Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.488.032
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
"-Ey benim sevgili oğlum!İnsan oğlunun her birinde, başkalarıyla çeşitli münasebetler kurmaya yarayan normal bir akıl bulunmalıdır. İşte bu akıl, bütün saadet ve mutluluğun tükenmez kaynağıdır.Bir de, kendilerine Allah tarafından bu normal aklın verildiği kimseler vardır. Bunların hiçbir vakit ne çocukluk, ne gençlik, ne olgunluk, ne de ihtiyarlık çağlarında her hangi bir şeyden ne olumlu ne de olumsuz yönde etkilenmedikleri görülür. Hayatlarında sadece keder ve acının bir gevşeme ve bir tembellik bıraktığı sanılır.Ve bunlar kendi hayatlarının gençlik, yaşlılık gibi hemen her devresinde, keder ve ıstırap tan kurtulamadıkları için huzura kavuşamazlar.Hayata doyum olmaz, az veya çok olması, onun kıymetini azaltmaz.Bir meyve ancak olgunlaştığı zaman güzelce yenir.Bunun gibi insanların da gün görmüş, tecrübeler geçirmiş olanları her zaman tercihe şayandır.
İhtiyar Sultan Abdülhamid Han, mushaf-ı şerifi üç kere öptü başına koydu ve kendi elleri ile yaptığı zarif dolaba bıraktı. Sonra edeple eğilip seccadesini topladı. Cebinden kehribar tesbihini çıkardı, sedire ilişip cama yaklaştı. Beylerbeyi Sarayı'nın arka tarafına bakan bu kuytu odanın seyre değer bir manzarası olduğu söylenemezdi. Hem gecenin bu vakti ne görülebilirdi ki? Ama o beş yıldır bakmakta olduğu avluya aşinaydı. Çiçekler bakımsız, çınarların dalları çıplak ve ıslak olmalıydı. Oynaşan gölgeler onu hatıralara çağırdı. Evet, şaşırtacak kadar hareketli geçen saltanat yıllarından sonra, bitmek bilmeyen sürgün hayatı başlamıştı. Tahttan indirildiğinden bu yana tam sekiz sene geçmişti. Üç koca yıl Selanik'te Alatini Köşkü'nde kalmış sonra Beylerbeyi Sarayı'na yollanmıştı. Şimdi iyi yürekli annesi Tir-i Müjgân Sultan'ın yaşadığı ve öldüğü mütevazı odadaydı.
Abdullah bin Tâhir et-Tâî (Ebû Bekr-i Ebherî) hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Yûsuf bin el-Hüseyn er-Râzî’nin sohbetlerinde bulunmuş ve ondan ilim öğrenmiştir. Hadîs ilmi ile uğraşmış ve hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. 330 (m. 941) senesinde vefât etmiştir. Şöyle anlatılır:
Fahreddin Harrani hazretleri fıkıh, tefsir, hadis, kırâat, lügat âlimlerinin büyüklerindendir. 542 (m. 1147)'de Urfa'ya bağlı Harran'da doğdu. Küçük yaşta ilim tahsiline başladı. İlim öğrenmek için Bağdad'a geldi. Tahsilini tamamladıktan sonra, memleketi olan Harran'a döndü. Orada Nûriyye Medresesinde talebe okutmaya ve vaaz etmeye başladı. 621 (m. 1224)'de orada vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Kemâlüddîn İbn-i Zemlikânî hazretleri âlim ve evliyânın büyüklerindendir. 1269 (H.667) senesinde Şam’da doğdu. Şam’da birçok âlimden ilim öğrenip rivâyetlerde bulundu. Fıkıh, hadîs, usûl, tasavvuf, münâzara, edebiyât, nazım, nesir ve diğer birçok ilimde, zamânında bulunan âlimlerin büyüklerinden, önde gelenlerinden oldu. Mısır’a giderken Bilbîs şehri ile Kâhire arasında hastalandı. 1327 (H.727) senesinde vefât etti. Birçok eseri vardır. Bunlardan “El-Burhân fî İ’câz-il-Kur’ân” isimli kitabında şöyle anlatır:
Mecmûatü'l-Ahzâb kitabında şöyle nakledilir: İmam Gazali hazretleri anlatıyor:
Kûfe ve Basra'da büyük bir tâûn hastalığı zuhur etti. Kûfe şehrinin ileri gelenlerinden Abdullah bin Hasan ve Ebul-Münzir, Hazret-i Ali'nin (radıyallahü anh) yanına geldiler. "Musallat olan hastalık yüzünden insanlar kırılıyor, cenazeleri defnetmekle meşgul olanlar kafi gelmiyor... Hatta vahşi hayvanlara yem olanlar var! Bize bir çare göster, himmet elini uzat. Ya Emirel-Müminin, şu sıkıntılı halimizde bize bir rehberlik yap" diye yalvardılar. Ali (radıyallahü anh) de onlara, birşeyler yazıp verdi. Buyurdu ki: