REZİL OLURSUN

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 07 Temmuz 2004

Venedikliler’le 14 Aralık 1502’de bir anlaşma imzalanır. Sultan Bâyezid Hân, haber alır ki, Venedikliler anlaşmayı bozarlar. İki kadırgamızı zaptedip Girit’e gönderirler. Eşkiyâlar bize âit Mora’da ortalığı kasıp kavururlar. İki levendimizi esir alırlar. Birisini satıp, diğerini işkence yaparak zindana atarlar. Venedik Dükü, sarayının bir duvarına Türkler aleyhinde bir resim yaptırır. Sultan, şu nâme-i hümâyûnu gönderir:“Haber aldım ki, 2 askerimi esir alıp birisini işkenceye yatırmışsın. Bu Nâme-i Hümâyûnum’u sana getiren Turhan oğlu Ömer Bey’in yanındaki kulum Ali’ye, vakit geçir meden sattığın levendimi nerede ise bulup teslim edesin! İşkence edilene ise 150 bin gü müş akçe tazminat ödiyesin! Ve de, sarayından bizim aleyhimizdeki ol tasviri söküp yaka sın ve küllerini kendisine teslim edesin! Yoksa, bilesin ki sonu senin için nice ve nasıl azaplarla dolu olacağını tahmin edemeyeceğin bir sefer açarım ki sefil-ü rezîl olursun!”

Devamını oku...

İSLAMİYET DERSİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 06 Temmuz 2004

Ahmed Cevdet Paşa, Sultan Abdülazîz Hân devrinde, Bosna’dan, İstanbul’a dönerken, Tuna Nehri’nde bir vapura biner. Vapurda Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Mösyö Moustier’e rastlar. Onunla, dünya siyasî ahvâlini, dînî, felsefî konuları samimi havada konuşurlar. Fransız Büyükelçi bir aralık, Napoleon’un yukardaki sözünü, hatırlatarak der ki:-İslâmiyeti iyice inceleten Napoleon Bonaparte: “Eğer bir dinin dindarı olsaydım Müslüman olurdum. Zirâ Müslümanlıkta ruhbâniyet yoktur.” demiş. Halbuki, bir müddet İstanbul’da kalınca Ulemâ Sınıfını gördüm. Demek ki, Napoleon, buraya gelmediği için, gerçek durumu bilememiş.

Devamını oku...

MAHPEYKER VALİDE SULTAN

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 05 Temmuz 2004

Mahpeyker Vâlide Sultan, Sultan I. Ahmed Hân’ın hanımı, Sultan IV. Murâd ile Sultan İbrâhim Hân’ın anneleridir. Kösem Sultan da denen Mahpeyker Sultan, Ahmed Hân’ın genç yaşta vefâtı ile 27 yaşında dul kaldı. Sultan IV. Murâd Hân’ın 11 yaşında tahta geçmesi ile Vâlide Sultan oldu.Zekâsı, kâbiliyeti, devlet işlerindeki ince anlayışı ile, iki oğluna da yardım etti. 30 sene devletin idâresinde başarılı hizmetleri görüldü. Aklı ve zekâsı, güzelliği, hayrat ve hasenâtı ile meşhûr, sâlihâ, afîfe (temiz) bir hanım idi. Bâzı târih kitaplarında katı yüreklilikle ithâm olun makta ise de, bıraktığı eserler onun dindar, cömert ve iyiliksever olduğunu göstermektedir.

Devamını oku...

ZAFER VE SECİYE

1001 Osmanlı Hikayesi

Cumartesi, 03 Temmuz 2004

1915 Çanakkale Savaşlarına katılan ve sonradan Avustralya Genel Vâlisi olan İngiliz Üsteğmen Casey’in bir hâtırâsı olan şu târihî belgeyi nefeslerimizi tutarak okuyalım:“25 Nisan 1915 günü Conkbayırı’nda Türkler ve Birleşik Kuvvetler arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 metre mesâfe var. Süngü hücûmundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlere çekildi.

Devamını oku...

BELGRADDAN BAĞDADA

1001 Osmanlı Hikayesi

Cuma, 02 Temmuz 2004

Evliya Çelebi, Belgrad’dan Bağdat’a gitmek üzere yola çıkan fakir bir kimsenin, yeme-içme dahil beş kuruş harcamadan, huzur içinde yolculuk yapabildiğini yazmaktadır. İşte gerçek seyahat hürriyeti budur. Seyahat hürriyeti olup, adamın cebinde gezecek parası yoksa, bu nasıl seyahat etsin? Vakıf kervansarayların kapıları akşama kadar açık durur, ortalık karardıktan sonra kapılar kapanır, vakıf sahibinin vazifelendirdiği kapıcılar, kapının arkasında yatarlardı. Gece bir yolcu geldiğinde, kapıları açıp yolcuyu içeri alırlar; vakıftan, hayvan sahibinin hayvanına yem, kendilerine de yemek çıkarırlardı. Gece içeri gireni bir daha dışarı bırakmazlardı.

Devamını oku...

YENİÇAĞ’DA AVRUPA

1001 Osmanlı Hikayesi

Perşembe, 01 Temmuz 2004

Hıristiyanlığın en revaçta olduğu Ortaçağ’da, büyük tıp âlimleri, yalnız Müslümanlardı ve Avrupalılar Endülüs’e tıp tahsîl etmeye gelirlerdi. Çiçek hastalığına karşı aşıyı bulanlar, Müslüman Türklerdir. O zamanki Avrupa’da insanlar, hastalıktan kırılıyordu. Fransa kralı 15. Louis 1774’de çiçekten öldü. Avrupa uzun zaman vebâ ve kolera salgınlarına uğradı.Napolyon 1798’de Akkâ Kalesi’ni muhâsara etdiği zaman, ordusunda vebâ hastalığı meydana çıkmış ve hastalığa karşı çâresiz kalınca, düşmanı olan müslüman Türklerden yardım istemek zorunda kalmıştı. O zaman yazılan bir Fransız eserinde şöyle demektedir:

Devamını oku...

BOYNUZSUZ KOÇ

1001 Osmanlı Hikayesi

Çarşamba, 30 Haziran 2004

Bir Kurban Bayramı arefesinde, Şâir Fitnat Hanım kurbanlık almak için Bayezid Meydanında dolaşıyormuş. Şâir Haşmet de oradaymış. Abdest-namazla pek alâkası olmayan bu şâir, fırsat buldukça Fitnat Hanım’a takılır, onun iğneli sözlerine muhatap olurmuş. Fitnat Hanım’a orada ne aradığını sormuş, o da kurbanlık koç alacağını söylemiş. Şâir Haşmet: “Bu bayram kulunuzu kurban etseniz olmaz mı?” diye yine takılmış. Fitnat Hanım da sözünü esirgemeden cevap vermiş:     —Olmaz, bu bayram boynuzsuz bir koç kurban edeceğim

Devamını oku...

ORHAN GAZİ’NİN VASİYETİ

1001 Osmanlı Hikayesi

Salı, 29 Haziran 2004

Orhan Bey’in, 1359’da oğlu Murad Hân’a vasiyeti şöyledir: “Oğul! Benim için ah, vah edip ağlama! Seni dünyada her türlü kötülüklerden koruyup âhırette sonsuz saâdete kavuşturacak olan yüce dinimizin emirlerine sımsıkı sarıl! Bütün söz ve işlerinde, adâletten ayrılma! Dâima, halkın yanında ve hizmetinde ol! Onların hak ve hukukunu koru! Bunu yaparken Cenâb-ı Hakkın emirleri, rehberin olsun! İnsanlığı huzur ve saâdete kavuşturacak olan İslâm sancağını dalgalandırmaya devam et!Devletin başı oldum diye, sakın gururlanma! Bunlar gelip geçici şeylerdir. Senden önce daha nice beylerin, hâkanların gelip geçmiş olduğunu bir an aklından çıkarma! Ne kadar ömrün olsa, sonunda ölüm var.Artık benim ömrüm bitmek üzere. Âhıret yolculuğuna çıkıyorum. Bana duâ et! Senden yegâne isteğim budur. Devletimin ve milletimin huzur ve güvenliği için çalış!”

Devamını oku...

MUM DONANMASI

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazartesi, 28 Haziran 2004

İstanbul’un fethinden önceki umumî hücûm için bütün hazırlıklarını tamamlayan Türk ordusu, 28 Mayıs akşam yemeğini müteâkip istirahate geçti. Güneş battıktan bir müddet sonra karanlık, İstanbul’u örttüğünde şehir halkı bir alev kümesinin ortasında kaldığını dehşetle farketti. Dört bir yanı alev alev yanıyordu. Hoca Sâdeddin Efendi bu manzarayı şöyle nakleder: “O gece pâdişah, zaferleri rehber edinen askerlerine kargı ve mızraklar üzerine meşâleler, şem’alar dikip ol yere batasıca kavmin karşısında mumlar yakarlar deyü buyurdu. Böylece meş’aleler gece karanlığında ışık salınca, yalın kılıçların çakıp parlatılmasına girişildi.

Devamını oku...

SARAYDA KADİR GECESİ ALAYI

1001 Osmanlı Hikayesi

Pazar, 27 Haziran 2004

Ramazan’ın 27. gecesi Kadir Alayı düzenlenirdi. Kadir Alayı, 19. ve 20. yüzyıllarda, Sultan II. Mahmud Hân’ın yaptırdığı Tophâne’deki Nusretiye Câmii ile Yıldız’daki Hamîdiyye Câmii meydanında yapılırdı. Gece, çevresi renkli fenerler ve fânuslarla donatılan câmi meydanı, bir ışık dünyası hâline gelirdi. Hava kararmadan önce, Harem’de bulunan kadınlar ve sultanlar iki atın çektiği arabalara binerler, meydanda kendilerine ayrılan yerlerde dururlardı. Arabalardan inmezlerdi. Arabaların perdeleri inik dururdu.

Devamını oku...