Yolumuzu Aydınlatanlar • 21.04.2007
Molla Osman Efendi, Eyyûb Efendi isminde biri ile arkadaş olup, diyâr diyâr dolaşarak, kendilerine bir mürşid aramaya başladılar. Önce Bitlis'e gittiler, Eyyûb Efendi daha önce burada Molla Muhammed Arvâsi hazretlerinin sohbetinde ve hizmetinde bulunmuş, ondan ilim öğrenmişti. Osman Efendi, Bitlis'in güzelliğine hayran kaldı. Bir hafta sonra, Eyyûb Efendiyle, vefât eden Molla Muhammed Arvâsi hazretlerinin Müküs'deki kabr-i şerifini ziyârete gittiler. Burada da bir hafta kalıp, Hicaz'a gitmek niyetiyle Siirt'e doğru yola çıktılar...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 23.04.2007
İbrâhim Zâhid-i Geylâni, önce Sâ'di-i Şirâzi'nin talebelerindendi. Bir gün bu talebesine; "Evlâdım! Bizim yanımızdaki terbiyen tamam olmuştur. Bundan sonraki yetişmen ve yükselmen ise, Seyyid Cemâleddin'e havâle edilmiştir. Geylân'a git. Cemâleddin'in hizmetinde bulun" dedi. İbrâhim Zâhid de, Geylân'a gidip, Cemâleddin hazretlerine talebe oldu ve yüksek olgunluklara, üstün makamlara ulaştı...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 24.04.2007
Ebu Bekr-i Verrak hazretlerinin küçük bir oğlu vardı. Bir gün babası onun elinden tutup hocaya götürdü. Hocaya: "Yavruma Kur'ân-ı kerim okut ve onu yetiştir..." dedi.
Bu nur çocuk hoca önünde diz çöktü ve derse koyuldu. Kısa zamanda Kur'ân-ı kerimi öğrendi...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 25.04.2007
Bir gün, büyük veli Ebû Bekr Ya'fûri hazretlerine Haçlıların Akka'da yaptıkları zulümden şikâyette bulundular. Ebû Bekr Ya'fûri onlara; "İnşâallah orayı yakında fethederiz" buyurdular...
Zamanla Haçlılar ile Müslümanlar arasındaki savaş çok şiddetlendi. Akka muhâsara edilmişti. Düşman ordusu kalenin dışına çıkarak, İslâm ordusu ile şiddetli bir çarpışmayagirdi. Sonra tekrar kaleye geri çekilerek kuvvetlerini takviye ettiler ve büyük bir sebât gösterdiler. Kalenin fethi gecikiyordu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 26.04.2007
Yemenli büyük veli İbn'ül-Hatib, ilk tahsilini doğduğu köyde İsmail Hadrami hazretlerinden yaptı. Ondan Kur'ân-ı kerim ve fıkıh bilgilerini öğrendi. Daha sonra Medine-i Münevvere'ye geldi. Burada da birçok âlimden ilim öğrenerek fıkıh ve tasavvufta yüksek derecelere erişti. Sık sık Hücre-i Saadete gider, burada Peygamber efendimizi görür ve ona meselelerini arz ederdi. Daha sonra tekrar Yemen'e döndü ve Aden şehrine yerleşti, burada çok talebe yetiştirdi. Bir müddet sonra da Mevzi şehrine yerleşti ve orada 1298 (H.697) senesinde vefat etti.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 27.04.2007
İbrâhim Desûki hazretleri büyük bir velidir. Onun evliyalık halleri daha doğduğunda görülmüştür. Doğumundan bir gün sonra Ramazan ayı başlamıştı. Fakat tereddüd içindeydiler. Annesi, evliyanın büyüklerinden Ebü'l-Feth Vâsıti hazretlerinin kızı idi. Çocuğuna baktı, süt emmediğini görünce Ramazan ayının başladığını anladılar.
İbrâhim Desûki eğitimine Desûk'ta başladı; Kur'an-ı kerimi ezberledi. Şafii fıkhında derin bir âlim oldu. Bu mübarek zat, Kahire'de pek çok talebe yetiştirdi. Zamanın en büyük velilerinden oldu. Kerametleri dillerde dolaşırdı. Gavs-ül Azam ismi verilen evliyalığın en yüksek makamına kavuştu.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 28.04.2007
Büyük veli Seyyid Atâ Buhârâlıdır. Doğum târihi bilinmemektedir... Seyyid Atâ küçük yaşından itibâren ilim öğrenmeye başladı. Buhârâ medreselerinde zamânın âlimlerinden ilim tahsil etti. Akli ve nakli ilimlerde yükseldi. Buhârâ medreselerinde okurken gönlüne bir ateş düşüp, ilim ve amelde ihlâs elde etmek ve imân-ı kâmil sâhibi olmak iştiyâkıyla üç arkadaşıyla berâber bir tasavvuf âlimine teslim olmaya karar verdiler...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 29.04.2007
Evliyanın büyüklerinden olan Ebû Hafs-ı Kebir hazretlerinin doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. Buhârâ'da doğup, aynı şehirde vefât ettiği biliniyor. Kabri oradadır. Küçük yaşından itibâren ilim tahsiline başlayan Ebû Hafs-ı Kebir, zamânının âlimlerinden akli ve nakli ilimleri tahsil etti. İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretlerinin talebesi İmâm-ı Muhammed Şeybâni'den fıkıh ilmini öğrendi. Bu ilimde ictihâd derecesine yükseldi. Reisü'l-ulemâ (âlimlerin reisi) unvânına sâhib oldu...
Yolumuzu Aydınlatanlar • 30.04.2007
Evliyanın büyüklerinden olan Ebû Yâkûb Nehrecûri hazretleri, Hicaz'a yerleşmiş ve uzun seneler Harem-i şerife komşu olarak yaşamıştır. Cüneyd-i Bağdâdi, Yâkûb es-Sûsi ve Amr bin Osman el-Mekki gibi büyük zâtlarla görüşüp, sohbet etmiştir.
Ebû Yâkûb Nehrecûri, fazilet sâhibi bir zâttı. Tasavvufun yüksek makamlarına kavuştu. Lütfu ve ikrâmı bol, edebi pek çoktu. Arkadaşları kendisini çok severdi. Yüzünde herkesin fark ettiği bir nûrânilik vardı. Çok ibâdet ederdi. Gönlü bir gün bile rahat olmamıştı. Nitekim; "Ey Yâkûb! Sen kulsun. Kul rahat olmaz" diye bir ses işitti.
Yolumuzu Aydınlatanlar • 02.05.2007
Feridüddin-i Attâr hazretleri, 1119 (H.513) senesinde Nişâbûr'da doğdu. 1229 (H.627) senesinde Cengiz'in istilâsında bir Moğol askerinin eline esir düştü. Çok para vererek kurtarılmak istendi. Ancak, kurtulamayıp, şehid edildi. Şehid edildiğinde 114 yaşındaydı. Kabri Şadbah kasabasına yakın olup, ziyâretgâhdır...
Büyük mutasavvıf Feridüddin-i Attâr hazretleri, küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attârlık mesleğini öğreniyor, bir yandan da Kutbüddin Haydar isimli büyük bir zâtın sohbetlerine devâm ediyordu. Babasının vefâtı üzerine onun yerine geçip, attârlık mesleğini bir süre devâm ettirdi.