KATEGORİ: Yolumuzu Aydınlatanlar

Pîr Mu­ham­med Ve Ab­dül­gaffâr Gen­cevî

Şeyh Ab­dül­gaf­fâr haz­ret­le­ri, Azer­bay­can'da ye­ti­şen meş­hur ve­li­ler­den­dir. Gen­ce şeh­rin­den olup, en bü­yük ta­le­be­si Pir Mu­ham­med Gen­ce­vi'dir. Bu mü­ba­rek za­tın, ta­sav­vuf­ta ho­ca­sı Şeyh Ab­dül­gaf­fâr Gen­ce­vi'ye git­me­si şöy­le an­la­tı­lır:

Vehbi Tülek

Bü­yük Mu­ta­sav­vıf Ebû A­li Rodbârî

Bü­yük ve­li Ebû Ali Rod­bâ­ri, uzun müd­det Cü­neyd-i Bağ­dâ­di'nin hiz­me­tin­de ve soh­bet­le­rin­de bu­lu­na­rak ta­sav­vuf yo­lun­da iler­le­di. Bü­tün Bağ­dât­lı­lar onun üs­tün­lü­ğü­nü bi­lir, fa­zi­let­le­ri­ni an­la­tır­lar­dı. Ebû Ali Kâ­tib di­yor ki: "Ben, İs­lâ­mi­ye­ti iyi bil­mek­te ve ta­sav­vu­fun yük­sek de­re­ce­le­ri­ne ka­vuş­mak­ta Ebû Ali Rod­bâ­ri gi­bi bi­ri­ni gör­me­dim."

Vehbi Tülek

Bü­yük E­dip Ve Ha­tip Ebû A­li Se­kafî

Ebû Ali Se­ka­fi, bü­yük ve­li­ler­den­dir. İs­mi, Mu­ham­med bin Ab­dül­veh­hâb, kün­ye­si Ebû Ali Se­ka­fi'dir. Ni­şâ­bur'da doğ­du. Do­ğum tâ­ri­hi bi­lin­me­mek­te­dir. 939 (H. 328) se­ne­si Ni­şâ­bur'da ve­fât et­ti.
Za­mâ­nın­da­ki âlim­ler­den ilim tah­sil edip, he­men he­men bü­tün ilim dal­la­rın­da ih­ti­sas sâ­hi­bi olan Ebû Ali Se­ka­fi haz­ret­le­ri, da­ha son­ra ta­sav­vuf yâ­ni mâ­ne­vi bil­gi­le­ri tah­sil için ev­li­yâ­nın bü­yük­le­rin­den Ebû Hafs Had­dâd ve Ham­dûn Kas­sâr'ın soh­bet­le­ri­ne ka­tıl­dı. Kı­sa za­man­da ve­li­lik bil­gi­le­rin­de de yük­se­lip kâ­mil, ol­gun bir zât ol­du. Gü­zel ko­nuş­ma­sı ile in­san­la­rı cez­be­dip ken­di­ne çe­ker­di.

Vehbi Tülek

I­rak Velî­le­rin­den Ebû Bekr Ensârî

Ebû Bekr En­sâ­ri, Irak ve­li­le­rin­den ve Han­be­li mez­he­bi fı­kıh âli­mi­dir. Şöy­le an­la­tı­lır: Bir hac mev­si­mi son­ra­sı Mek­ke-i mü­ker­re­me­de ka­lan Ebû Bekr En­sâ­ri, uzun sü­re aç kal­dı. Aç­lı­ğı­nı gi­de­re­cek bir şey de bu­la­ma­dı. Ni­hâ­yet bir gün ib­ri­şim bir ke­se gö­rüp al­dı. Doğ­ru­ca kal­dı­ğı eve gi­dip o ib­ri­şim ke­se­yi aç­tı. İçin­de pı­rıl pı­rıl, ben­ze­ri bu­lun­ma­yan, in­ci­den bir ger­dan­lık ol­du­ğu­nu gör­dü...

Vehbi Tülek

­mı­sır­lı Bü­yük Velî E­bül-­feth Avfî

Ebü'l-Feth Av­fi haz­ret­le­ri, Mı­sır'ın İs­ken­de­riy­ye şeh­rin­de, 1415 (H.818) se­ne­sin­de dün­yâ­ya gel­di. Ba­ba­sı Şeyh Bed­red­din-i Av­fi, oğ­lu Ebü'l-Feth'in do­ğu­mu­nu şöy­le an­la­tır:

