Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.491.322
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
İmâm Efendi adıyla meşhur olan Osman Bedrerddin, kendisine rehberlik edecek âlim bir zât aradığı sırada yirmi yedi yaşındaydı. Bu sıralarda Erzurum, Rusların hücûmuna uğradı. 8 Kasım 1877'de vukû bulan bu savaş, târihte Doksanüç Harbi adıyla bilinir. Aziziye tabyalarının düşmesi üzerine Erzurum halkı yediden yetmişe silâhlanıp, düşmana karşı kahramanca bir müdâfaa yapma hazırlığı içindeydi. 8 Kasım 1877 gecesi Erzurum mahallelerinde gümbür gümbür davullar çalınarak halk cihâd için uyandırıldı. Tanyeri ağarmadan önce halk kalkıp, balta, tahra, dehre, sopa ne bulduysa eline alıp hazırlandı. Tanyeri ağarırken, Ayaz Paşa Câmii şerifi minâresinden sabah ezânı okunmaya başladı. Bu ezânı İmâm Efendi okuyordu. Ezân, ihlâs ve sadâkatle öyle okunuyordu ki, Erzurum'un dağı-taşı, deresi, tepesi, yamaçları, ağaçları sanki dile gelmiş, ezânı tekrar ediyordu.
Oruç Reis esir edilmişti. Bir süre zindanda kaldıktan sonra çıkartılarak bir gemide küreğe çakıldı. Papazlar ve Şövalyeler, İtalyanca, Rumca ve İspanyolca bilen ve sözü sohbeti yerinde plan Oruç Reis ile konuşmak tan zevk alırlardı. Şövalyeler ona karşı hürmet duyuyorlardı. Sohbet sırasında ona:
"Ey Osmanlı! Sen güzel sözlü bir kişisin. Bizim lisanımızı da fevkalade konuşuyorsun. Müslümanlıkta ne buldun? Gel bizim dinimize geç! Adı sanı belli bir adam olursun. Büyük bir şövalye kaptan yaparız seni" dediler. Oruç Reis:"Kâfirlerin iyiliği bu mudur? Dinimden dönüp hükümdar olmaktansa müslüman esir kalmayı tercih ederim. Şu duvarlardaki resimleri elinizle dizersiniz ve onlara taparsınız. Şimdi onları ateşe atsalar veya çölde bir kuyuya bıraksalar, veyahut balta ile pare pare eyleseler, kendilerini kurtarıp halas etmeye kadir değildirler." Dedi. Şövalyeler:"Görelim senin Peygamberin neyler, işte halin malum" dediler.
Tâczâde Sadi Çelebi Osmanlı âlimlerindendir. 922 (m. 1516) senesinde vefât etti. "Hayr-ül-ahkâm" isimli eserinde buyuruyor ki:
Hazreti Ebû Bekir'in torunlarından ve Hanefi mezhebi fıkıh âlimi olan Abdülkâdir Sıddikin'nin doğum târihi ve yeri bilinmemektedir. Nisbetinden Bağdadlı olduğu anlaşılmaktadır.
Abdülkâdir Sıddiki, devrinin büyük âlimlerinin ders ve sohbetlerinde bulunarak yetişti. Zamânındaki âlim ve velilerin önde gelenlerinden oldu. Faziletler sahibi, âlim, ârif, âbid ve veli bir zât idi. İnsanlara İslamiyeti doğru şekilde öğretmek için çırpınırdı. Keşf ve kerâmet sahibi idi. Kudüs'e yerleşti.
Talebesi Seyyid Muhamed bin Îsâ içinden çıkılmaz bir mesele ile karşılaşınca, Abdülkâdir Sıddiki hazretlerine sual ederdi. O da başını eğer, bir müddet düşündükten sonra;
Abdullah bin Menâzil hazretleri evliyanın büyüklerindendir. Hamdûn-i Kassâr’ın talebesi olup, zâhir ve bâtın ilimlerinde âlim, faziletler sahibi idi. Hadîs ilminde de âlim olup, çok hadîs-i şerîf dinlemiş ve yazmıştır. 329 (m. 940)’da Horasan’da Nişâbûr’da vefât etti.
Zünnun-i Mısri'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir :
Bir gün elbiselerimi yıkamak için Nil nehrinin kenarına gitmiştim. Nehrin kenarında dururken, bir de baktım ki, görülmemiş şekilde büyük bir akrep bana doğru geliyor. Çok korkmuştum. Beni onun şerrinden koruması için Cenab-ı Hak'ka sığındım. Akrep nehre geldiğinde, sudan büyük bir kurbağa çıkıp akrebe doğru geldi. Akrep kurbağanın sırtına binip suyun üzerinde yüzüp gittiler.