelmiştir...
Ebû Saîd el-Hudrî bin yüz yetmiş hadis rivâyet etmiştir. Bunlardan kırk üç tanesi Buhâri ve Müslim’de yirmi altısı yalnız Buhâri’de, elli ikisi yalnız Müslim’de, diğerleri öteki hadis kitaplarında bulunmaktadır...

Devamını oku...

OSMANLI’DA PEYGAMBER SEVGİSİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 20 Aralık 2005

Osmanlı'nın, temellerindeki en sağlam harçların başında, "Peygamber Sevgisi" gelmiştir. Osmanlı, Peygamber Efendimiz'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ve O'nun kutsal beldesine karşı, derin muhabbet, hürmet ve sadâkâtini büyük bir hassasiyetle muhafaza etmiş ve devletinin en muhkem kâidelerinden biri hâline getirmiştir. Bu ruh, yedi iklim üç kıta demeden, asırlar boyunca Osmanlı'yı arkasından sürüklemiştir. İlâ-yı Kelimetullâh dâvâsı uğrunda fütuhatta bulunurken; Osmanlı'nın baş hedefleri arasında hiç kuşkusuz rızâyı bâriyi kazanmak kadar Peygamberimizin hoşnutluğuna mazhar olmak da vardı. Osmanlı Sultanları, hayatları boyunca gazâ meydanlarında hep bu ulvî gâyeyi gözetmiş ve bunun efsunuyla hârikalar sergilemişler dir. Hâl böyleyken, Peygamberimize hürmet ve muhabbet, soylu ceddimizin en mümeyyiz vasfı ve şiârı olma husûsiyetini kazanmıştır. Söz konusu asil duygularını her zaman ve mekân da açığa vurmayı; hattâ devlet çapında bir ciddiyet ve duyarlılığa bürümeyi meziyet bilmişler dir. Tarih, bunu îzah eden birbirinden muhteşem misâllerle doludur.

Devamını oku...

Muaz bin Cebel (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Pazartesi, 19 Aralık 2005

Muaz bin Cebel hazretleri, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, helâl ve harâm ilmini en iyi bilenlerdendir. Milâdî 605 senesinde Medine’de doğdu. Hicretin 18. (m. 640) yılında Kudüs ile Remle arasındaki Amvas köyünde vefât etti...
“İkinci Akabe Bîatı”nda, kendi canlarını ve mallarını korudukları gibi Peygamber efendimize yardım ederek İslâmiyete hizmet edeceklerine söz verip, Müslüman olan yetmiş Medineliden birisi de Muaz bin Cebel’dir (radıyallahü anh). Onsekiz yaşında iken Müslüman oldu.

Devamını oku...

AMİN ALAYI

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 19 Aralık 2005

Osmanlı Devletinde 4-7 yaş arasındaki çocuklara “elif-ba” ve ahlak bilgilerinin öğretildiği ilk mektebe başlatılırken yapılan merasim. Bu merasimin bir kandil günü olmasına bilhassa dikkat edilirdi. Bu mümkün olmazsa, pazartesi veya perşembe günleri yapılırdı.Merasime bir gün önceden evin temizliğiyle başlanırdı. Ayrıca ailenin mensupları Kapalıçarşı’ya giderek, okula başlayacak çocuğa ve mahalledeki fakirlerin çocuklarına gerekli eşyaları alırlardı. Bundan başka aile yadigarı rahle de cilaya verilirdi.Amin alayı yapılacağı gün, sabah namazından sonra çocuğa yeni elbiseleri giydirilir, hazırlık tamamlanınca ailece Eyüb Sultan’a gidilir ve burada dua edilirdi. Eve dönüldükten kısa bir süre sonra, okul çocukları ile ilahiciler gelirdi. Her okulun ayrı bir ilahicisi vardı. Semtte, amin alayı bir seyir vesilesiydi. O gün sokaklarda bir bayram havası ve görülmedik bir kalabalık olurdu.

Devamını oku...

Ebû Musa el-Eş'ari (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Pazar, 18 Aralık 2005

Ebû Musa el-Eş’ari hazretleri, Resûlullah efendimizin vâlilerindendir. Resûlullah zamanında Zebid, Aden ve Yemen valiliklerinde bulundu. Peygamber efendimiz onu, Muaz bin Cebel ile birlikte Yemen’e vali gönderirken ikisine hitaben şöyle buyurdu;
“Yemen’e vardığınızda halka kolaylık gösteriniz ve güçlük göstermeyiniz! Sevindirin de nefret ettirmeyiniz. Muhabbet ediniz de ayrılmayınız.”
Resulullah ile Zâtü’r-Rika Gazâsında, Mekke’nin Fethinde, Huneyn Gazâsında bulundu. Hz. Ömer’in hilâfetinde Kûfe, Basra valiliklerine tâyin olundu. Burada vâli iken Ehvaz, İsfehan ve Nusaybin fethedildi.

