Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.486.231
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
I. Dünya savaşında, Osmanlı Ordusunun savaştığı cephelerden biri olan Galiçya'da, Ruslarla burun burunayız. Meşhur 15 Eylül 1916 taarruzuna hazırlık yapmakta olan sahra bataryalarımızdan biri, eteklerini saran bodur çalılıklar içinde yükselen çam ağaçlarıyla dolu olan Ulu Dağın tepesine bir gözcü göndermek mecburiyetinde... Gözcü, bu tepenin arkasında mevzilenmiş olan Rus askerinin durumunu, siperinden hücuma geçtiği takdirde uzanıp giden sırtın üzerindeki irili ufaklı tepelerin hangisinin arasından geçebileceğini, dalları arasında saklı bulunduğu bir çam ağacının tepesinden telefonla bildirecek. Tabii, kaderde tepenin arkasında mevzilenmiş ve her an dağın tepesinde bir Osmanlı hücumu için dikkat kesilmiş olan Rus askerinin kurşun yağmuruna hedef olmak da var. Batarya kumandanı sordu:-Bu fedakarlığı, gönüllü olarak gösterecek?-Ben hazırım kumandanım!..
Osmanlı Devletinin ikinci sultânı olarak tahta geçen Orhan Gâzi, Alâaddin Paşayı vezir tâyin etti. Devlet Merkezi Yenişehir'den Bursa'ya nakledildi. Askeri, idâri faâliyetlere ağırlık verilip, iktisâdi müesseseler kuruldu. Aşiret kuvvetlerine ilâveten "yaya" denilen piyâde sınıfı orduya dâhil edildi. Orhan Gâzi, 1327'de Bursa'da gümüş akçesini darbettirdi. Tâyinlerde bulunup, Akçakoca'ya Kandıra, Kara Mürsel'e İzmit Körfezinin güneyi ve Abdurrahmân Gâziye de yeni fethedilen Aydos ve Samandra'nın idâresi verildi. Bu kumandanlar, bulundukları mevkilerde fetihlerle de vazifeliydiler.
Büyük veli İbnü'l-Hatib hazretleri aslen Yemen'in Ebin Vâdisinde bulunan Turbe köyündendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1298 (H.697) senesinde vefât etti. Turbe köyünde dünyâya gelen İbnü'l-Hatib aynı köyde yetişti. Babası bu köyün hatibi olduğundan ondan ilk öğrenimini gördü. Şeyh İsmâil Hadrâmi'den ilim tahsil etti. Böylece zâhiri ve mânevi ilimleri ondan öğrendi. Kendini ibâdet ve tâate verip Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan tasavvuf yolunda ilerledi. Büyük bir veli olup, kerâmetleri görüldü.
Büyük veli Hâce Hasan Attâr'ın anne tarafından dedesi, Şâh-ı Nakşibend Behâeddin-i Buhâri hazretleridir. Dedesi Şâh-ı Nakşibend hazretleri küçük Hasan'ı çok severdi. Bir gün Hasan Attâr, çocuklarla birlikte oynarken, dedesi Behâeddin-i Buhâri oradan geçiyordu. Hasan Attâr bir buzağıya binmeye çalışıyor, diğer çocuklar da onun etrâfında koşup, böylece eğlenmekteydiler. Behâeddin-i Buhâri hazretleri durup küçük Hasan'a teveccüh etti ve; "Yakın bir zamanda, bu çocuk bir bineğe biner, şevketli hükümdarlar, atının üzengisini tutarak yanında yürür" buyurdu...
Hacı Bayram-ı Veli hazretleri, İstanbul'u, Fâtih Sultan Mehmed Hanın fethedeceğini müjdeleyen büyük velidir. İsmi Nûmân'dır. 1352 (H. 753) senesinde Ankara'da Zülfadl (Sol-Fasol) köyünde doğdu. Ankara'da ve Bursa'da bulunan âlimlerin derslerine katılarak; tefsir, hadis, fıkıh gibi din ilimlerinde ve o zamânın fen ilimlerinde yetişti. Kayseri'de Somuncu Baba diye meşhûr Hamideddin-i Veli'nin sohbetlerinde kemale geldi. 1429 (H. 833) senesinde Ankara'da vefât etti. Onun vefâtından sonra "Bayramiyye yolu"nu, talebelerinden Akşemseddin ve Bıçakçı Ömer Efendi devâm ettirdiler. Mehmed ve Ahmed Bicân kardeşler, Akbıyık Sultan, Muhammed Üftâde hazretleri, dâmâdı Eşrefoğlu Rûmi (Abdullah Efendi) halifelerindendir.
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor. Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin ümitsiz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye... Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz seviyeye ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir.