Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.486.709
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Çivizâde, 1545 senesinde Rumeli kadıaskeri olunca, Şâh Muhammed Çelebi'nin Sirâciyye Medresesine tâyin edilmesi için pâdişâha arz edip, onun iyiliğinden bahsederken; "Bu hakirin mülâzimi olmasından başka hiçbir aybı yoktur." dedi. Bunun üzerine pâdişâh, Çivizâde'ye iltifât edip; "Efendi! Yalnız sizin talebeniz olması ona şeref olarak yeter." dedi. Çivizâde bunun üzerine; "Saâdetli pâdişâhım, iki mülâzimim vardır. Biri Şâh Muhammed Çelebi, diğeri de Kınalızâde Ali Çelebi'dir. İki gözüm gibidirler. İkisinin birbirinden farkı yoktur" dedi.
Sultan II. Mahmud Han zamanında Harput'ta yetişen büyün alimlerden Abdurrahmân-ı Harpûti, İstanbul'a gitti ise de bir vazife verilmemesi üzerine memleketine döndü. Burada tâliblere ders vermekle meşgûl oldu. Bir müddet sonra tekrar memleketini terk ederek İstanbul'a gitti. Bir gün vakit namazını kılmak için girdiği Ayasofya Câmiinin duvarında asılı bir levhaya gözü takıldı. Levhanın altındaki kâğıtta; "Bu levhadaki ibâreyi, her kim doğru olarak hâllederse, mükâfatlandırılacaktır." yazıyordu. Hemen bir kâğıda ibâreyi bütün kâideleri ile çözen Abdurrahmân-ı Harpûti, kâğıdın altına "Daha başka mânâların da mevcûd olduğu ibâreden anlaşılmakta ise de, kâğıdım olmadığı için bu kadarıyla iktifâ edilmiştir." diye bir şerh koyarak adını ve adresini yazdı ve tahlilnâmelerin içine bıraktı.
Bâli Efendi, Anadolu'daki evliyânın büyüklerindendir. Zâhir ve bâtın ilimlerinde âlim bir zât idi. Babası Amasyalı olup, Sultan İkinci Bâyezid Hanın oğlu Şehzâde Ahmed'in hocası idi. Yavuz Sultan Selim Han tahta geçince, bâzı yerlerde kâdılık vazifesi verildi. Tire'de kâdı iken, oğlu Şeyh Bâli doğdu. Bâli Efendinin doğum târihi bilinmemektedir. Allah aşkı ile mest olup cezbeye tutulduğu için kendinden geçmiş mânâsında "Sekran" lakabı verildi...
İbn-i Ebil-Velid Bâcî hazretleri Mâlikî mezhebi fıkıh âlimidir. Endülüs’te (İspanya) Kurtuba’da (Cordoba) doğdu. Endülüs’teki âlimlerden ilim öğrendikten sonra, Bağdad, Basra, Yemen ve Hicaz’a giderek buralardaki âlimlerden ilim tahsil etti. Endülüs’e dönerek Sarakusta’da (Saragosa) talebe yetiştirdi. 493 (m. 1100) yılında hacdan dönerken Cidde’de vefât etti. “Kitâb-ül-burhân” isimli eserinde şöyle nakleder:
Ebû Nasr ibn-i Ved'ân el-Mevsıli hazretleri fıkıh ve hadis âlimidir. 402'de (m. 1012) Musul'da doğdu. Tahsil için Bağdat'a ve Diyarbekir'e gidip geldikten sonra Musul kadılığına tayin edildi. 494'te (m. 1100) Musul'da vefat etti. Buyurdu ki:
Sultan III. Osman'ın (padişahlığı 1754-57 yılları arası) sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa, çok dindar bir kimse idi. Bu Ali Paşa zamanında bir tüccar iflas etmiş, bütün mal ve servetini kaybetmiş, üstelik bir de borca girmişti. Bu sıkıntılı durumda iken müracaat ettiği bütün eş-dost kapıları, bu durumdaki herkese yapıldığı gibi yüzüne kapanmıştı Adamcağız bu çaresiz haldeyken bir gece rüyasında Peygamberimizi gördü ve O'ndan yardım ve destek istedi. Peygamberimiz ona: "Git Allahü Teâlanın makbul kulu Ali Paşa'ya benden selam söyle, sana 100 altın versin" dedi Adam: "Ya Resûlallah, ben Ali Paşa'ya selamınızı iletir, bana 100 altın vermesini emrettiğinizi söylerim ama bana inanmaz" dedi. Hz. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: