Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.487.942
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Osmanlıda olduğu gibi Memluklularda da toprak idaresi Tımar sistemiyle idi. Ancak Memluklular, Lübnan topraklarını önce Tımar sistemi ile yönettilerse de sonraları bunu veraset sistemine döndürdüler. Sultan Selim Han Lübnan'ı alınca toprakların yine veraset ile idaresinin devamını emretti. Ki koca Osmanlı devletinde toprakları Tımara tabi olmayan tek bölge Lübnan oldu. Selim Han, Lübnan'daki cemaatlerin en güçlüsü olan Dereziler'den, Maanoğulları'nı emir tayin etti. Bu sistem ta 1697'ye kadar böyle sürdü. Ve Lübnan tarihinin en huzurlu dönemini yaşadı. Fransa ve İtalya'dan gelen misyonerler Derezi ailelerine Katolikliği aşılamaya başladılar. Bundan sonra bölgede karışıklık ve huzursuzluk aldı yürüdü. Lübnan liderliği 1697'de yeni Hıristiyan olan Maanoğullları'ndan Beşir Şihabi'ye geçti. Onun oğlu Katolik Beşir Ömer, 1789'da Emir oldu ve 51 sene ülkeyi yönetti. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'nın Osmanlı Devletine isyanı üzerine Beşir Ömer onun tarafını tutarak; Osmanlı Devleti aleyhine çalıştı. Fransızlar bu arada Marunileri, Derezilere karşı tahrik ederek silahlandırdılar. Artık Lübnan'da huzur bitmişti. Her tarafta kan akıyordu.1841'de tekrar idarede etkili olan Osmanlı Devleti, İstanbul'dan Ömer Paşa'yı Lübnan'a vali tayin etti... Her tarafta kan dereleri akıyordu. Maruni ve Dereziler birbirlerine karşı silaha sarıldılar. Fransızlar insanları, Ömer Paşa'ya karşı ayaklandırdılar. 1845'te Lübnan'a inceleme ve gerekli değişiklikleri yapmak üzere Osmanlı Dışişleri Bakanı Şekip Efendi tam yetki ile gönderildi. Bu Şekip Efendinin İstanbul'daki hükümete gönderdiği raporu devlet arşivlerinde vardır. Bu raporda özetle şöyle yazıyor: "Lübnan'daki karışıklıkların tek bir sebebi vardır: Buradaki İngiliz ve Fransız Konsolosları Maruni ve Derezileri karşılıklı olarak kışkırtıp silahlandırıyorlar. Bu konsoloslar Lübnan'dan çıkarılmadıkça Lübnan huzura kavuşamaz." Bir Türk devlet adamı, Fransızların Marunileri, İngilizlerin de Derezileri ölüme sürüklediğini tesbit etmiş.
1540 senesi Haziran ayının bir akşamıydı. Korsika adasının Gareletta limanına ufacık bir Türk filosu demir atmıştı. Beş parça gemiden oluşan filonun kumandanı Turgut Reis'di.
O zamanlar Turgut Reis'in şöhreti bütün Akdeniz yalılarını tutmuş, İspanya sahillerinin güzel kızları, Kapitan Dragot dedikleri, yaşı elliyi geçmiş bu Türk kahramanı için şarkılar söylemişlerdi. Bir kez mağrip sularına yelken açtı mı, Akdeniz sahillerini korku ve dehşet alır, İtalyan limanlarında "Kapitano Dragot geliyor!" cümlesi duyuldu mu, o ünlü denizciler kaçacak yer ararlardı. Kanuni'ye rağmen kendini Avrupa nın en büyük hükümdarı olduğunu iddia eden Şarlken, bu korkuya bir son vermek için:
-Akdeniz'in huzuru için bu müthiş Türk'ü denizlerden uzaklaştırmalı, diyordu.
Mevlânâ Sadeddin Kaşgari hazretleri, Maveraünnehir'de yetişmiş olan evliyanın büyüklerindendir. Kendilerini bir müddet ilme verdikten sonra büyük marifet cazibesine kapılır ve Mevlânâ Nizameddin Hâmuş hazretlerinin hizmet ve sohbetlerinde yıllarca pişer, gelişir; kâmil ve mükemmil, yani hem yetişen hem de yetiştiren bir büyük veli olur. Kendisini hep gizleyen bu mübarek zatın çok kerameti görülmüştür...
Muhammed Hâni hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 1798 (H.1213) senesinde, Hama ve Haleb arasında bulunan Hân-ı Şeyhûn'da doğdu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi'nin önde gelen talebelerindendi. Ona hizmette en önde yer alırdı. Bir kuşluk vakti Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi'nin huzûruna girmek için kapının önüne geldi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi'nin ayakkabıları kapının önündeydi. İçeri girip; "Güneş ayakkabınıza zarar veriyor" dedi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi; "Git onu gölgeye bırak" buyurdu.
Şemseddin ibni Kammâh hazretleri Şâfii mezhebi fıkıh ve hadis Âlimlerindendir. 656 (m. 1258) yılında doğdu. 741 (m. 1340) yılında Kâhire'de vefât etti. Derslerinde buyurdu ki:
Ramazan... Cuma günü... Cuma vakti... Cami... Cemaat tek tük camiye girmekte. İmam kürsüde... Girenlerin arasında... O... Hızır... Hızır aleyhisselam da genç ihtiyar arasında onlardan biri gibi gidiyor bir köşeye oturuyor. Kürsüde imam sohbete başlıyor... Hızır'ın yanına kırklarında bir adam gelip oturuyor. Cami yavaş yavaş dolmakta. Adam, bir müddet sonra uyuklar bir vaziyette sallanıyor, ha uyudu ha uyuyacak. Hızır aleyhisselam adamı dürtüklüyor: -Uyuyacaksın, der.Adam: -Uyumam, beni rahat bırak. Hızır aleyhisselam ses etmez, ancak ezan okundu okunacak, adam ha uyudu ha uyuyacak, bir daha dürtükleyerek: -Uyuyacaksın dedim, der.Adam: -Ben de sana uyumam, beni rahat bırak dedim. Rahat bırak beni. Rahat bırak yoksa, Hızır olduğunu söylerim. Buradan çıkamazsın. Bu kalabalık sakalında bir tel bırakmaz. Hızır aleyhisselam susar ve gözlerine kapar, boynunu büker Allah'a yönelerek: -Ya Rabbim! Bu nasıl iştir. Bu kulun benim kim olduğumu bildi. Bu nasıl iştir ki bendeki listede bunun ismi yok. Cevap gelir: -Sana verilen listede beni sevenlerin isimleri var. O ise benim sevdiklerimden...