
En Şerefli Söz, Allahü Teâlâyı Anmaktır
Ali bin Sai hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Mısır’da ikamet etti. 330 (m. 941) yılında burada vefât etti. Ebû Ca’fer-i Saydalanî’nin talebesidir. İbn-i Sai buyurdu ki:
(Rahmetullahi Aleyh)
e-Gazete (Bugün)
Bizim Sayfa (Bugün)
16.291.165
Caliyet-ül Ekdar
Silsile-i Aliyye Büyükleri
Ali bin Sai hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Mısır’da ikamet etti. 330 (m. 941) yılında burada vefât etti. Ebû Ca’fer-i Saydalanî’nin talebesidir. İbn-i Sai buyurdu ki:
Gazi Osman Paşa ordusunun taarruzla yenilmez bir kuvvet olduğuna kanaat getiren Ruslar, bu defa bu orduyu dört taraftan kuşatarak, açlık ve cephane darlığı ile teslim almaya karar verdiler. Plevne'deki ordunun Süleyman Paşa ve Mehmed Ali Paşa ordularıyla irtibatını kesmek suretiyle yenilebileceğine inandılar. Ruslar, bütün dünyaya karşı şeref ve namuslarını ancak, Osman Paşa'yı esir almakla kurtarabileceklerdi. Plevne önlerinde kanlı çarpışmalardan sonra Hafız Ahmed Paşa ile 53 zabit ve 2235 askerimiz Ruslara esir düştü. 2000 askerimiz de şehid olmuştu. Rusların zayiatı da 118 zabit ve 3203 askerdi. Rus generali Gorko, esir alınan Hafız Ahmed Paşa'yı yanına getirterek, ona elini uzattı ve:-Ben sizi bir kahraman olarak tanırım, dedi. Hafız Ahmed Paşa da cevap olarak, yerde kanlar içinde yatan şehidleri göstererek, yavaş ve titrek sesle:-Asıl kahraman bunlardır, dedi.
Bir gün Sultan Ahmed Han, mürşidini ziyâret için Üsküdar'a gelmişti. Çarşıdan geçerken, Hüdâyi hazretlerinin alış-veriş ettiğini gördü. Genç Hünkâr bu esnâda attaydı. Derhal atından indi, hocasının elini öptü ve atına binmesi için ricâ etti. Bir müddetHüdâyi hazretleri at sırtında önde ve Pâdişâh da yaya olarak ardınca yürüdüler. Kısa bir süre sonra Mahmûd Hüdâyi dünyâyı titreten koca bir pâdişâhın, arkasında yaya yürümesine râzı olmadı ve; "Sultanım! Sırf hocam Muhammed Üftâde hazretlerinin duâsı ve emri yerine gelsin diye bindim. Çünkü o; "Pâdişâhlar rikâbında yürüsün." diye duâ etmişti." buyurarak atından indi. Ata tekrar Sultan Ahmed Hanı bindirdi.Sultan Ahmed Hanın bu hâdiseden sonra aşağıdaki beytleri söylediği belirtilir:
"Varımı ben Hakka verdim, gayrı vârım kalmadı.
Cümlesinden el çekip pes dü cihânım kalmadı.
Çünkü hubbullah erişti, çekti beni kendine,
Açtı gönlüm gözünü, gayri gümânım kalmadı.
Evliyânın himmeti, yaktı beni kül eyledi,
Sâfiyim, buldum safâyı dü cihânım kalmadı.
Ahmedi der, "Yâ ilâhi! Sana şükrüm çok-durur",
Hamdülillah aşk-ı Haktan gayri vârım kalmadı."
Muhammed bin Ali el-Harrûbi hazretleri Şâzili tarikati şeyhlerindendir. Libya'da Trablus'ta doğdu. İlk tahsilinden sonra Şeyh Zerrûk'a talebe oldu. Sonra Şeyh Zeytûn'a intisab ederek sülûkünü tamamlayıp icazet alan Harrûbi, Cezayir'e yerleşti ve orada talebe yetiştirdi. 964'te (m. 1557) orada vefat etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:
Büyük âlim İbn-i Sem'un hazretleri, 912 (H.300) senesinde Bağdad'da doğdu. 997 (H.387)'de orada vefat etti. Bütün ömrü insanlara vaaz ve nasihatle geçti. Hikmetli sözleriyle meşhurdur. Buyurdu ki:
"Yüce Allah'ı seviyor musun?" diye sana sorsalar, sükût et. Zirâ eğer, hayır, dersen imanın gider. Evet, dersen, hareketlerin O'nu sevenlerin hareketlerine benzememektedir. Onun için sahtekâr olursun!"
"Allah'ın öyle kulları vardır ki, Allah'ın azametinden kalpleri parça parça olur, sonra biter; yine pârelenip tekrar biter. Ve bu hâl yaşadıkları müddetçe devam eder. Kulun, azâmet-i ilâhiye karşısındaki korku ve saygısı, ilâhi mârifetten nasibi miktarında olur!"
Ahmed Devrâki hazretleri hadis âlimlerindendir. 168'de (m. 784) Bağdat'ta doğdu. Zamanın büyük âlimlerinden hadis öğrendi. Çok talebe yetiştirdi. 246 (m. 860)'da orada vefat etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:
Padişahın yakınlarından bir beyin çok güzel bir atı vardı. Bir gün o ata binip padişahın alayına katıldı. Padişahın gözü, ansızın o ata takıldı. Böyle bir at kendi sürüsünde yoktu. Atın çalımı, rengi padişahın gözünü aldı, attan gözünü ayıramıyordu. Çevikliği, güzelliğiyle beraber atta padişahı çeken bir şey vardı. Önce önemsemek istemedi ama, gönlü atı istiyordu.
Padişah geziden dönünce, vezirine durumu açtı. Yolda bir at gördüğünü, derhal gidip o atı, sahibinden alıp, getirmelerini emretti. Padişahın adamları, hızla atın sahibi beyin yanına geldiler. Padişahın atı çok beğendiğini, ne fiyat isterse hemen vereceklerini bildirdiler. Bey, beyninden vurulmuşa döndü. O güzelim, canı gibi sevdiği atını padişah istiyordu ha! Ne yapacağını, ne söyleyeceğini şaşırdı. Padişahın adamlarını oyalamak için onlara yemek ikram etti. Onlar yemeklerini yerken İmadülmülk aklına geldi. Hemen durumu ona danışmalı, ondan akıl almalıydı. Çünkü o, zamanın en bilgini, en akıllısı, en güzel ahlaklısıydı. Kaç kere vezirliği bırakıp, ibadet için uzlete çekilmişse de padişah ona yalvararak izin vermemişti. Atın sahibi üzüntülü bir halde zamanın şeyhülislamının yanına koştu.