Vehbi Tülek

A­li Kuş­çu Ve mü­nec­cim Ku­yu­su

Ali Kuş­çu İs­lam âle­mi­nin bü­yük astro­no­mi ve ke­lam âli­mi­dir. Uluğ Be­yin hü­küm­dar­lı­ğı sı­ra­sın­da Se­mer­kant'ta ilk ve di­ni öğ­re­ni­mi­ni ta­mam­la­dı. Kü­çük yaş­ta ma­te­ma­tik ve as­tro­no­mi­ye kar­şı aşı­rı bir il­gi duy­du. Dev­ri­nin en bü­yük âlim­le­rin­den as­tro­no­mi ve ma­te­ma­tik ders­le­ri al­dı. Uluğ Be­yin öl­dü­rül­me­sin­den son­ra Se­mer­kant'tan ay­rı­lıp Teb­riz'e, bir müd­det son­ra da, Uzun Ha­san'ın el­çi­si ola­rak İs­tan­bul'a gel­di. Fa­tih Sul­tan Meh­med Han, onun de­ğer­li bir ilim ada­mı ol­du­ğu­nu an­la­dı ve on­dan Os­man­lı Dev­le­ti hiz­me­ti­ne gir­me­si­ni ri­ca et­ti. Bu tek­lif üze­ri­ne Ali Kuş­çu İs­tan­bul'da kal­dı. Uzun se­ne­ler Os­man­lı ilim ve ir­fan âle­mi­ni ay­dın­la­tan Ali Kuş­çu 16 Ara­lık 1474'te ve­fat et­ti. Ey­yüb Sul­tan Kab­ris­ta­nı­na def­ne­dil­di...

Vehbi Tülek

üç Gün Son­ra ­ka­bir­de O­la­cak­sın!

Ali Hâ­di haz­ret­le­ri, "Oni­ki İmâm"dan onun­cu­su­dur. 829 (H.214) se­ne­sin­de Me­di­ne'de doğ­du. 868 (H.254)de Bağ­dât'ta, Sa­mar­ra nâ­hi­ye­sin­de ve­fât et­ti. Çok ke­ra­met­le­ri gö­rül­müş­tür... Es­bâ­ti şöy­le an­la­tır:

Vehbi Tülek

Ye­rin Bi­le Ka­bul Et­me­di­ği A­dam!

Eh­lul­la­hın, ev­li­ya­nın ke­râ­met­le­ri, Re­sû­lul­la­hın "sal­lal­la­hü aley­hi ve sel­lem" mu­ci­ze­le­ri ka­bi­lin­den­dir. Yi­ne Re­sû­lul­lah efen­di­mi­ze mu­hâ­le­fet eden­le­rin, İs­lâ­miy­ye­te kar­şı edeb­siz­lik ve gev­şek­lik gös­te­ren­le­rin uğ­ra­dık­la­rı fe­lâ­ket­ler ve ce­zâ­lar da, Onun mu­ci­ze­le­rin­den­dir...

Vehbi Tülek

Be­de­ni In­san, Ba­şı ­mer­keb O­lan â­lim!

Ha­dis il­min­de imâm olan İb­ni Men­de-i İs­fe­hâ­ni "rah­me­tul­la­hi aleyh" (Es­mâ-i Sa­hâ­bi) ki­tâ­bı­nın mü­el­li­fi­dir. Da­hâ pek çok ese­ri var­dır. Bu mü­ba­rek zat, ken­di ya­şa­dı­ğı bir ha­di­se­yi şöy­le an­lat­mış­tır:

Vehbi Tülek

Çaresizlerin Çaresi Hayât Bin Kays

Ha­yât bin Kays, Ur­fa'nın Har­ran il­çe­sin­de ye­ti­şen ev­li­yâ­nın bü­yük­le­rin­den, arif­le­rin ile­ri ge­len­le­rin­den­dir. Öm­rü­nün 50 se­ne­si­ne ya­kı­nı­nı Har­ran'da ge­çir­miş bü­yük bir ve­li­dir. İn­san­lar ve ba­zı sul­tan­lar, onu zi­ya­ret edip du­âsı­nı alır­lar, onun­la be­ra­ber ol­mak­la be­re­ket­le­nir­ler­di. Cö­mert­li­ğiy­le meş­hur­du. 1185 (h. 581) yı­lın­da ora­da ve­fât et­ti. Har­ran'ın dı­şı­na def­ne­dil­di...

Vehbi Tülek

El Helâl Kârda, Gönül Ise Hakîkî Yârdadır

Vehbi Tülek

Gelen Belalara Sabırlı Hatta Şükredici Olmalı

Vehbi Tülek

Kişiyle Alay Etmenin Sonu Pişmanlıktır

Vehbi Tülek

İnsanlarla Uğraşmakta Hayır Ve Fayda Yoktur

Vehbi Tülek

Ey Mahmûd! Uzat Elini Seni Yukarı Çekeyim

Vehbi Tülek