Devamını oku...

YİRMİSEKİZ MEHMED ÇELEBİ VE PARİSDE OPERA

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 18 Aralık 2005

Paris şehrine mahsus bir oyun varmış ki opera derlermiş, acayip sanatlar gösterirler miş, büyük toplantı olurmuş. Kibar-ı şehr varırlar ve vasi dahi ekseriya varıp kral dahi arasıra gelirmiş.Bir gün entrodüktör, mahut kral tarafından bir hento getirip tebeamızla bizi alıp gittik. Vasi'nin sarayına bitişik bir yere vardık. Ol mahall-i mahsus opera için yapılmış. Rütbelerine göre herkesin oturacak yeri var. Bizi kral oturduğu yere götürdüler. Kırmızı kadife ile döşenmişti. Vasi dahi gelmiş, yerine oturdu. Erkekler ve kadınlar ile dolmuştu ve yüzden fazla enva-ı saz hazırdı.Akşama bir saat vardı. Her taraf kapalı olmakla birkaç yüz balmumu yanmış ve billur avizelerde dahi hesapsız mumlar yanmıştı. Ol mahal ziyade özentili yapılıp cümle trapzanları ve amudları ve dört duvarı ve sakfı sırma işlemeli olup ve gelen hanımlar dibalara ve cevherlere müstağrak olup mumların şu'lesinden bir halet-feza parıltı zuhur etmiştir ki tabir olunamaz. Karşımızda sazendeler oturduğu mahalde bir münakkaş büyük perde asmışlardı. Tamam yerleştikten sonra nagah ol perde kalkıp arkasından bir büyük saray zuhur eyledi. Sarayda oyuncular libas-ı mahsuslarıyla ve yirmi kadar perinevker murassa libas ve fistanlarıyla meclise tekrar ışık saçıp sazlar dahi hep birden musikiye başladılar. Bir miktar raks olunup ondan sonra operaya başladılar.

Devamını oku...

Cafer Tayyâr (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Cumartesi, 17 Aralık 2005

Hz. Ca’fer; Resulullah efendimizin amcası Ebû Tâlib’in oğlu, Hz. Ali’nin de ağabeyidir... Habeşistan’a hicret edenlerden idi. Oradan döndükten iki yıl sonra Mûte Seferi kararlaştırıldı. İslâm ordusu kısa zamanda hazırlandı. Resûlullah efendimiz, mübârek sancağı Hz. Zeyd bin Hârise’ye teslim etti ve buyurdu ki:
-Zeyd bin Hârise’yi, cihâda çıkacak olan şu insanların başına kumandan tâyin ettim. O şehîd olursa yerine Ca’fer bin Ebû Tâlib geçsin, o da şehîd olursa yerine Abdullah bin Revâha geçsin. O da şehîd olursa, Müslümanlar, aralarında uygun birini seçip onu kendilerine kumandan yapsınlar!

Devamını oku...

SEYDİ ALİ REİS

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 17 Aralık 2005

XVI. yüzyılın güçlü denizcilerinden olan Seydi Ali Reis, gençliğinde iyi bir öğrenim gördü. Denizcilik üzerine bilgileri küçük yaşta edinmişti. Arapça ve Farsça öğrenmiş, metematiğe, astronomiye ve fiziğe karşı büyük bir merak sarmıştı.Dedesi ve babası tersane kethüdasıydı. 1522 yılında Rodos seferine katılan Seydi Ali Reis, Barbaros Hayreddin Paşa'nın emrinde bir çok deniz seferine çıktı ve Batı Akdeniz bölgesini çok iyi öğrendi. Preveze Savaşı'ndan sonra adı daha çok duyulmaya başladı. Trablusgarp'ın fethi ile biten harekatta Kaptan-ı Derya Sinan Paşa ve Turgut Reis’in emrinde çalıştı. Basra'da, bir Osmanlı donanmasını Süveyş'e getirmek için, 1553 yılında Hint Kaptanı tayin edildi.

Devamını oku...

Muaviye (radıyallahü anh)

Meşhurların Son Sözleri

Cuma, 16 Aralık 2005

Muaviye (radıyallahü anh) Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve selem) kayınbiraderi olup, Mekke’nin fethi günü babası ile beraber Müslüman oldu. Sonra Medine’ye yerleşerek Peygamberimizin “Yâ Rabbi, onu doğru yolda bulundur ve başkalarını da doğru yola götürücü kıl!” ve “Yâ Rabbi! Muâviye’ye yazı ve kitab öğret, onu azabından koru!” “Yâ Rabbi! Onu memleketlere hakim kıl!” duâlarıyla şereflendi. Onun “Vahiy Kâtibliği”ne alınması, Cebrâil aleyhisselâmın bildirmesi ile olmuştur. Cebrâil aleyhisselamın getirdiği Kur’ân-ı kerîmi ve Peygamberimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) mektublarını yazardı...

Devamını oku...