Esas Pehlivan, Nefsine Galip Gelendir!
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.489.807
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Şihâbüddîn Şâgûrî hazretleri hadîs âlimidir. 530 (m. 1116) senesinde İran’da Şâgûr’da doğdu. 615 (m. 1218) senesinde Şam’da vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
1780 senesinde İsanbul'a gelen bir Fransız mühendisi, yanında bir de logaritma cetveli getirmişti. Bir aralık Bâb-ı Âli'ye gelerek zamanın hükûmtine verip:
-Memleketinizde bu cetvelden anlayan ve bununla uğraşan var mıdır? Diye sorar. Kendisi ne, Gelenbevi İsmail Efendi adında bir zatın matematikle meşgul olduğunu söylediler.Fransız mühendis, Gelenbevi'nin adresini alarak kendisini ziyaret eder. Bir kulübeden farkı olmayan İsmail Efendi'nin evinden içeri giren mühendis, karşısına çıkan bu üstü başı perişan adamın, aradığı kimse olduğunu güçlükle anlayınca, fazla konuşmağa bile tenezzül etmeden elindeki kitabı uzatır ve:-Bır haftaya kadar bu kitap hakkındaki cevabınızı bekliyorum, deyip bu harap evden çıkmak ister. Gelenbevi İsmail Efendi onu bekletmeden, cevap yerine kendisinin telif etmiş olduğu logaritma cetvelini Fransız mühendise verir. Bu cetveli gören Fransız, ahyretler içinde kalır ve:-Bu adam Avrupa'da olsaydı ağırlığınca altın ederdi, diyerek hayranlığını izhar eder.Çanakkale Savaşına yedek subay olarak katılan Nejad Süreyya beyin bir arkadaşına cepheden yazdığı mektup:"Neden saklayayım? Doğrusu askerlik hayatımın ilk aylarında epeyce zahmet çek tim. Hele ilk haftalarda öyle sandım ki, harbe girmeden evvel öleceğim. Çünkü, hatır ve hayalimde askerlik nedir, zabit olmak, harbe girmek nasıl bir şeydir? Nasıl silah atılır? Bir gülleye, bir kurşun yağmuruna nasıl karşı durulur? Bütün bunlara dair hatır ve hayalimde bir şey yok iken, sarışın, kibar, nazlı İstanbul çocuğu, günün birinde pek farkına varmayarak asker oluvermişim.Cepheye göndermeden evvel sıkı bir talimden geçtik. Sabahleyin şafakla beraber kalkmalar, kızgın güneş altında, toz toprak içinde saatlerce mesafeler kat etmeler, bayırlar tırmanmalar, yokuş aşağı yuvarlanırcasına koşmalar, taşlık, gübrelik veya çamur demenden yüzükoyun yere uzanmalar, silah elde sabahtan akşama kadar bin türlü yoru cu hareketler, daha şimdi hatırıma gelmeyen bir sürü müzic vazifeler.
Muhammed Zeyneddîn-i Hâfî hazretleri âlim ve evliyânın büyüklerinden olup tasavvufta Halvetiyye yolunun kollarından Zeyniyye yolunun kurucusudur. 1356 (H.757) târihinde Horasan’da Hâf beldesinde doğdu. Memleketi olan Horasan’dan başka Mâverâünnehr, Irak, Âzerbaycan, Şam, Mısır, Hicaz ve başka yerlere gitti. Oralarda bulunan büyük âlimlerin sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda, Nûreddîn Abdurrahmân Mısrî’den feyz aldı. Onun halîfesi oldu. 1435 (H.838) târihinde Herât’ta vefât etti.
Memlûk Sultanı Kayıtbay, gazâlarında zor durumda kaldıkça zamanın büyüğü ve çok sevdiği Abdülkâdir Deştûti hazretlerinden imdâd isterdi. O mübarek de, Allahü teâlânın izni ile askerin arasında görülür, düşmana hücûm ederdi. Böylece, diğer askerlerin şevki artar, coşarak hamle yaparlar, nihayet zafer elde edilirdi. Araştırdıklarında, Deştûti'nin memleketinde bulunduğunu öğrenirler, harp meydanında aralarında bulunmasının, onun bir kerâmeti olduğunu anlarlardı.
Sabır Mehmed Dede hazretleri, tarikat büyüklerinden olup, Gelibolu Mevlevihanesi'nin banisidir. 1090 (m.1679) yılında Gelibolu'da vefat etti. Bir sohbetinde zikir hakkında şunları anlattı:
Asırlar önce ak sakallı, nurani simalı bir adam varmış. Zühd ve takvâ sahibi olan bu zat, kendi hâlinde sâkin bir hayat yaşarmış. Halkın sevip saydığı bu muhterem zâtın ilginç bir âdeti varmış. Kendisine ölüm haberi verildiğinde, hemen çoğunlukla:Yuh olsun, dermiş. Halk bunun sebebini bir türlü anlayamaz, bu muhterem kişinin bazı kimselerin ölümünden sonra, "Yuh olsun" demesinin sırrını bir türlü çözemezmiş. Ama hiç kimse, bununla ne demek istediğini sormaya cesaret edemezmiş. Mutlaka bir hikmeti olduğu nu düşünürler, böyle faziletli bir ihtiyarın mânâsız bir davranış yapmayacağına inanırlarmış.